| 
			
			 Profesyonel   Defineci 
			
			
			
				
			
			
				 
				Üyelik tarihi: Jan 2009 
				
				
				
					Mesajlar: 242
				 
				
				
				Tecrübe Puanı:  52017 
				
				     
			 
	 | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
			
 
 
			Osmanlıca Sözlük (B) 
________________________________________ 
  
 
 
BAB: 1. Kapı. 2. Fasıl, bölüm.MİNE'L-BAB İLE'L-MİHRAB: Kapıdan mihraba dek, baştan sona kadar.  
BÂDİYE: Kır, ova, sahra, çöl.  
BÂGÎ: Âsi, baş kaldırmış, haksızlık eden.  
BAĞÇE: Bahçe.  
BAĞTETEN: Ansızın, zulüm, isyan.  
BAĞY: Azgınlık, zulüm, isyan.  
BAHIYRE: Cahiliyye devrinde beş batın doğuran devenin beşinci yavrusu erkek olursa kulağı yarılır ve salıverilirdi. Artık hiç bir işte kullanılmayan bu deveye bu ad verilirdi.  
BÂHİL: 1. İşsiz, avare, başı boş. 2. Yularsız deve.  
BAHÎL: Cimri, tamahkâr.  
BÂHİR: 1. Yalancı, ahmak. 2. Ekin sulayıcı, sulayan. 3. Belli, açık. 4. Işıklı, parlak, güzel.  
BÂHİRE: 1. Çok koşan cins deve. 2. Dikenli ağaç.  
BAHR Ü BERR: Deniz ve kara.  
BAHŞ: Bağış, ihsan.  
BÂİN: Dibi geniş kuyu, bostan kuyusu.  
BÂİS: 1. Sebep olan, gerektiren. 2. Gönderen. 3. Yeniden yaratan.  
BAKAR: Sığır, öküz, manda cinsleri.  
BAKARA: 1. Sığır, inek. 2. Kur'ân-ı Kerim'in ikinci sûresi: Bu sûrede yahudilere bir inek kurban etmeleri emredilip bu konuda geniş bilgi verildiğinden, sûre bu adı almıştır.  
BAKİYYE: Artan, artık, geri kalan.  
BÂLİĞ: 1. Erişmiş, vâsıl olmuş, son mertebeyi bulan. 2. Yekûn.  
BÂP: (Bak: BÂB)  
BÂR: 1. Allah. 2. Yemiş, meyva. 3. Yük, ağırlık. 4. Yağdıran, serpen, döken.  
BÂRİD: 1. Soğuk. 2.Letafetten uzak nâhoş.  
BÂRİZ: Açık, belli, âşikâr, zâhir.  
BA'S: 1. Gönderme, yollama, gönderilme. 2. Allah'ın bir peygamberi, Hak dinine davete memur buyurması. 3. Dirilme veya diriltme.  
BASAR: 1. Görme, görüş, görme yeteneği. 2. Zihnî algı.  
BÂSİR: Gören, görüp anlayan, ferasetli, zeki.  
BASÎRET: Doğru görüş, gönül gözü ile görme, uyanıklık.  
BAST: 1. Yayma, açma. 2. Özellikle hurufilikte cezbe ve tefekkür içinde kendinden geçmeyi ifade eder. 
BÂTIN: 1. İç, içyüz, gizli, sır, derunî. 2. Allah'ın isimlerinden.  
BATN: Karın, kuşak, nesil.  
BÂYİN: Aralayıcı, ayıran, ayırıcı özellik.  
BA'Z: Bir şeyin bir bölümü,bir parçası, bazısı.  
BED NAZAR: Kötü bakış.  
BED: Kötü, çirkin, işe yaramaz.  
BEDÂ'-BEDA'AT: Güzellik, yenilik, bediilik.  
BEDÂHET: 1. Açıklık, bellilik. 2. Ansızın ortaya çıkma.  
BEDÂYİ': İcat edilmiş güzel şeyler. Sanat eserleri.  
BEDBAHT: Talihi kötü olan, talihsiz.  
BED-BİN: Her şeyi kötü gören, karamsar.  
BEDEL: 1. Değer, kıymet. 2. Başkasının parası ile onun yerine hacca giden kimse yerine geçen.  
BEDEL-İ BA'Z: Geniş anlamlı bir sözün bir kısmına yapılan açıklama.  
BEDEL-İ İŞTİM'ÂL: Geniş ve genel anlamlı bir sözün bir noktasını açıklayan cümle.  
BEDEL-İ KÜLL: Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama.  
BEDEVÎ: Çölde çadırda yaşayan göçebe, çöllü, Arap göçebesi.  
