Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-09-2009, 10:30 PM   #3
AYDIN
Tecrübeli Üye
 
AYDIN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2009
Mesajlar: 239
Tecrübe Puanı: 157016
AYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond reputeAYDIN has a reputation beyond repute
Standart

İşte ancak o zaman Tanrı’dan karşılıksız aldığımızı, yine karşılıksız verebiliriz, yoksa bizdeki yanlışlıklardan dolayı Göklerdeki babamıza küfür bile edebilirler (Romalılar 2:24) ama aksini yaparsak Babamızı yüceltebiliriz,
Mat 5:16 Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerde olan Babanızı yüceltsinler!
Müjdecilerin hayatlarına bakmışken geçimleri konusunada değinmek yerinde olur, yine tek sarsılmaz kaynağımız İncil şöyle diyor,
1Ko 9:14 Bunun gibi, Müjde'yi yayanların da geçimlerini Müjde'den sağlamasını Rab buyurdu.
Pavlus’ta gerektiğinde çadırcılık yaptı, ama geçimini sağlayacak kazanacak kadar geliri olduğunda (Elçilerin işleri 18:5) hemen çadırcılığa ayırdığı vakitten de vazgeçip tam zamanlı çalışmaya başlamıştır, günümüzde de kiliselerde Önderlerin maaşları, hizmetçilerin maaşları yurtdışından gelen destekler tarafından karşılanmakta ve buda Kutsal Kitap öğretilerine uygundur.
Rab'bin sofrasının çok büyük sevinç ve esenlik içinde yapıldığını görmekteyiz, yalnız o dönemde, şimdiki gibi bir parça ekmek veya küçük bir yudum şarap değil, normal bir sofra paydaşlığı ile bu sofradan aldıklarını görüyoruz, Vaftizde ise tek bir şekil söylemek imkansız (Serpme, Batırma, Daldırma) ancak bugünle aynı olan ve en önemli olan şeyin BABA, OĞUL ve KUTSAL RUH'un adı ile yapılmasıdır.
Sakramenteleri uygulama konusunda ise özellikle 2 defa vaftiz olmak mümkün değildir ancak eksik öğretilerden sonra (Kutsal Ruh Vaftizini bilmeyip, Yahyanın çağrısına göre vaftiz olanlar) 1 defaya mahsus Elçilerin İşleri 19'ta bunu görüyoruz, ancak dikkat edilmek gerekiyor farklı teolojilerden değil, ancak Yakınen tanıdığım birkaç insan Amerikada farklı teolojik kiliseye katıldıklarında 2. defa vaftiz olmuşlardır / oldurmuşlardır. Sanırım bu vaftizi Kutsal Kitap'ın bu bölümüne bağdaştırmak yanlış yapmış oluruz, veya ilk vaftiz yapan Kilise'yi yanlış öğretiş veren bir Kilise gibi düşünmemiz gerekir.
Sakrament olmayan ama başka ibadet türleri bugünde hala devam etmektedir, Oruç Tanrı'yı hoşnut eden ve diğer ibadeti pekiştiren bir olaydır. bu ibadet bazı kiliselerde her zaman tutulabildiği gibi bazı Kiliselerde ise Kutsal Kitap öğretişlerine göre özel takvim dönemleri vardır (Elçilerin işleri 27:9) (Antakya Kilisesi Barnaba ve Pavlusu gönderirken, Pavlus ve Barnaba'nın tekrar dönüşünde yerel topluluk önderleri)
İlk Kilise dönemindeki tapınma, müjdecilik, iman ve diğer uygulamaları takip bizlerde buna göre yapmamız çok isabetli olur ancak bazı şeyleri bilmeliyizki, sadece o döneme özel olaylardı veya o dönemdeki gibi Herkese verilmesi gibi bir şart yoktur örneğin Bilinmeyen dillerde konuşmak veya Hagavos gibi Peygamberlik etmek. Veya kendimizi bende Tanrı'nın elçisiyim diye ortaya çıkmak, veya Pavlus'un, Petrus'un yaptığı gibi ellerine, eteklerine dokunanların ayağa fırlayacaklar gibi Tanrı'nın biz günümüz Hristiyanlarına bir Armağan borcu yoktur, bunu var diye iddia edenler ise TV lerde yaptıklar showlar aracılığı ile tüm samimi hristiyanları zor durumda bırakmaktadırlar, buda gösteriyorki kendisine illa böyle şifa armağanı, bilinmeyen dil armağanı, peygamberlik armağanı olduğunu söyleyenlerin bu iddaları Tanrısal değildir.
