| 
			
			 Profesyonel   Defineci 
			
			
			
				
			
			
				 
				Üyelik tarihi: Jan 2009 
				
				
				
					Mesajlar: 242
				 
				
				
				Tecrübe Puanı:  52017 
				
				     
			 
	 | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
			
 
 
			Osmanlıca Sözlük (H) 
________________________________________ 
  
 
 
HABÂİS: Kötülükler, kötü şeyler.  
HABÂSET: Kötülük, alçaklık, fenalık.  
HABB-HABBE: 1. Tane, tohum, 2. Parça.  
HABER-İ SÂDIK: 1. Doğru haber. 2. Peygamberimizin sözü, hadis.  
HABÎB: Sevgili, dost.  
HABİB-İ HÜDÂ: (Hüdâ'nın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).  
HABÎB-İ KİBRİYA: Kibriyanın sevgilisi. Hz. Muhammed (s.a.v.).  
HABİBULLAH: (Allah'ın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).  
HABÎS: Kötü, alçak, pis.  
HABL: İp, urgan, halat.  
HABLÜ'L-METİN: Sağlam ip. İslâ-miyet, Kur'ân-ı Kerim.  
HABT: İptal etme, bozma, bozulma.  
HACALET: Utanma, utangaçlıkla şaşırma.  
HACCAC: 1. Irak valisi olup, müslümanlara zulmeden Yusuf bin Sakifî'nin ünvanı. 2. Delil ile galip olan.  
HÂCET: İhtiyaç, gereklilik.DEF-İ HÂCET: Abdest bozma.ARZ-I HÂCET: Eksiğini, isteğini bildirme.  
HACR: 1. Men etme, yasak etme. 2. Kucak, oğuş, himaye.  
HACR-I TAHRÎM: Haramı yasaklamak.  
HADD: 1. Sınır. 2. Gerçek değer. 3. Şeriatçe verilen ceza.  
HADD-İ TAM: Tam sınırında, derecesinde, kıvamında.  
HADES: 1. Yeni olma, sonradan olma. 2. Abdesti tazelemeyi gerektiren şey, manevî pislik.  
HÂDİ: 1. Hud'a yapan, hileci, aldatıcı. 2. Fena, bozuk.  
HÂDÎ: Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit.  
HADİS: Peygamberimizin sözü.  
HÂDİSÂT: Yeni olan şeyler, olaylar.  
HÂDİSÂT-I ACÎBE: Şaşılacak, garib olaylar.  
HÂDİSE: Yeni olan, sonradan olan şey, olay.  
HADİS-İ KUDSÎ: Mânâsı Allah tarafından vahyedilen, lafzı Peygamberimize ait hadis.  
HAFA: Gizlilik, kapalılık.  
HAFAYA: Gizli şeyler, sırlar.  
HAFAZA: 1. Muhafızlar, koruyucular, bekçiler. 2. Koruyucu melekler.  
HÂK İLE YEKSAN: Toprakla bir yıkık, harap, yerle bir.  
HÂK: Toprak.  
HAKAİK: Hakikatler, gerçekler.  
HAKAİK-İ SÂBİTE: Değişmez hakikatler.  
HAKAMEYN: İki hakem: Sıffîn vak'asında Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında hakem seçilen Amr b. Âs ile Ebu Musa el-Eş'arî.  
HAKAYIK: Hakikatler, gerçekler.  
HAKEM: Bir işte karar vermeye yetkili kişi.  
HAKÎKAT: 1. Bir şeyin aslı, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru. 3. Sadakat kadirbilirlik. Sözlük anlamıyla söylenen söz.  
HAKÎM: 1. Âlim, bilgin. 2. Doktor. 3. Hikmeti bilen, filozof. (Allah'ın isimlerinden)  