BEDİA: 1. Yaratma. 2. Estetik değeri yüksek, sanat eseri, eşine az rastlanan güzel.  
BEDİHİ: 1. İspat gerekmeyecek şekilde açık. 2. Akla kendiliğinden gelen.  
BEDİÎ: Güzel, beğenilen, sanatlı söz.  
BEDR-BEDİR: 1. Dolunay, ayın ondördü. 2. Mekke ile Medine arasında bulunan Bedir gazasının yapıldığı yer.  
BED-TAHRİR: Kötü yazı.  
BEHA-BAHA: 1. Güzellik, süs, pırıltı. 2. Kıymet, değer, bedel.  
BEHAİM: 1. Dört ayaklı hayvanlar. 2. Suriye'de bir sıradağ.  
BEHÇET: Güzellik, güleryüzlülük, sevinç.  
BEHİME-İ EN'AM: Deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar.  
BEHİMÎ: Hayvana yakışır tarzda, hayvanlık.  
BEİS-BE'S: 1. Zarar, ziyan. 2. Korku, azap, sıkıntı, fenalık. 3. Kuvvet, kudret.  
BEKA: Devam, sebat, evvelki hal üzere kalmak, ölmezlik, ebedilik.  
BEKA-YI ERVAH: Ruhların kalıcılığı, devamlılığı.  
BEKA-YI RUH: Ruhun kalıcılığı, ölmezliği.  
BELAGAT Ü FESAHAT: Tam yerinde açık ve güzel söz söyleme.  
BELAGAT: İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği ve sanatı, uzdillik.  
BELİĞ: 1. Açık, düzgün söz söyleyen. 2. Güzel, sanatlı söz. Belâ-gatli.  
BENÂM: Namlı, ünlü, meşhur.  
BENAN: Parmak ucu.  
BENÎ İSRAİL: İsrailoğulları, yahudiler.  
BERAAT: 1. Temizlik, arılık. 2. Olgunluk, güzellik.  
BERA'ÂT-I İSTİHLÂL: Söze güzel ve etkili başlangıç.  
BEREKÂT: Bolluklar, uğurlar, hayırlar.  
BEREKÂT-I KELÂMULLAH: Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar.  
BER-HAYAT: Sağ, diri, yaşayan.  
BERÎ: Sâlim, kurtulmuş, temiz arınmış.  
BERİ: Yakın mesafe, ötenin zıddı.  
BERK: 1. Şimşek, parıltı, kıvılcım. 2. Sert, katı.  
BERR: 1. Doğru sözlü, hayır işleyen kimse. 2. Kara, toprak.  
BER-TARAF: Bir yana atılan, ortadan kalkan. Bertaraf etmek: Ortadan kaldırmak, yok etmek.  
BERZAH ÂLEMİ: Ruhlar âlemi.  
BERZAH: 1. İki şey arasındaki mesafe, aralık. 2. Can sıkıcı. 3. İnce uzun kara parçası. 4. Dünya. 5. Ruhların kıyamete kadar bulunacakları yer.  
BES: Yeter, yetişir, tamam, kâfi, çok.  
BE'S: Zarar, ziyan, azap, şiddet, fenalık.  
BEŞÂRET: Müjde, muştu, iyi haber.  
BEŞÂRET-ÂVER: Müjdeci, iyi haber getiren.  
BEŞER: İnsan, bütün insanlar, Ebu'l-Beşer: İnsanlığın babası, Hz. Âdem.  
BEŞERİYYET: 1. İnsanlık. 2. İnsanın yaratılış özellikleri.  
BEŞİR: 1. Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü. 2. Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse. 3. Peygamberimizin bir vasfı.  
BEY': Satma, satılma, satış.  
BEYAN İLMİ: Belâgat ilminin,hakikat, mecaz, kinaye, teşbih ve istiare gibi konularından bahseden bölümü.  
BEYÂN: Anlatma, açıklama sanatı.  
BEYN: Aralık, arasında, arada.  
BEYNÛNET: 1. İki şey arasındaki mesafe, aralık. 2. İhtilaf, anlaşmazlık, ara açıklığı.  
BEYT: Ev, mesken, oda, oba.  
BEYT-İ ATİK: Eski ev, Kâbe.  
BEYT-İ MAMUR: Kâbe'nin tam üzerinde yedinci kat gökte bulunan ve melekler tarafından tavaf edilen bir köşk.  
BEYTULLAH: Allah'ın evi, Kâbe, insan kalbi.  
BEYTÛTET: Geceleme, bir yerde geceyi geçirme.  
