| 
			
			 Tecrübeli Üye 
			
			
			
				
			
			
				 
				Üyelik tarihi: Aug 2008 
				
				
				
					Mesajlar: 410
				 
				
				
				Tecrübe Puanı:  590018 
				
				     
			 
	 | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				Altın Orda-Osmanlı Münasebetleri
			 
			 
			
		
		
		
			
 
 
			Altın Orda-Osmanlı Münasebetleri 
 
The Relation between Golden Horde and Ottoman State 
İlyas Kamalov* - İlknur Mirgaliyev**  
Özet: 
 
İkisi de Türk devleti olmalarına rağmen Altın Orda ile Osmanlı Devleti’ni özellikle tarihî ve kültürel nedenlerden dolayı “müttefik” olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bununla birlikte her iki ülkeyi de tehdit eden Aksak Timur faktörü, bu iki devletin yakınlaşmasına, hatta dönemin diğer bölgesel güçleriyle birlikte Timur karşıtı bir ittifak kurmalarına neden olmuştur. Ancak, ittifakın geç 
kurulması, ittifak taraftarlarının Timur’dan gelen tehlikeyi küçümsemeleri ve Timur’un akıllı politikaları,ittifakı başarısızlığa mahkum etmiştir. Neticede iki ülke de Timur tarafından mağlup edilmiştir. Altın Orda’da Timur’un darbesinin yanı sıra taht kavgalarının da başlaması, hanlığı parçalanma sürecine itmiştir. Bundan sonraki süreçte Altın Orda ile Osmanlı hükümdarlarının birbirleriyle yazıştıkları bilinmektedir. Hatta Altın Orda Hanı Ahmed’in Fatih Sultan Mehmed’e gönderdiği bitikte Altın Orda’nın özellikle Rus tehlikesi karşısında Osmanlı’nın tabiiyetine girmeye hazır olduğunu bildirmişti. Ancak Osmanlı Devleti’nin Kırım Hanlığı hariç Altın Orda ve diğer mirasçıları ile fazla 
münasebetlerde bulunmaması, söz konusu hanlıkların Ruslar tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırmıştır.Rusya’nın büyümesi ve genişlemesi ise ileride Osmanlı için büyük sorunlara yol açmıştır. 
 
Altın Orda Devleti ile Osmanlı İmparatorluğunu, Ortaçağın en büyük iki 
devleti olarak nitelendirmek mümkündür. Osmanlı’nın gelişmeye yüz tuttuğu 
bir dönemde Altın Orda Devleti artık tarih sahnesinden çekilmeye başlamıştı. 
Altın Orda Devleti tarih sahnesinden çekilirken de yerini adeta Osmanlı’ya 
bırakıyordu. Osmanlı öncesi Altın Orda askerlerinin Bizans ve Balkanlar üzerine 
seferlerde bulunmaları ve bu coğrafyadaki devletlere hâkimiyetlerini kabul 
ettirmeleri, Osmanlı’nın sonraki tarihlerde buraya yapacağı seferleri kolaylaştırmıştır.Aynı dönemde ve çok yakın bir coğrafyada iki büyük ülkenin yer almasının tarih sürecine aykırı olduğu düşünüldüğünde iki ülke arasındaki ilişkilerin gergin olması gerekirdi. Osmanlı’nın yayılmasını Altın Orda, başta Doğu 
Avrupa coğrafyası olmak üzere kendi çıkar alanlarına müdahale olarak algılamıştır.Bununla birlikte Altın Orda ile Osmanlı’nın yanı sıra Timur gibi üçüncü 
bir gücün de hâkimiyet iddiasında bulunması, Altın Orda ile Osmanlı’yı 
kısa süreliğine de olsa müttefik yapmıştır. Bu ittifakı ve sonuçlarını anlatmaya 
geçmeden önce kısaca Altın Orda-Osmanlı ilişkilerine dair çalışmalara 
değinmekte fayda vardır. Altın Orda-Osmanlı ilişkilerini konu eden müstekil 
bir çalışma yoktur. Ancak Osmanlı’nın ortaçağın diğer ülkeleriyle ilişkilerini 
konu eden çalışmalarda kısa da olsa Altın Orda ile münasebetlerine de değinilmiştir. 
 