HÂKİM: Hakim, yargıç, hüküm veren, hükmeden, hükümran olan, üstün olan.  
HAKÎM-İ MUTLAK: Allah.KİTAB-I HAKÎM: Kur'ân.  
HÂKİMİYET: Hakimlik, üstünlük, egemenlik.  
HAKİR: İtibarsız, değersiz, önemsiz.  
HAKK: Doğruluk, insaf, hak. (Allah'ın isimlerinden biri)  
HAKK-I MÜDAFAA: Savunma hakkı.  
HAKK-I MÜKTESEB: Elde edilmiş hak.  
HAKK-I ŞİRB: İçme, hayvan veya tarla için su olma hakkı.  
HAKKU'L-YAKÎN (HAKKE'L-YAKÎN): Bilgi ve marifet mertebelerinin en yükseği, bizzat yaşayarak elde edilen bilgi, gerçeğin özünü kavramak.  
HAKŞİNASLIK: Doğruyu, hakkı tanımak.  
HALÂL: 1. Dostluk. 2. İki nesne arası açık olmak.  
HALÂS: Kurtulma, kurtuluş.  
HALASKÂR: Kurtarıcı.  
HALÂVET: 1. Tatlılık, şirinlik. 2. Zevk.  
HALEF: Birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, ardıl.  
HALET: Hal, suret, keyfiyet.  
HALET-İ İHTİZAR: Can çekişme hali, sakınılacak hal.  
HALET-İ NEZİ': Ölüm hali, sekarat-ı mevt.  
HALF: Yemin etmek.  
HALHAL: Kadınların ayak bileklerine taktıkları altın veya gümüş halka, ayak bileziği.  
HÂLIK: Yaratan, yaratıcı. (Allah'ın isimlerinden)  
HALÎL: 1. Dost. 2. Zevc, koca.  
HALÎME: Yumuşak huylu kadın. (Peygamberimizin süt annesinin adı)  
HÂLİS: Hilesiz, katkısız, duru.  
HALK: Yaratma, yaratılma.  
HALK-I CEDÎD: Yeniden yaratılış.  
HALK-I DÜ CİHAN: İki cihanın halkı, ölüler ve diriler.  
HALT: 1. Karıştırma. 2. Uygunsuz söz söyleme.  
HALVET: 1. Yalnız kalma, tenhaya çekilme. 2. Tenha yer, ibadet için tenha hücre.  
HÂM: Çiğ, olmamış.  
HAM: Eğri, bükülmüş.  
HAMD Ü ŞÜKRAN: Allah'ı minnet ve şükranla övme.  
HAMD: 1. Övgü, medh. 2. Allah'a şükran hislerini bildirmek.  
HAME: 1. Yük. 2. Ana karnındaki çocuk.  
HAME: Balçık, çamur  
HAMEİN MESNUN: Değişken balçık.  
HÂMÎ: Himaye eden, koruyucu.  
HAMÎD: Allah'ın adlarından.  
HÂMİD: Hamd eden, şükreden. (Hz. Muhammed (s.a.v.)'in lakabı.)  
HAMİE: Balçıklı, çamurlu.  
HÂMİL: 1. Yüklü. 2. Gebe.  
HÂMİLE: Gebe kadın.  
HÂMİŞ: Mektubun altına ilave edilen yazı, hâşiye, dipnot.  
HAMR: Şarap.  
HAMÛLE: 1. Yük. 2. Gemi yükü.  
HANEDAN: Kökten asîl ve büyük aile, ocak.  
HANİF: İslâmiyetten önce Allah'ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim dinine bağlı olan kimse.  
HÂRÂBAT: Harabeler, viraneler, meyhaneler. (Ziya Paşa'nın meşhur antolojisi).  
HARABE: Şehir ve ev yıkıntısı, virane.  
HARBÎ: 1. Harble ilgili. 2. Savaş yerinde bulunan ve müslüman olmayan kimse. 3. Anlaşma yapılmamış düşman. 4. Tüfek doldurma âleti.  
HAREC: 1. Darlık, sıkıntı, zorluk. 2. Günah.  
HAREM: 1. Girilmesi serbest olmayan yer. 2. İhrama girilen yerden itibaren Kâbe'ye doğru olan kısım.  
HAREM-İ ŞERİF: Kâbe ve civarı.  