BEYTÜ'L-MAKDİS: Mukaddes ev, Mescid-i Aksa, Kudüs'teki büyük camii.  
BEYYİN: Belli, açık, âşikar.  
BEYYİNÂT: Açık, belli şeyler.  
BEYYİNE: 1. Delil, şahit. 2. Kur'ân'ın 97. sûresi.  
BEYZÂ: 1. Çok beyaz. 2. Demirden savaşçı başlığı. 3. Yumurta.MİLLET-İ BEYZÂ: Beyaz millet, müslümanlar.  
BEZL: Bol bol verme.  
BÎA-BİYAT: Birinin hakimiyetini kabul etmek, emirlerine uyacağına söz vermek.  
BİAT OLUNMAK: Birine itaat edilmek, hükmüne girmek.  
BİD'AT: 1. Sonradan ortaya çıkan şey. 2. İslâm'da Peygamberimizden sonra ortaya çıkan değişik âdetler.  
BİD'AT-I HASENE: Beğenilebilir, güzel yenilikler.  
BİD'AT-I SEYYİE: Kötü yenilikler.  
BİDÂYET: Başlama, başlangıç.  
BİDAYETEN: Başlangıçta, ilkin.  
BİİZN-İ HÜDA: Allah'ın izni ile.  
BÎKARAR: 1. Kararsız. 2. Rahatsız.  
BİKR: Dokunulmamış, bekâret, bâ-kire.  
BİKR-İ FİKR: Hiç söylenmemiş, yeni fikir.  
BİLÂ BEDEL: Bedelsiz, karşılıksız.  
BİLÂ KAYD Ü ŞART: Kayıtsız şartsız.  
BİLÂ: ... sız.  
BİLAD: Beldeler, şehirler, memleketler, kasabalar.  
BİLÂD-İ ARAB: Arab ülkeleri.  
BİLAFASILA: Fasılasız, aralıksız.  
BİLÂH: Arkaları büyük olan kadınlar.  
BİLLUR: 1. Duru, kristal. 2. Necef taşı.  
BİN: Oğul.BİN MEHMED: Mehmed'in oğlu.  
BİNA: 1. Yapı, ev. 2. Yapma, kurma. 3. Göz, gören, görücü.  
BİNAEN ALA ZÂLİK: Bunun üzerine, bundan dolayı.  
BİNAEN: ...den dolayı, ...den ötürü.  
BİNÂENALEYH: Ondan dolayı, onun üzerine, şu halde.  
BİRR: İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat. 2. Dininde ibadetinde kuvvetli olan. 3. Bağışta bulunma.  
Bİ'SET: Gönderme.  
Bİ'SET-İ MUHAMMEDİYE: Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberlikle görevlendirilmesi.  
Bİ'SET-İ NEBEVİYYE: Peygamberin, peygamberlikle gönderilişi.  
BU'D: Uzaklık, aralık, boyut.  
BU'D-İ MESAFE: Gidilen yolun uzaklığı.  
BUĞZ: Düşmanlık duyma, nefret, kin.  
BUĞZETMEK: Kin gütmek, düşman olmak.  
BUHÛL: Cimrilik, tamahkârlık.  
BUK'A: 1. Ülke, yer. 2. Büyük bina. 3. Benek, leke.  
BURAK: Peygamberimizin mirac gecesi bindiği binek.  
BURC: 1. Kale, yüksek bina. 2. Herhangi bir şekli gösteren ve özel ad alan sâbit yıldızlar topluluğu, galaksi. 3. Güneşin girip çıktığı on-iki burçtan her biri: Yengeç, kova, akrep.  
BURC-İ ÂBÎ: Suya ait burçlar: Yengeç, akrep, balık.  
BURC-İ BÂDÎ: Havaya ait burçlar: İkizler, terazi kova.  
BÜHTAN ETMEK: İftira etmek.  
BÜHTAN: Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme.  
BÜLEGA: Belegat sahipleri, düzgün ve güzel konuşanlar, beliğ olanlar.  
BÜLEGA'-İ BEŞER: Belegat ilmi mütehassısları.  
BÜLEGÂ-İ ULEMÂ: Belagat bilginleri ve âlimler.  
BÜLÛĞ: 1. Erginlik, olgunluk çağına girme, yetişme. 2. Yaklaştırma.  
BÜNÜVVET: Oğulluk, evlatlık.  
BÜNYÂN: Yapı, bina, bir şeyin yapısı.  
BÜNYAN-I MERSUS: Birbirine lehimlenmiş, kenetlenmiş yapı.  
BÜRHAN: Kesin delil, hüccet.
		 
		
		
		
		
		
		
			
				__________________ 
				HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
			 
		
		
		
		
	 |