İ. V. Zaytsev’in Mejdu Moskvoy i Stambulom: Djuçidskiye Gosudarstva, 
Moskva i Osmanskaya İmperiya (Moskova ile İstanbul Arasında: Cuci Ulusları, Moskova ve Osmanlı İmparatorluğu) adlı kitabı1 bu tür çalışmaların başında gelmektedir. Yine Osmanskaya İmperiya i Stranı Tsentralynoy, Vostoçnoy i Yugo-Vostoçnoy Yevropı v XV-XVI Vekah (XV-XVI Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Orta, Doğu ve Güney-Doğu Avrupa Ülkeleri) adlı derleme kitap,kısa da olsa Altın Orda-Osmanlı ilişkilerine dair bilgiler içermektedir. D. E. Eremeyev ile M. S. Meyer İstoriya Turtsiyiv Sredniye Veka i Novoye Vremya (Ortaçağ ve Günümüzde Türk Tarihi) adlı ortak çalışmalarında da Osmanlı’nın Batı Avrupa ve Rusya ile ilişkilerine büyük önem vermekte, Kırım ve Kazan hanlıkları ile ilgili kısa da olsa bilgi vermektedirler.Yine M. A. Gasratyan, S. F. Oreşnikov ve Y. A. Petrosyan’ın Oçerki İstoriyi Turtsiyi adlı çalışmalarında4 da makalemizin konusuyla ilgili bazı değerlendirmeler mevcuttur. Altın Orda-Osmanlı ilişkileri S. Petersburglu tarihçi A. P. 
Grigoryev’in de makalesine konu olmuştur. Grigoryev’e göre, 29 Mayıs 1453 
tarihinde İstanbul’un fethiyle “daha XIV. yüzyılda başlayan Osmanlı-Altın 
Orda ilişkileri yeni bir boyut kazanmıştır. 
 
Günümüzde ise Rus tarih biliminde daha önce Osmanlı-Moskova-Orda 
ilişkilerine dair hâkim olan görüşler değişmeye başlamıştır. Osmanlı’nın Tatar 
hanlıklarına fazla ilgi duyduğu ve bu hanlıkların (Kırım hariç) kaderinin belirlenmesinde aktif rol oynadığına dair görüş ile Osmanlı’nın Rusya ve İdil Boyu 
halklarına karşı izlediği agressif politika güttüğü düşüncesine artık şüpheyle 
bakılmaktadır. Her ne kadar Osmanlı’nın bölgeye olan ilgisi inkâr edilmese 
de, Osmanlı’nın Doğu Avrupa’daki siyasetine daha temkinli yaklaşılmaktadır. 
Örneğin İlya Zaytsev, XVI. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun 
Kırım Hanlığı’nın kuzeyinde kalan bölgelerle ciddi bir şekilde ilgilenmediğini 
yazmaktadır.6 Altın Orda-Osmanlı ilişkilerinin seyri de Zaytsev’in bu görüşünü 
doğrulamaktadır. 
 