HARİKULÂDE: Olağanüstü, eşi görülmemiş.  
HARS: 1. Tarla sürmek. 2. Yarmak. 3. Ekin, kültür.  
HASÂNET: Bir bina veya yapının sağlamlığı.  
HASB: Göre, nazaran, gereğince.  
HASBE: Kızamık hastalığı.  
HASBE'L-ÂDE: Âdet gereği, alışıldığı gibi.  
HASBE'L-BEŞERİYE: İnsanlık gereği.  
HASBETEN LİLLAH: Allah rızası için.  
HASEB: Baba tarafından gelen soyluluk, asalet.  
HASED: Haset, kıskançlık, çekememezlik.  
HASENÂT: İyilikler, güzel işler.  
HASENE: İyilik, güzel iş.  
HASF: Yere batma, ışığı sönme.  
HÂSIL: Husûle gelen, peyda olan, çıkan, üreyen.  
HÂSILA: Bir işten elde edilen sonuç.  
HÂSIL-I KELAM: Sözün özeti.  
HÂSİD: Haset edilen, kıskanç.  
HÂSİR: 1. Hasret çeken, mer***** kavuşamayan. 2. Zarar görmüş.  
HASÎS: 1. Nekes, cimri. 2. Alçak, değersiz.  
HASLET: Tabiat, huy, yaratılış.  
HASR: 1. Sıkıştırma. 2. Etrafını çevirme, mahsus kılma, tahsis etme.  
HASR-I EVKAT: Bütün vakitlerini o işe verme.  
HASR-I NEFS: Kendini o işe adama.  
HASSA ORDUSU: Hükümdarın kendine mahsus ordusu.  
HÂSSE: Bir şeye mahsus olan kuvvet, duygu.  
HAŞERAT: 1. Küçük böcekler; Karınca, akrep, yılan gibi hayvancıklar. 2. Değersiz ve zararlı adamlar.  
HAŞÎN: Katı, sert, kırıcı, kaba.  
HÂŞİR: Toplayan, bir araya getiren.  
HAŞİYE: Dipnot.  
HAŞR Ü NEŞR: Toplayıp dağılma, haşir neşir.  
HAŞR: 1. Toplama. 2. Ölüleri diriltip mahşere çıkarma. 3. Kur'ân'-ın 59. sûresi.  
HAŞYETULLAH: Allah korkusu.  
HATA: 1. Yanlış, yanılma. 2. Günah.  
HÂTEM: Mühür.  
HATEMÜ'L-ENBİYA: Peygamberlerin sonuncusu: Hz. Muhammed (s.a.v.).  
HÂTİM: 1. Mühürleyen, mühürleyici. 2. Bitiren, sona erdiren.  
HÂTİME: Son, nihayet.  
HATT: 1. Çizgi. 2. Satır. 3. Yazı.  
HATT-I KUR'ÂN: Kur'ân yazısı.  
HAVÂİC: İhtiyaçlar.  
HAVÂRİYYÛN: Hz. İsa'nın oniki kişiden ibaret olan ashabı.  
HAVASS: 1. Hasseler, duyular. 2. Muhterem ve seçkin kişiler.  
HAVASS-I HAMSE: Beş duyu. (Görme, tatma, işitme, dokunma, koklama)  
HAVÂYİC-İ ASLİYE: Aslî ihtiyaçlar.  
HAVF VE RECA: Korku ve ümit.  
HAVF: Korku, korkma.  
HÂVİ: İhtiva eden, içine alan, şâmil, içeren.  
HÂVİYE: Cehennemin yedinci katı, en şiddetli yeri.  
HAVL: 1. Sene, yıl. 2. Etraf, çevre. 3. Kuvvet, kudret.  
HAYA: 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edeb. 3. Günahtan kaçınma.  
HAYAT: Dirilik, canlılık.  
HAYAT-I BÂKİYE: Ölümsüz hayat.  
HAYAT-I BEŞER: İnsan hayatı.  
HAYAT-I FÂNİYE: Geçici hayat.  
HAYLİ: Oldukça. Epeyce.  
HAYR Ü ŞER: İyilik ve kötülük.  
HAYR: İyi, faydalı, hayırlı.  
HAYRET: Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilmeme.  
HAYRHAH: Hayır sahibi.  