Sonuç olarak Rab hem 2000 yıl önce hem bugün Hizmet edenleri, Ona inanları bereketleyecek ve sonsuz yaşama alacaktır. Ama en güzeli Doğruyu, doğru biçimde uygulamak yapmaktır.
Vahiy 2:7 Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin. Galip gelene, Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam ağacından yeme hakkını vereceğim.'
Vahiy 2:10-11 Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma! Bak, İblis sizi sınamak için aranızdan bazılarını yakında zindana atacak ve on gün süreyle sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık kal, ben sana yaşam tacını vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek.'
Vahiy 2:17 Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin. Galip gelene, saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'
Vahiy 2:26-29 Ben Babamdan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim. Onları demir çomakla güdecek, çömlek kaplar gibi kırıp parçalayacaktır. Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin.'
Vahiy 3:5-6 Galip gelen, böylece beyaz giysiler giyecek. Böylesinin adını yaşam kitabından hiç silmeyeceğim. Babamın ve O'nun meleklerinin önünde o kişinin adını açıkça anacağım. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin.'
Vahiy 3:12-13 Galip geleni Tanrımın tapınağında bir sütun yapacağım. Böyle biri artık oradan hiç ayrılmayacak. Onun üzerine Tanrımın adını, Tanrıma ait kentin, yani gökten, Tanrı'nın yanından inen yeni Kudüs'ün adını ve benim yeni adımı yazacağım. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin.'
Vahiy 3:21 Ben nasıl galip gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin.'"
ST. PİERE KİLİSESİ Antakya’ya hakim, kentin kuzeydoğusunda, Reyhanlı çıkışı yakınında Stauris (Hac) Dağı’nın eteğinde Aziz Pierre Mağara Kilisesi bulunmaktadır.
Aziz Pierre Antakya’daki ilk toplantısını ve ilk vaftiz törenini Habib Neccar Dağı’nın (Haçdağı) eteklerinde yapmıştır. Yahudi Mahallesi’nin kenarındaki mağarada toplananlar Hristas dinine bağlı anlamına gelen Hıristiyan ismini ilk kez burada almışlardır. Bu mağara-kilisede Aziz Pierre ve Aziz Barnabas ilk Hıristiyan cemaatine vaaz vermişlerdir. Böylece bu mağara-kilise Hıristiyanlığın ilk kutsal kilisesi olarak kabul edilmekle beraber ne zaman gerçek anlamda kiliseye dönüştüğü kesinlik kazanmamıştır.
Mağara-kilisenin girişinde biri büyük, ikisi daha küçük olmak üzere üç kapısı vardır. Sağır ve yuvarlak kemerlerle cephenin tek düzey görünümü böylece giderilmiş, yuvarlak ve yıldız şeklindeki sembolik pencereler de onları tamamlamıştır. Kutsal mağaranın döşemesindeki mozaikler V.yüzyıla aittir. Mağara içerisindeki duvarların tümü XII.-XIII.yüzyıla ait fresklerle kaplı olmasına rağmen günümüzde bunların yalnızca izleri görülebilmektedir.
Mağara-kilisenin girişinde 9,5 m. Genişliğinde, 13 m. derinliğinde ve 7 m. yüksekliğinde bir bölüm vardır. Buradan ibadet mekânına geçilmektedir. Buradaki apsid bölümünde Aziz Pierre’nin mermer sandukası ile duvarın üzerinde mermer bir Meryem heykeli dikkati çekmektedir. Mihrabın sağında kayalardan sızan, kutsal olduğuna inanılmış suların toplandığı havuzda vaftiz törenleri yapılmıştır. Mihrabın soluna açılmış kapıdan, 3 m.den sonrası duvarla kapatılmış bir tünel görülmektedir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Romalıların ani baskınlarına önlem olarak bu tünel kaçış amacıyla kullanılmıştır.