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, her ne kadar kaynaklarda konuyla ilgili 
bilgi mevcut olmasa da bu ilişkilerin başlangıçta dostça olduğunu tahmin 
etmek mümkündür. Bunu birkaç hususla izah etmek mümkündür. En başta 
her iki ülke de, İslam ülkesiydi. Osmanlı devletinin ideolojisinin temelinde 
İslam’ı yayma politikası yatmaktaydı. Yine Altın Orda hanlarının, uzun süre 
payen kalan ve Hristiyanları koruyan düşmanları İlhanlılar’ın topraklarında 
Müslüman bir ülkenin kuruluşundan memnun kalmaları gerekirdi. Görüşümüzü 
doğrulayan bir başka husus ise, Altın Orda’nın Selçuklular ile dostane 
ilişkilerde bulunmasıdır. Nitekim Berke Han’ın Selçuklu Sultanı II. İzzeddin’i 
Bizans esaretinden kurtardığı bilinmektedir.XIV. yüzyılın sonlarında İlhanlıların 
ortadan kalktığı ve Osmanlı’nın Anadolu’nun hâkimi haline geldiği bir 
dönemde ilişkilerde bir değişiklik olmamıştır. Zira, bu dönemde Aksak Timur 
gibi ortak düşman ortaya çıkıyor ve Altın Orda ile Osmanlı bu düşmana karşı 
birlikte hareket etmeye karar veriyorlar. Altın Orda ile Osmanlı arasındaki ilişkilere dair kaynaklardaki bilgiler de daha çok bu ittifak ile ilgilidir. 
Altın Orda Hanı Toktamış (1379-1397) kendisinden önce Altın Orda’da 
yaklaşık 20 yıl süren karışıklık dönemine son vererek ülkede hâkimiyeti ele 
geçirmiştir. Ancak Timur ile amansız bir mücadeleye girişmesi, onu Timur’a 
karşı çeşitli ittifaklar kurmaya yönelik planlar yapmaya mecbur etmiştir. Tatar 
tarihçileri M. Safargaliyev ile İ. Mirgaliyev, Toktamış’ın arayışının bir yönünün 
Osmanlı ile ittifak olduğunu yazmaktadırlar. Yine A. N. Kurat da Altın Orda  
ile Osmanlı’nın yakınlaşmasında Timur faktörünün önemli rol oynadığını, ancak 
ne Toktamış Han’ın ne de Sultan Bayezid’in Aksak Timur’un kendileri için 
arz ettiği tehlikeyi tam anlamıyla anladıklarını ve bundan dolayı her biri tek 
başına hareket ederek Timur tehlikesini uzaklaştırabileceklerini düşündüklerini 
yazmaktadır.Bununla birlikte Toktamış’ın asıl desteği Mısır’da aradığı şüphesizdir.Diğer Altın Orda hanları İlhanlılara karşı mücadelede Mısır ile nasıl işbirliği yaptılarsa,Toktamış da Timur’a karşı Mısır’ın desteğini arkasına almaya çalışmıştır.Memlûklu tarihçisi Tagri Berdî, 1394 yılında Mısır Sultanı ez-Zahir 
Berkûk’un Dımaşk’da Bayezid ve Sivas hükümdarı Ahmed Burhaneddîn’in elçilerini kabul ettiğini yazmıştır. Aynı anda Toktamış’ın elçileri de Sultan’dan 
kabul görmüştür. Bu bilgilere dayanarak Toktamış ile Bayezid’ın temsilcilerinin 
ilk resmî görüşmelerini Ağustos 1394’te Dımaşk’da gerçekleştirdikleri 
ihtimali olsa da, kaynaklarda bu görüşmenin içeriğiyle ilgili bilgi bulunmamaktadır. 
 
Ancak dönemin koşulları söz konusu ülkeler arasında bir koalisyonun 
mevcudiyetine kesin bir şekilde işaret etmektedir. Timur’un yayılmacılık 
politikası en çok Osmanlı, Altın Orda ve Memlüklerin çıkarlarını tehdit ediyordu. 
Yine bu yayılmacılığa ciddi bir şekilde ancak Altın Orda, Osmanlı ve 
Memlükler karşı koyacak güce sahiptiler. Osmanlı İmparatorluğu ve Memlüklerin, 
Altın Orda’nın eskiden beri dostu oldukları da bilinmektedir. Toktamış 
Han’ın Anadolu’da çok popüler olduğu ve “gaddar Timur’a” karşı mücadele 
veren kahraman olarak tanındığı da kaynaklarda belirtilmiştir. Hatta Sivas 
emiri Ahmed Burhaneddîn, Toktamış ile Aksak Timur’un mücadelesine dair 
şiir kaleme almıştır. Bütün bunların yanı sıra tarafların hareketlerini koordine ettiklerini göz önünde bulundurursak, taraflar arasında koalisyondan 
bahsetmek mümkündür. Nitekim Timur’un düşmanlarının kendi aralarındaki 
görüşmeler hakkında İbn Dukmak, İbnü’l-Furat, el-Kalkaşandi, el-Makrizi, el- 
Asadî, el-Askalani ve el-Aynî gibi Arap kaynakları bilgi vermektedirler. Yine 
İbn Tagriberdi ile Şemseddin İbn Ayas Osmanlı, Altın Orda ve Memlüklerin 
Timur’a karşı ortak askerî birlik kurmak istediklerini yazmaktadırlar. Yine Timur 
karşıtı koalisyonun mevcudiyetinden, Tatar hanlarının Osmanlı sultanlarına 
yazdıkları mektuplar da bahsetmektedir.Bununla birlikte üç ülke arasındaki görüşmeler ancak 1394 yılında başlamıştır ki, bu tarihte Timur, kendi topraklarını söz konusu ülkelerin sınırlarına kadar genişletmeyi başarmıştı. Yine Timur, bir taraftan bu koalisyonun önüne geçmek için söz konusu ülkelerle görüşmeler yaparken,diğer taraftan da askerî hareketlerini devam ettiriyordu. Nitekim Altın Orda, Osmanlı ve Memlükler arasında görüşmelerin yapıldığı bir dönemde, Timur Altın Orda birliklerini mağlup etmişti.Timur’un bu darbesi neticesinde Altın Orda’nın uluslararası arenadaki konumu zayıfladığı gibi, Timur karşıtı koalisyon da faaliyete geçmeden dağılmış oldu.Timur karşıtı koalisyonun bir sonuç alamamasının bir başka nedeni,koalisyon üyeleri arasında güvenin olmamasıdır. Söz konusu ittifak kurulmadan önce Osmanlı ile Memlükler, Ahmed Burhaneddin ile mücadele ettiklerinden dolayı, kendisine fazla güvenmiyorlardı.Toktamış’ın Timur’a yenilmesinden sonraki süreçte ise uluslar arası konjonktür o kadar değişmiştir ki, koalisyon üyeleri, rakip haline gelmişlerdir. 1394’te Ahmed Burhaneddîn,Kayseri valisi Şeyh Müeyyed’i öldürünce, Kara Yülük Osman ile arası açılmış, hatta 1398’de Kara Yülük Osman, Ahmed Burhaneddîn’i öldürmüştür. 
 
