| 
			
			 Profesyonel   Defineci 
			
			
			
				
			
			
				 
				Üyelik tarihi: Jan 2009 
				
				
				
					Mesajlar: 242
				 
				
				
				Tecrübe Puanı:  52017 
				
				     
			 
	 | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				Osmanlı sözlük.a
			 
			 
			
		
		
		
			
 
 
			Osmanlıca Sözlük (A) 
________________________________________ 
  
 
 
ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi.  
ABD: Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil Müslüman.  
ABD-İ MEMLUK: Kul, köle.  
ABES: Boş, saçma.  
ÂB-I HAYAT: Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su.  
ÂBİR-İ SEBÎL: Yolda giden yolcu.  
ACÂİB VE GARÂİB: Anlaşılmaz ve tuhaf.  
ACÂİB-İ DEKÂİK: Anlaşılmaz hileler, ince oyunlar.  
A'CEMÎ: Arap olmayan.  
ACÎB: Şaşılacak ve hayret edilecek şey.  
ACÛZ: Âcizler, beceriksizler, yaşlı kadın.  
ACZ-I BEŞERÎ: İnsanın acizliği, güçsüzlüğü.  
ACZ-I KÜLLÎ: Tam güçsüzlük.  
A'DÂ: 1. "Adüvv"ün çoğulu. Düşmanlar. 2. Pek zâlim, pek gaddar.  
A'DÂD: "Aded"in çoğulu. Sayılar.  
ÂDÂT-I CARİYE: Kullanılan âdetler, yaşayan sosyal kurallar.  
ADÂVET: Düşmanlık, husumet.  
ADEM: Yokluk.  
ADEM-İ KÜLLÎ: Tam yokluk.  
ADEM-İ MÜSÂVÂT: Eşitsizlik.  
ADEMÎ: Yokluğa ait.  
ÂDET-İ CÂHİLİYYE: İslâm'dan önceki putperestlik ve müşriklik devrine ait âdet.  
ÂDETULLAH: Allah'ın kâinatta câri olan usûl ve kanunu, sünneti.  
ÂDİL: Adalet sahibi, doğru adaletli.  
ADÎL: Benzer, eş, akran.  
ADL: Adalet, çok adaletli.  
ÂFÂK: "Ufuk"un çoğulu. Ufuk, yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire. Âfak, ufuklar, dış âlemler.  
ÂFÂKÎ: Havâî, herhangi bir dayanağı olmayan şey. Mekke'ye mikat sınırları dışından gelenler.  
ÂFÂT: Âfetin çoğulu, musibetler, büyük felaketler.  
ÂFÎF: İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih.  
AFV Ü GUFRÂN: Bağışlama ve yarlığama.  
AFV: Affetme, suçu bağışlama.  
ÂGÂH: Uyanık, basiretli haberdar.  
AĞNAM: "Ganem"in çoğulu. Davarlar, koyunlar, keçiler.  
AĞNİYÂ: "Ganî"nin çoğulu. Zenginler.  
AĞRAZ: Maksatlar, arzular, amaçlar.  
AĞRAZ-I DÜNYEVİYYE: Dünyevî maksatlar, dünyevî niyetler, amaçlar.  
AĞRÂZ-I FÂSİDE: Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler.  
AĞRAZ-I NEFSÂNİYYE: Nefsanî maksatlar, nefsî arzular.  
AĞRAZ-I ŞAHSİYYE: Şahsî maksatlar, ferdî niyetler.  
ÂĞÛŞ: Kucak, sığınılacak yer.  
AĞYÂR: Başkaları, düşmanlar, yabancılar.  
ÂHAD HABER: Bir kişi tarafından rivayet edilen hadis veya rivayetler.  
ÂHÂD: "Ehad'in çoğulu. Birler, birden dokuza kadar olan sayılar.  