HAYRÜ'L-BEŞER: İnsanların hayırlısı Hz. Muhammed.  
HAYRÜ'N-NÂS: İnsanların hayırlısı.  
HAYSİYYET: Şeref, onur, itibar, değer.  
HAYSİYYET-İ EBEDİYYE: Edebî itibar.  
HAYT: İplik, lif, tel.  
HAYT-İ ESVED: Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı.  
HAYTÜ'L-EBYAZ: Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.  
HAYY: 1. Diri, canlı. 2. Allah'ın isimlerinden.  
HAYYE ALE'L-FELÂH: Toplanıp felaha gelin, haydin felaha.  
HAYYE ALE'S-SALAH: Toplanıp namaza gelin, haydin namaza.  
HAYYÜ'L-KAYYÜM: Her an diri olan, yöneten, düzenleyen.  
HAYZ VE NİFAS: Aybaşı hali ve lohusalık.  
HAYZ: Kadınlarda aybaşı hali akıntısı.  
HAZER: Sakınma, kaçınma, korunma, çekinme.  
HAZF: Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.  
HÂZIRA: 1. Şehirli. 2. Bir yere yerleşmiş. 3. Medeni.  
HÂZIRÛN: 1. Meydanda, gözönünde olanlar. 2. Hazır olanlar.  
HAZÎNE: Hazine, devlet malının saklandığı yer.  
HEBA: 1. Toz, zerre. 2. Boş, nafile.  
HEBÂEN MENSÛRA: Boşuna harcanarak.  
HEDEF: Maksat, amaç.  
HEDER OLAN: Boşa giden.  
HEDER: Boşa gitme, yok yere giden şey.  
HEDİY: Beytullah için getirilen kurbanlar.  
HEDY: Harem-i şerife götürülen kurban.  
HELÂK: 1. Mahvolma, ölme. 2. Harcanma. 3. Çok yorulma.  
HEMŞİRE: Kız kardeş.  
HENDESE: Geometri.  
HERC Ü MERC: Alt üst, karmakarışık, allak bullak.  
HERDEM: Her zaman, daima.  
HEREM: 1. İhtiyarlama, kocama. 2. Mısır ehramlarından biri.  
HETK-İ HÜRMET: Saygının ortadan kalkması. Şer'an haram olanın bozulması.  
HEVÂ: 1. Heves, istek, arzu, sevgi, hoşlanma. 2. Nefsanî zevklere uyma.  
HEVÂ-İ NESÎM: Latif hava. Mâne-vî gıda.  
HEVAMM: 1. Böcekler, haşereler. 2. Yılan, pire, akrep gizli zararlı hayvanlar.  
HEVÂPEREST: Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan.  
HEVDEC: Kadınların binmesi için deve üzerine yapılan küçük mahfel.  
HEY'ET: 1. Şekil, suret. 2. Görünüş. 3. Durum.  
HEY'ET-İ İCTİMAİYYE: Toplantı heyeti, sosyal durum.  
HEZL: 1. Eğlence, alay, şaka. 2. Latife. 3. Mizah.  
HIDK: Öç almak için kin besleme.  
HIFZ: Saklama, koruma, ezberleme.  
HIFZISSIHHA: Sağlığı koruma.  
HIKD: Kin tutma, öç almak için fırsat bekleme.  
HINZIR: 1. Domuz 2. Pis ve katı yürekli kimse.  
HIRMAN: Mahrumluk, ümitsizlik.  
HIRZ: 1. Sığınak. 2. Nazar boncuğu, nazar duası. 3. Tılsım.  
HISÂL: Huylar, mizaçlar, karekterler.  
HIŞM: Kızgınlık, öfke, gazap.  
HITBE: 1. Okunmuş. 2. Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın.  
HIYAR: 1. Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik, İslâm hukukunda alış-veriş hususunda muhayyerlik. 2. Hayırlılar, iyiler.  
HİBE: Bağışlama bağış.  