Bu vaka, sadece Timur’un değil, Yıldırım Bayezid’in de işine yaramıştır. Zira 
Bayezid, Anadolu’nun siyasî birliğini sağlama sürecinde en büyük rakibinden 
kurtulmuştur.Osmanlı’nın gerek Anadolu’ya hâkim olması gerekse de AltınOrda’nın zayıflamasıyla Balkanlar başta olmak üzere Avrupa’da Altın Orda’nın yerini alması hiç şüphesiz Memlüklerin hoşuna gitmemiş ve iki ülke arasındaki ilişki, gergin bir hal almıştır. Bu husus hiç şüphesiz Timur’un işine yaramış ve Timur, Altın Orda’dan sonra Bayezid’i de mağlup etmeyi başarmıştır. 
Toktamış’ın 1395’te, Beyazıd’ın ise 1402 yılında mağlup olmaları her iki 
ülkeyi de derinden etkilemiştir. Dolayısıyla Altın Orda ile Osmanlı kendi sorunları 
ile karşı karşıya iken, iki ülke arasındaki münasebetlerden bahsetmek 
mümkün değildir. Bununla birlikte Timur’un saray tarihçilerinden Nizamüddin 
Şamî, Timur tarafından Vorskla’da mağlup edilen Emir Aktau başkanlığındaki 
Altın Orda birliğinin Dniyeper’in aşağı bölgelerine kaçtıklarını yazmaktadır. 
Büyük ihtimalle 1398 yılında Osmanlı’nın Tuna’daki topraklarına gelen Aktau, 
Bayezid ile görüşmüştür. Bunun neticesinde göçmenler Tuna’nın güneyi ile 
Balkanlar’da yerleştirilmişlerdir. Ancak, çok geçmeden Bayezid fikrini değiştirmiş 
ve Tatar ileri gelenlerini kılıçtan geçirmiştir. Sağ kalanlar ise Edirne 
civarına yerleştirilmişlerdir.1396 yılında Timur çekildikten sonra, Altın Orda’da hâkimiyet mücadelesi veren iki siyasî grup ön plana çıktı. İlk grubun başında Edigey Mirza varken,ikinci grubu da Toktamış’ın taraftarları oluşturuyordu. Her iki grup da ayrı devlet kurmaya teşebbüs etmeden ülkenin birliği için çalışıyorlardı. Han’ın başta olduğu güçlü merkezî devlet şeklini savunan Toktamış’ın oğulları, Edigey ve itaatindeki feodaller için tehlike arz ediyordu. Neticede Toktamış’ın neredeyse bütün oğulları düşmanlarıyla mücadelede hayatını kaybetmiştir.Taraflardan biri Altın Orda’nın kapladığı bütün coğrafyada hâkimiyetini sağlayabilseydi,bu mücadeleyi takip eden yıkılma süreci olmayabilirdi. Bir türlü barışa yanaşmayan tarafların bu mücadelesi Cuci Ulusu’nun yıkılmasına ve yerine bağımsız hanlıkların oluşmasına neden oldu. 
Toktamış Han’dan sonra Altın Orda Devleti yeni bir fetret devrine girse 
de, Altın Orda daha yaklaşık bir asır boyunca varlığını sürdürdü. Bu süreçte 
Altın Orda hanlarının Osmanlı sultanlarıyla yazıştıkları bilinmektedir. Kazan 
Hanlığı’nın ilk hanı olarak kabul edilen Altın Orda’nın son hanlarından Uluğ- 
Muhammed, Osmanlı Sultanı II. Murad’a elçilik heyetiyle birlikte bir bitikgöndermiştir. Topkapı Sarayı’nda korunan bu bitiğin tarihi 14 Mart 1428 olarak kaydedilmiştir. Bu mektupta Uluğ-Muhammed, Altın Orda-Osmanlı ilişkilerinin seyirine de yer vermiştir: “Evvelki han ağalarımız (ile) Sizin Rum vilâyetinin Sultan atalarınız elçi sözcü gönderişip, hediye selam alışıp, bazirgân ortak (tüccar ve hissedar) yürüşüb iyi varış geliş kılırlar imiş (iyi münasebetlerde bulunurlarmış). Sonra han ağamız Toktamış Han Sizin büyük babanız gazi Beyazid Bey ile eski iyi adet üzere elçi sözcü 
gönderişip, hediye, selam alışıb ikisi dahi dostluk iyilik üzere Tanrı rahmetine vardılar. 
 