ÂHAR: Başkası, diğeri, yabancı.  
AHBÂR: "Haber"in çoğulu. Haberler.  
AHBÂR-I SADIKA: Doğru haberler.  
AHD U EMÂN: And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik.  
AHD U MÎSÂK: Yemin ve anlaşma, kesin söz.  
AHD: 1. Söz verme. 2. Yemin, and. 3. Devir, zaman, gün.  
AHD-İ HARİCÎ: Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif.  
ÂHENG: Uygunluk ve düzen.  
AHFÂ: Çok gizli, en gizli.  
AHFÂD: "Hafîd"in çoğulu. Torunlar.  
AHİD: (Bak: AHD).  
ÂHİR ZAMAN PEYGAMBERİ: Son zaman Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.).  
ÂHİR ZAMAN: Son zaman, dünyamızın son çağı.  
AHİZ: (Bak: AHZ)  
AHKÂM: Hükümler, kanunlar.  
AHKÂM-I AMELİYYE: Tatbikata ait hükümler, uygulanan kurallar.  
AHKÂM-I EZELİYYE: Ezelî hükümler, başlangıcı bilinmeyen hükümler.  
AHKÂM-I FER'İYYE: Asla ait olmayan, ikinci derecedeki hükümler.  
AHKÂM-I ULUHİYYET: Allahlık hükümleri, ilâhlık hükümleri.  
AHKÂM-I UMÛMİYYE: Umûmî hükümler.  
AHKEMU'L-HÂKİMİN: Hükümdarların hükümdarı, hâkimlerin hâkimi olan Allah.  
AHLÂK-I ZEMÎME: Kötü huylar, çirkin davranışlar.  
AHLÂM: "Hulm"ün çoğulu, karışık rüyalar.  
AHRÂR: Hürler, esir ve köle olmayanlar.  
AHSEN: "Husn"den. En güzel, pek güzel, daha güzel.  
AHSEN-İ TAKVÎM: En güzel ve en iyi kıvamda en güzel biçimde.  
AHSENÜ'L-KASAS: 1. Kıssaların, hikâyelerin en güzeli. 2. Yusuf Sûresi.  
AHZ: 1. Alma, tutma, kabzetme, 2. Kabul etme. 3. Tessellüm. 4. Sorgulama.  
AKABE: 1. Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire. 2. Tehlike. 3. Tehlikeli geçit. 4. Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir.  
AKÂİD: Akîdeler, inançlar, dinin itikadî hükümleri.  
AKAR: Gelir, gelir getiren gayr-ı menkuller.  
AKD: 1. Anlaşma, sözleşme. 2. Bağlama, düğümleme.  
ÂKIBET: Nihayet, sonuç.  
ÂKIDEYN: Anlaşma veya sözleşme.  
ÂKIL BÂLİĞ: Ergenlik, olgunluk çağına gelen.  
ÂKILÂNE: Akıllıca.  
AKÎDE: İtikad, iman.  
ÂKİF: 1. İbadette devamlı olan kimse. 2. Sebat eden.  
AKİKA: Yeni doğan çocuk için Allah'a şükür maksadıyla kesilen kurban.  
AKÎM: 1. Beyhude, boş yere. 2. Kısır erkek veya kadın.  
AKL-I SELÎM: Doğru düşünen, doğru anlayan, doğru karar veren akıl.  
AKLÎ: Akla ait, akla uygun.  
AKRÂN: Birbirine benzeyenler, em-sâl, yaşıt, denk.  
AKRİBA: Akraba, aralarında soy veya sihriyetçe yakınlık olanlar.  
AKSÂ: En uzak, en son.  
AKSÜ'L-AMEL: Tepki, istenilen şeyin zıddının hâsıl olması.  
AKTAR: Baharatçı.  