HİCAB: 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, hail, engel.  
HİCRÂN: 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı keder.  
HİCRET: 1. Memleketten memlekete göç. 2. Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti, Miladın 622. senesi.  
HİCRET-İ SENİYYE-HİCRET-İ NEBEVİYYE: Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye göçü.  
HİCV: Birini şiirle yermek, gülünç hale koymak, alay etmek.  
HİCVİYYE: Hicv sözü veya yazısı, taşlama.  
HİDAYET: Hak yola, doğru yola erme.  
HİDAYET-İ İLÂHİYYE: İlâhî hidayet, Allah'ın doğru yola erdirmesi.  
HİKMET: 1. Hakimlik, bilgelik. 2. Sebep. 3. Felsefe.  
HİKMET-İ İLÂHİYYE: Allah'ın hikmeti, yalnız O'nun bileceği iş.  
HİKMET-İ TEŞRİ: Kanun yapma hikmeti. Allah'ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler.  
HİLAF: 1. Karşı, zıt. 2. Yalan.  
HİLÂFET: 1. Birinin yerini tutma. 2. Peygamberin vekilliği, halifelik.  
HİLÂFETEN: 1. Birinin yerine geçerek. 2. Halife olarak.  
HİLAF-I EDEB: Terbiye ve ahlâka aykırı.  
HİLÂL: Yeni ay.  
HİL'AT: Elbise, kaftan.  
HİL'AT-İ RİSALET: Peygamberlik elbisesi.  
HİLF: Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.  
HİLKAT: 1. Yaratılış. 2. Tabiat.  
HİLKAT-İ ÂDEM: İlk insanın yaratılışı.  
HİLKAT-İ ARZ: Dünyanın yaratılışı.  
HİLL: 1. Hilal. 2. Hac zamanında ihrama girilen yerin dışında kalan saha, haremin dışı.  
HİLM Ü HAYÂ: Yumuşaklık ve utanma duygusu.  
HİLM: Yumuşaklık, insanın tabiatında olan yumuşaklık duygusu.  
HÎN: An, zaman, vakit, sıra.  
HİRFET: Sanat, meslek.  
HİSAB: Hesap, saymak, aritmatik.  
HİSAL-HISAL: Huylar, tabiatlar.  
HİSAR: 1. Kuşatma, etrafını alma. 2. Etrafı istihkamlı kale, bent.  
HİSS: Duyma kuvveti, duygu.  
HİSSE: Pay, nasip.  
HİSSEDÂR: Pay, hisse sahibi.  
HİSS-İ KABLELVUKU: Önsezi.  
HİSSÎ: His ile, duygu ile ilgili, duygusal.  
HİSSİYYAT: Duygular, sezişler.  
HİTAB: Bir veya daha fazla kimselere söz söyleme, nutuk.  
HİTAB-I ÂM: Umuma hitap, bir topluluğa söyleme.  
HİTAB-I EZELÎ: Başlangıçsız, çok eski söz.  
HİTÂM: 1. Son, nihayet. 2. Bitme, tükenme.  
HİTÂN: 1. Sünnet, sünnet etme. 2. Duvarlar, engeller.  
HİZB-HİZİB: 1. Kısım, bölük. 2. Taraftar. 3. Kur'ân cüzünün dörtte biri.  
HOD BE HOD: Kendi kendine, kendi başına.  
HOD: 1. Kendi. 2. Baş zırhı.  
HODGÂM: Bencil, egoist, kendini beğenmiş.  
HUB: Güzel, hoş, iyi.  
HUBB: Sevgi, muhabbet.  
HUBB-İ DÜNYA: Dünya sevgisi.  
HUBS: 1. Pislik. 2. Kötülük.  
HUCCÂC: Hacılar.  
HUCCET-HÜCCET: 1. Vesika, delil, senet. 2. Tanınmış bilginlere verilen ünvan.  
HUD'A: Aldatma, oyun hile.  
HUDÂ: Allah, yaratıcı.  
HUDDAM: Hizmetçiler.  