Bu mektuptan Toktamış ile Bayezid arasında yazışmaların yapıldığı, onlardan 
önce de iki ülke hükümdarlarının temas içinde oldukları anlaşılmaktadır. 
Uluğ-Muhammed’in mektubunda yer alan “Size adam göndersek, Ulah geçirmez 
diye yollamadık. Sizden su yolu ile bir adamın gelmekte olduğunu biliyorduk; nasıl oldu da gelmedi?”şeklindeki satırlardan ise iki ülke arasındaki iletişimin iki yoldan, deniz ve kara yolundan yapıldığını anlamaktayız.Altın Orda ile Osmanlı arasında diplomatik yazışmalar sürerken, Avrupa devletleri her geçen gün güçlenen ve kendileri için tehlike arz etmeye başlayan Osmanlı’ya karşı çeşitli ittifaklar kurmaya başlamış ve bu ittifaklara da Asya ve Doğu Avrupa’daki ülkeleri dahil etme planlarını kurmuşlardır. Altın Orda Devleti’ne bu bağlamda önemli rol atfedildi. Gerek Bizans için gerekse Doğu Avrupa ülkeleri için XIV. yüzyılın sonlarına kadar Altın Orda, bir tehlike arz ediyordu.En azından Altın Orda han ve emirlerinin çeşitli nedenlerden dolayı Bizans üzerine birkaç sefer düzenledikleri bilinmektedir. Altın Orda’nın zayıflamasıyla Altın Orda’nın Avrupa’daki hâkimiyeti de sona erdi. Artık Avrupa için tehlikeyi Osmanlı oluşturmaya başladı. Osmanlı, Altın Orda’daki birçok düzeni de bozdu. 1355 yılında küçük bir Osmanlı birliği Çanakkale’yi geçerek, bir sonraki yıl da Gelibolu’da istihkam etmiştir. İşte bu yerden Osmanlılar, Balkanlar’a yayılmaya ve Bizans’ı parçalamaya başlayacaklardır. Daha sonraları Boğaz’ı da ele geçirince Osmanlı, Karadeniz ticaretine de hâkim olur. 
 
Osmanlılara kadar Boğaz’ı kontrolü altında tutan Bizans, Altın Orda hanları 
için hiç bir zaman tehlike arz etmeyip, Bizans’a istenildiği zaman askerî baskı 
yapılarak Mısır’a doğru geçit sağlanabiliyordu. İtalyanlar da Boğaz’dan rahat 
geçme konusunda Altın Orda ile hemfikir idiler. Zirâ Altın Orda, Mısır ileolduğu gibi İtalyanlar ile de ticaret yapmaktaydı. Altın Orda’nın gelirlerinin 
büyük bir kısmı ticaretten sağladığını göz önünde bulundurulursa,bu konunun Altın Orda için ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı’nın 
Gelibolu’ya hâkim olması ise bütün bunlara tehlike arz ediyordu. 
1411 yılının sonbaharında Lehistan elçileri Papa XXII. İoann’dan Tatarlara 
karşı Haçlı seferlerin yapılmasını istemiştir. Ancak aynı sıralarda Papa’nın 
yanında bulunan Macar Kralı Sigizmund’un elçileri, Tatarların Osmanlı’ya karşı 
Avrupa’nın müttefiki olduğunu söylemişlerdir. 1412 yılında Altın Orda elçilerinin 
Lehistan Kralı Vladislav’a gelerek onun bütün düşmanlarına karşı ittifak 
teklif etmeleri, Sigizmund’u haklı çıkarmıştır. Aynı yıl içerisinde ise Sigizmund, 
o tarihte Cenovalılara ait Kefe üzerinden Toktamış’ın oğlu Celaleddin’in yanına 
elçi heyeti göndermiş ve Bizans ile birlikte Osmanlı karşıtı ittifaka katılmasını 
teklif etmiştir. Celaleddin’in bu teklife olumlu baktığı bilinmektedir. 
1420’li yıllarda Sigizmund’un aynı maksatla Uluğ-Muhammed’in yanına da 
bir elçilik heyeti gönderdiği tespit edilmiştir. İşin ilginç tarafı ise yukarıda 
yer verdiğimiz Uluğ-Muhammed’in II. Murad’a gönderdiği mektubun arkasına 
II. Murad’ın Güvercinlik Kalesi’nin ele geçirilmesine dair fetih-nameyi yazdırmasıdır. 
 