AKTÂR: Kuturlar, çaplar, dairenin merkezinden geçen hatlar, bölgeler, taraflar. Her taraf.  
AKVÂ ve AHZAR: Daha kuvvetli ve daha açık.  
AKVÂ: Daha kuvvetli, en kuvvetli.  
AKVÂL: "Kavl"in çoğulu. Kaviller, sözler.  
AKVÂM: Kavimler, milletler.  
AKVÂM-I SÂİRE: Diğer kavimler.  
A'LÂ: En yüce.  
ALADDERECÂT: Derecelere göre.  
ALÂK SÛRESİ: Kur'ân-ı Kerim'in 96. sûresi.  
ALAKA: "Alak"dan yapışkan sıvı, embriyo.  
ÂLÂM: Elemler, kederler, acılar.  
ALÂMET: İşaret, nişan.  
ALÂMET-İ FARİKA: Bir şeyi diğerinden ayırıcı işaret. Belirgin özellik.  
ÂLÂT: Âletler, vasıtalar.  
ÂLÂT-I CİSMANİYYE: Maddî âletler.  
A'LÂ-YI İLLİYYÎN: Cennette en yüksek derece, olgun kişilerin Allah katındaki dereceleri.  
ALE'L-HUSÛS: Hususiyetle, özellikle.  
ALE'L-USÛL: Usûl üzere. Usûle göre, usulen.  
ÂLEM: Kâinat, dünya.  
ALEMDÂR: Bayraktar, sancaktar.  
ÂLEM-İ CİSMANİYYE: Maddî âlem, kâinat, dünya.  
ÂLEM-İ EŞBÂH: "Şebah"tan: 1. Cisimler âlemi, varlıklar âlemi. 2. Hayaller âlemi."Şibh ve şebih"den: Misaller âlemi.  
ÂLEM-İ KABİR: Kabir âlemi.  
ALESSEVİYYE: Aynı seviyede, eşit olarak.  
ÂL-İ FİRAVUN: Firavun ailesi. Firavun soyu.  
ÂLİŞÂN: Şan ve şerefi yüksek olan.  
ALİYYU'L-A'LÂ: Pek iyi. Fevkalâ-de.  
ALLAH BES BÂKÎ HEVES: Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.  
ALLÂME: Bilginlerin en bilgilisi.  
ALLÂMÜ'L-GUYÛB: Esmâ-i Hüs-nâ'dan biri, bütün gizlileri bilen Allah.  
ÂMÂ: Kör.  
AMDEN: Kasten, bile bile, isteyerek.  
AMELDE İ'TİDÂL: Amelde aşırılıktan uzak, dengeli.  
AMEL-İ SALİH: Allah'ın rızasına uygun olan her iş.  
AMELİKA: Eskiden Sîna yarımadasında yaşamış olan bir kavim.  
AMÎK: Derin. Bahr-i amîk: Derin deniz. Fikr-i amîk: Derin düşünce.  
ÂMİL: 1. Sebep. 2. İş yapan. 3. Zekat toplayan memur.  
ÂMM: Umumî, genel.  
AMR: Bir erkek ismi.  
AMÛD: Direkler, sütunlar.  
ANÂSIR-I MUHTELİFE: Çeşitli unsurlar.  
ANKA-YI MUĞRİB: İsmi var, cismi yok. Ankâ kuşu.  
ANVETEN: Cebren, kahren, zorla, sıkıntı ile.  
ANYEDİN: Elden.  
ÂRÂBÎ: Bedevî. Çölde yaşayan köylü.  
A'RÂF: Cennetle cehennem arasında bulunan bir yer.  
ARAFAT: Mekke'ye 12 mil yani takriben 20 km. uzaktaki bir yer. Hacca gidenler Zilhicce'nin 9. günü buraya gelerek bir müddet vakfe yaparlar.  
ARASAT: Mahşer yeri, haşir ve neşir meydanı.  
ARAZ: 1. İşaret, alâmet. 2. Tesadüf. 3. Kaza, felaket. 4. Kendi kendine vücut bulmayıp başka bir cevherle meydana gelen hal ve keyfiyet.  
AREFE: Kurban bayramından bir önceki gün.  
ARIZÎ: Sonradan hasıl olan şey. Geçici.  
ÂRÎ: Temiz, hür, uzak.  
ÂRİF: Anlayışlı, bilgili.  