HUDUD: Sınırlar, hudutlar.  
HUDÛS: Sonradan olma.  
HUFFAZ: Ezberleyiciler, Kur'ân'ı ezbere bilenler.  
HUKUK: 1. Haklar. 2. Hakikatler. 3. Kanunların verdiği hak.  
HULASA: Bir şeyin, bir sözün özü, özeti.  
HULÂSA-İ KELÂM: Sözün özeti.  
HULD AZABI: Ahiratteki ebedî azab.  
HULD: 1. Sonu olmayan. 2. Ebedî devamlı.  
HULF: Verdiği sözü tutmama, yemininde durmama.  
HULK: Huy, tabiat.  
HULKUM: Boğaz, gırtlak, ağızdan mideye giden yol.  
HULÛD: Ölmezlik, süreklilik, devamlılık.YEVM-İ HULÛD: Kıyamet günü.  
HULÛM: 1. Rüyalar, hülyalar. 2. Düş azması.  
HULÛS: Halislik, saflık, gönül temizliği.  
HULÛS-İ NİYET: Halis, samimi niyet.  
HUMS: Beşte bir.  
HÛN: 1. Kan, dem. 2. Öldürme, öc.  
HUNEFA': "Hanif"in çoğulu. Allah'ın birliğine inananlar, Hz. İbrahim dininden olanlar.  
HURAFAT: Aslı, esası olmayan sözler ve rivayetler, hurafeler.  
HURAFE: Uydurma hikâye ve rivayet.  
HURDE: Değersiz şey, kırıntı.  
HUREMAT - HURMÂT - HURUMAT: Haram olan şeyler, dince yasak olan şeyler.  
HURÎ: 1. Cennet kızı. 2. Sevgili.  
HURÛC: Çıkma, çıkış, dışarı çıkma.YEVM-İ HURÛC: Kıyamet günü.  
HURÛF: Harfler.  
HURÛF-İ HECA: Alfabe harfleri.  
HURUF-İ MUKATTAA: Bazı surelerin başında bulunan ve ayrı ayrı okunan harfler.  
HURUM: Haramlar, dince yasak ,olanlar.  
HUSUS: İş, şekil, yol, konu.  
HUŞÛ: 1. Gönül alçaklığı, tevazu. 2. Korku ile sevgi arası durum, saygı.  
HUTAME: Cehennemin adlarından biri, cehennemin beşinci tabakası.  
HUTUT: 1. Çizgiler. 2. Yazılar. 3. Yollar.  
HUZUR: 1. Hazır bulunma. 2. Rahat.  
HÜCCET: 1. Vesika, delil. 2. Seçkin âlimlere verilen ünvan.  
HÜCCETÜ'L-İSLÂM: İmam Gazali'nin lakabı.  
HÜCEYRE: 1. Küçük delik, oyuk. 2. Odacık, hücrecik.  
HÜCRE: 1. Odacık, göz. 2. Dokuların, organların en küçük parçası, hücre.  
HÜDA: 1. Doğru yol gösterme. 2. Hidayet etme. 3. Kur'ân-ı Kerim'in adlarından biri.  
HÜKEMA: Hakîmler, bilginler, filozoflar.  
HÜKM-HÜKÜM: Yargı, emir, komuta.  
HÜNSA: 1. Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse. 2. Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.  
HÜRRE: Cariye veya esir olmayan kadın.  
HÜSN Ü KUBUH: Güzellik ve çirkinlik.  
HÜSN: Güzel, iyi, güzellik, iyilik.  
HÜSNA: En güzel.  
HÜSN-İ AKİBET: Netice güzelliği.  
HÜSN-İ DİLÂRÂ: Gönül alıcı güzellik.  
HÜSRAN: 1. Zarar, ziyan. 2. Beklenilenin elde edilememesinden duyulan acı, mahrumiyet acısı.  
HÜVE: 1. O. 2. Allah.  
HÜVE'L-BÂKÎ: Bâkî kalan Allah'tır.  
HÜZN-HÜZÜN: Gam, keder, sıkıntı.
		 
		
		
		
		
		
		
			
				__________________ 
				HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
			 
		
		
		
		
	 |