Bu fetihname Mısır emiri Akbuğa adına 10 Ekim 1428 tarihinde 
Arapça kaleme alınmıştır. II. Murad böylece Mısır emirini elde ettiği başarılarından haberdar etmek istemiştir. Bu haberi ise Uluğ-Muhammed’in mektubunun arkasına yazdırması anlaşılması zor bir olaydır. İki belge arasında 
belki de tek ortak nokta, iki belgenin de 1428 yılında yazılmış olmasıdır. Bu 
hususun ancak Uluğ-Muhammed’in Avrupa ülkeleriyle yaptığı diplomatik yazışmalarla bir bağlantısı olduğu yönünde tahminlerde bulunabiliriz. 
Uluğ-Muhammed’in her ne kadar Avrupa ülkelerinin tekliflerini kabul 
ettiğini görsek de, onun anti-Osmanlı tutumunun hayata geçtiğine dair bir 
bilgi yoktur. Uluğ-Muhammed ile Osmanlı sultanlarının daha sonraki tarihlere 
ait yazışmalarına dair bir kaynak olmadığı için bu soru cevapsız kalmaktadır. 
Kazan Hanlığı’nın kurulmasıyla, Uluğ-Muhammed’in çıkarları ve politikası 
da değişmiştir. Bu politikada ise Osmanlı’ya yer ayrılmamıştır. 
Uluğ-Muhammed Han’dan sonra da Altın Orda hanlarının Osmanlı 
sultanları ile yazıştıkları bilinmektedir. En azından günümüze kadar ulaşan iki önemli kaynak daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Altın Orda Hanı 
Mahmud’un Fatih Sultan Mehmed’e gönderdiği 10 Nisan 1466 tarihli bitik 
ile Altın Orda Hanı Ahmed’in Fatih Sultan Mehmed’e gönderdiği Haziran 
1477 tarihli bitiktir.Mahmud Han’ın bitiğinin metninden Altın Orda’nın Osmanlı 
ile diplomatik ve ticarî ilişkilerin devam etmesini istediği anlaşılmaktadır: 
“...Evvelki han babalarımızın yerini bağışlayıp vermişken, evvelki eyilerimizin adeti üzere elçi-keleçilerimiz gidip-gelip, bazirgân-ortaklarımız yürüşüp, sağlık ve (düzenliği) öğrenelim derken, bir çok işler olduğu cihetle, adamımızın oraya varamayışı o sebebden idi...bu günden sonra birçok evvelki eyilerimizin dostlukların artırıp, aramızda çok eyiliklerimiz arta; dostluğumuzu bundan sonra ziyade kılarak, eyi kimselerimiz gider gelir ise, ıraktakiişitir, yakındaki görür... 
 