ARŞ: 1. Taht. 2. Dokuzuncu gök. 3. Çardak. 4. Cenab-ı Hakk'ın kudret ve azametinin tecelli ettiği yer.  
ARZ: yeryüzü, dünya, genişlik.  
ARZ-I MUKADDES: Kutsal ülke. Kudüs, Filistin.  
ASÂ: Değnek, sopa, baston.  
ASABÂT: 1. Baba tarafından olan akrabalar. 2. Şer'an miras alamayan akrabalar.  
ASABE: Baba tarafından akraba olanlar.  
ASAHH-I RİVÂYET: En doğru olan rivayet.  
ÂSÂR: Eserler.  
ÂSÂR-I ATÎKA: Eski eserler.  
ASÂ-YI MÛSÂ: Hz. Musa'nın sopası.  
ASGARİ: En az, en küçük.  
ASHAB: Hz. Peygamber'i mümin olarak gören ve o iman üzere ölen kimseler.  
ASHÂB-I KEHF: Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.  
ASHAB-I MEŞ'EME: Uğursuz, şerli kişiler, kötüler.  
ASHAB-I MEYMENE: Uğurlu kişiler, iyi kimseler.  
ASHAB-I YEMİN: Uğurlu, meymenetli kimseler.  
ÂSIF: Şiddetli rüzgar, fırtına.  
ÂSİ: İsyan eden.  
ÂSİM: Günah işleyen, günahkâr.  
ASNÂM: "Sanem"in çoğulu. Putlar.  
ASR: 1. İkindi namazı. 2. İkindi vakti. 3. Yüzyıl, çağ.  
AŞR: Kur'ân-ı Kerim'den on âyet miktarı okunan kısım.  
ATÂ: İhsan, lütuf, bağışlama.  
ATALET: Tembellik, hareketsizlik.  
ATF-I BEYAN: Kapalı bir sözü, açıklayan cümle.  
ATIF (ATF): 1. Eğme, meyletme, 2. Bağlama.  
ÂTİH: Bunak.  
ATİYYE: Hediyye, ihsan, bahşiş.  
ATTAR: (Bak: AKTAR)  
AVÂLÎ: Yüceler, büyükler. Medine etrafındaki semtler.  
AVAM: 1. Halk. 2. Soylu veya bilgin olmayanlar.  
AVÂMİL: 1. Âmiller, sebepler. 2. Arap nahvine ait ve bu isimdeki kitap.  
A'YÂN: 1. İleri gelenler. 2 Gözdeler.  
A'YÂN-I SABİTE: Allah'ın ilminde varlıkların değişmez suretleri, öz mahiyetleri.  
ÂYÂT: Âyetler.  
ÂYÂT-I BEYYİNAT: Açık seçik âyetler.  
ÂYÂT-I TEKVİNİYYE VE TEŞRİİYYE: Yaratılışa ve şeriata ait âyetler.  
AYIN: Arap alfabesinin 21. harfi. Ebced hesabında sayı değeri 70'dir.  
ÂYİN: 1. Tören, âdet. 2. Dinî bazı gösteriler. Mevlevî âyini gibi.  
AYN: 1. Göz, 2. Pınar. 3. Eşyanın hakikatı.  
AYNE'L-YAKÎN: Müşahede ve keşif ile hâsıl olan ilim.  
A'ZÂ: Uzuvlar, organlar, üyeler.  
AZÂB: 1. Büyük sıkıntı, şiddetli elem. 2. Dünyada işlenen günahlara karşı ahirette çekilecek ceza.  
AZÂB-I NÂR: Cehennem azabı.  
ÂZÂDE: Serbest, hür, kayıtlardan kurtulmuş.  
AZ'AF-I MUZÂAF: Kat, kat, pekçok.  
AZAMET: Büyüklük, kibirlilik.  
AZDÂD (EZDÂD): Zıd olan şeyler.  
AZHAR: En açık:  
AZÎMÜ'Ş-ŞÂN: Şânı büyük.  
AZÎZ: 1. Allah'ın isimlerinden biri. Değerli. 2. Ermiş, velî.
		 
		
		
		
		
		
		
			
				__________________ 
				HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
			 
		
		
		
		
	 |