Yükarıda verdiğimiz bitikten yapılan alıntıdan Uluğ-Muhammed döneminden 
sonra iki ülke arasında yazışmaların kesildiği anlaşılmaktadır. Mahmud 
Han’ın “birçok işler”den kastettiği Altın Orda Devleti’nin içine düştüğü 
iç mücadele ve karışıklık dönemidir. Ahmed Han’ın Fatih Sultan Mehmed’e 
gönderdiği bitikte ise Altın Orda Hanı adeta Osmanlı’nın tabiiyetine girdiğini 
bildirmektedir: “Gönderilmiş olan elçi Karaç Bahatur geldi. Sizin sağ ve selâmet olduğunuzu bize malûm etti, hem o fetholunmuş şehirlerin haberlerini bize bildirdi. Biz dahi sözlerini işittikten sonra fevkalade ve sonsuz sevindik, işlerin güzelce bitmiş olmasına elhamdülillahi Taala... Bundan sonra sizinle bizim aramızda Tanrı inayeti ile dostluk o veçhile ziyade ola, ki inşaallahu Taala, sonraki zamanda dost düşman sırasında bir adı kala; dahi her bir tarafa siz azm ve sefer (açarsanız) biz dahi bu taraftan sizi takviye etmeğe hazırız... 
Bu bitiğin kaleme alındığı dönem göz önünde bulundurulursa, vaziyet 
daha kolay anlaşılmaktadır. Zira Altın Orda son günlerini yaşarken, Osmanlı 
da Kırım yarımadası ile Azak Denizi sahillerini ele geçirerek topraklarını 
genişletmiştir.1430-1460 yıllarda Nogay Ordası ile Sibirya, Kazan, Kırım ve 
Astrahan hanlıkları kurulurken, Altın Orda’nın doğu topraklarında da Özbek 
ve Kazak hanlıkları oluşmaya başlamıştır. Altın Orda ise varlığını 1502 yılına 
kadar devam ettirse de artık Büyük Orda olarak zikredilmeye başlanmıştır. 
Yukarıda adı geçen hanlıkların bağımsızlıklarını kazanmalarıyla 1440’lı yıllarda 
Büyük Orda (Altın Orda) İdil ile Dniyeper arasındaki topraklarla sınırlı 
kalmıştır. İşte Büyük Orda Hanı Ahmed’in Osmanlı sultanına yazdığı mektup 
da hanlığın düştüğü zor durumu yansıtmaktadır. Bununla birlikte her ne 
kadar Ahmed Han’ın Osmanlı sultanına gönderdiği bitiğin metninden Altın 
Orda’nın adeta Osmanlı’nın itaatine girme konusunda hazır olduğu anlaşılsa 
da Osmanlı Altın Orda’yı koruyamamıştır. Hatta Mengli Girey’in 1486 yılında 
Bayezid’e yazdığı mektuptan Osmanlı’nın Altın Orda ile ancak dolaylı ilişkiler 
içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Beyazid’in mektubunda Büyük Orda’nın 
zor durumda olduğu, kendilerinden bir mektup aldıkları ve bunun üzerine de 
yanlarına elçi gönderdikleri ve haber alır almaz da (Osmanlı sultanını) tekrar 
bilgilendirecekleri yazılmaktadır. Osmanlı’nın Altın Orda’nın kendisiyle haberleşme dahi herhangi bir irtibat içerisinde olmaması büyük ihtimalle Altın 
Orda’daki kargaşalar, Osmanlı’nın dikkatlerini farklı yöne vermesi ve “eski” 
Altın Orda’nın topraklarında yeni bloklaşmaların oluşmasıyla açıklamak gerekmektedir. 
 
Nitekim Büyük Orda, Moskova ve Kırım’a karşı Litvanya ve Polonyalılarla 
ittifak yapmıştır.1460 yılında tahta çıkan Ahmed Han, ilk işi olarak diğer Tatar hanlıkları ile Moskova knezine elçi göndermiş ve kendisine itaat etmelerini istemiştir. Ahmed Han eski sınırlar içerisinde Büyük Orda’nın genişlemesi, yani Altın Orda’nın yeniden tesisi ve uluslararası arenadaki yerini almasını istiyordu. 
Ancak Kırım Hanı Hacı-Girey aynen diğer hanlar gibi itaatini bildirmediği 
gibi, Ahmed’in üzerine sefere dahi çıkmıştır. Ayrıca daha sonra Kırım tahtına 
çıkan Mengli-Girey, Rus Knezi III. İvan ile Ahmed’e karşı ittifak kurmuştur. 
1480-1481 yılında Uğra Nehri’nde meydan gelen muharebede Ahmed Han’ın 
ordusu yenilir ve Ruslar Altın Orda hâkimiyetine son verirler. Ruslar diğer 
Tatar hanlıklarına XVI. yüzyılın ortalarına kadar vergi ödemeye devam etseler 
de, Altı Orda’nın Rusya üzerindeki hâkimiyeti böylece sona ermiş oldu. 
Ahmed’in ölümünden sonra ise oğulları taht mücadelesine başladılar ve Altın 
Orda bir darbe daha almış oldu. Neticede 1502 yılında Kırım ve Nogay 
birlikleri Mayıs 1502’de Altın Orda’ya son darbeyi vurdular ve Altın Orda tarih 
sahnesinden çekildi. Altın Orda’nın yıkılışı Osmanlı İmparatorluğu’nu fazla ilgilendirmedi. 
 
XVI. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı, Kırım Hanlığı’nın kuzeyindeki gelişmelere 
önem vermedi. İstanbul, Moskova’nın ele geçirdikleri hanlıklardaki Müslüman 
nüfusa karşı uyguladığı politikaya karşı da ses çıkarmadı. Osmanlı daha çok bölgedeki ticarete zarar gelmemesini isteyerek eşitlik ilkesinin bozulmamasına 
gayret etmiştir. Kırım Hanlığı, Altın Orda’ya son vererek bir taraftan 
Altın Orda’nın tekrar canlanmasını, diğer taraftan da Altın Orda’nın asıl varisi 
kendisinin olduğunu ileri sürmek istemiştir. Osmanlı ve Moskova Knezliği’nin 
Kırım Hanlığı’nın bu amellerini desteklemelerinin nedeni ise ortak düşman 
olan Litvanya ve Polonyalıları zayıflatmaktı. Altın Orda’nın tamamen tarih 
sahnesinden çekilmesiyle, Kırım Hanlığı daha fazla güçlenir, Kırım hanı ise 
“Büyük Orda Hanı” olarak adlandırmaya başlandı. Ancak Osmanlı Devleti’nin 
Kırım Hanlığı hariç Altın Orda’nın diğer mirasçıları ile fazla münasebetlerde 
bulunmaması, söz konusu hanlıkların Ruslar tarafından ele geçirilmesini kolaylaştırmıştır. Rusya’nın büyümesi ve genişlemesi ise ileride Osmanlı için 
büyük sorunlara yol açmıştır.Diğer taraftan Altın Orda’nın istemeyerek de olsa sadece Balkanlar’da değil, genel olarak uluslararası arenada da yerini Osmanlı’ya terkettiğini ve belki de Osmanlı’nın fetihlerini kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Nitekim gerek Balkanlı, gerekse de Avrupalı tarihçiler, bu dönemi Türk-Tatar istilâsı başlığı altında kaleme almaktadırlar. Buradaki Türk’ten Osmanlı, Tatar’dan da Altın Orda kastedilmiştir. 
 
Kaynaklar  
 
Abu’l-Mahasin ibn Taghri Birdi,  
History of Egypt 1382-1469 A.D., I,  
Translated from the Arabic annals of Abu L-Mahasin ibn Taghri Birdi by W.Popper,  
Berkley-Los Angeles 1954. 
Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, Müsâmeretü’l-ahbâr ve musâyeretu’l-ahyâr, Çev. M. Öztürk, 
TTK, Ankara 2000. 
Bedreddîn el-Aynî, “İz Letopisi el-Aynî“, Zolotaya Orda v İstoçnikah, I. 
DECEI, A., “Establissement de Aktav de la Horde d’Or dans l’Empire Ottoman, au 
temps de Yıldırım Bayezid”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Z. V. Toğan’a Armağan, 
İstanbul 1950. 
EREMEYEV, D. E.–M. S. Meyer, İstoriya Turtsiyi v Sredniye Veka i Novoye Vremya, Moskova 
1992. 
GASRATYAN, M. A.-S. F. Oreşkova-Y. A. Petrosyan, Oçerki İstoriyi Turtsiyi, Moskova 1983. 
GRIGORYEV, A. P., “Vremya Napisaniya Yarlıka Ahmata”, İstoriografiya i İstoçnikovedeniye 
İstoriyi Stran Aziyi i Afriki, X, Leningrad 1987. 
İbn Hacer el-Eskalanî, “İz Letopisi İbn Hacer el-Eskalani“, Zolotaya Orda v İstoçnikah, I. 
İbni Bibi’nin Farsça Muhtasar Selçuknamesinden Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Çev. N. Gencosman, 
Uzluk Basımevi, Ankara 1941. 
KAMALOV, İ., “Altın Orda Devletinde Toprak ve Vergiler”, R. Fahreddin, Altın Ordu ve 
Kazan Hanları, çev. İlyas Kamalov, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2003. 
KAMALOV, İ., “Altın Orda-Bizans Münasebetleri”, Karadeniz Araştırmaları, IV (2005), s. 
3-21. 
KAMALOV, İ., “Altın Orda-Bulgar Knezliği Münasebetleri”, Rumeli Kültürü, S. 19, Yaz 
2008, s. 36-43. 
KAMALOV, İ., “Toktamış Han ve Altın Orda’nın Parçalanmasındaki İlk Adımlar”, Avrasya 
Fatihi Tatarlar, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2007.
		 
		
		
		
		
		
		
			
				__________________ 
				CENNET,SİZE AYAKKABINIZIN BAĞINDAN DAHA YAKINDIR. CEHENNEM DE ÖYLEDİR... 
			 
		
		
		
		
	 |