Haçlılar döneminde kilise birkaç metre daha uzatılmış ve yerel taş malzeme kullanılan iki kemerle ön cepheye bağlanmıştır. Ön cephe Papa IX.Pius’un isteği ile Kapuçin rahipleri tarafından 1863 yılında restore edilmiştir. Bu çalışmalara Fransa Kralı III.Napolyon da maddi katkıda bulunmuştur.
Kilisenin içerisinde, sunağın çevresinde bir takım mezarlar bulunmaktadır. Mağara kilisenin önündeki alanın birkaç yüzyıldan beri mezarlık olarak kullanıldığı da burada yapılan çalışmalar sonucunda anlaşılmıştır.
Aziz Pierre Mağara-kilisesi Nasturi Kilisesi’nin Bizans Kilisesi’nden ayrılmasıyla eski önemini yitirmiştir. Günümüzde Aziz Pierre’nin şehit edildiği, Vatikan’ın kutsal yer ilân ettiği Mağara-kilise 1963 yılında Papa IV.Paul tarafından Hıristiyanların Haç yeri olarak ilan edilmiş, her yıl 29 Haziran’da buraya gelen din adamları ve cemaatin katıldığı toplulukla kutsal ayinler yapılmaktadır. Bu törenlere her yıl Vatikan’ın temsilcisi de katılmaktadır.
ST. SİMON MANASTIRITerk-i dünya tarikatının merkezidir. Burada kilise, vaftizhane,sarnıç ve diğer mimari kalıntılar görülebilir. Stilitler tarikatının kurucusu Saint Simon Stilit(İ.S.389- 459) olarak kabul edilmektedir. Kilikya ile Suriye'nin birleştiği sınır bölgede doğduğu ve genç yaşta Antakya'da yaşamaya başladığı görülmektedir. Simon bir manastırda aldığı temel din eğitiminden sonra kendini kentin dışında bir hücreye kapattı. Burada 3 yıl yaşadıktan sonya kentin yakınında bir dağa çıkarak, burada kendini bir kayaya zincirledi ve çevresine çizdiği bir çemberin dışına çıkmadan yaşamaya başladı. Sabrı, dayanıklı, inancı kısa zamanda duyulduğu ve Hıristiyanlık dünyasının her yanından hastalar, dertliler, çaresizler vb. Simon'a akmaya başladılar. Başlangıçta Simon biraz yüksekçe bir yere çıkarsa biraz soluk alabileceğini düşünmüş olmalıydı. Zamanla tepesine tünediği sütunun yüksekliği arttı. Son sutuna 13 m. olup en tepesinde 2 m2. genişliğinde bir bölüm vardır. İnsanlardan yatay olarak kaçma umudunu yitiren Simon'un dikey olarak dikey olarak kaçmaktan başka çaresi kalmadığını söyleyenler de çıkmıştır. Terk-i dünya tarikatının merkezi olarak bilinen St. Simon Manastırı, Samandağ-Antakya arasında Antakya'ya 18 km. uzaklıktadır. St. Simon Tepesi denilen ve denizden yüksekliği 479 m. olan bir tepe üzerinde bulunan manastır kalıntıları, 100x150 m2.lik bir alan üzerindedir. Kilikya ile Suriye'nin birleştiği sınır bölgede doğan ve genç yaşta Antakya'da yaşamaya başlayan St. Simon, (İ.S. 389-459) Stilitler tarikatının kurucusu olarak kabul edilmektedir. Bir manastırda aldığı temel din eğitiminden sonra kendini kentin dışında bir hücreye kapatan Simon, burada 3 yıl yaşamıştır. Daha sonra kentin bir kayaya zincirlemiş ve çevresine çizdiği bir çemberin dışına çıkmadan yaşamıştır. Sabrı, inancı kısa zamanda duyulmuş ve Hıristiyanlık dünyasının her yanından hastalar, dertliler, çaresizler vb. Simon'a gelmeye başlamıştır. M.S.VI.yy.da St.Simon adına buraya bir Manastır yapılmıştır. Burada inzivaya çekilen St. Simon'un, 20 m. yüksekliğindeki taş sütun üzerinde 45 gün yaşamış olması, Guinnes Rekorlarkitabında bir rekor olarak kaydedilmiştir. Bu sutununkaidesini bugün de görmek mümkündür[/B][/B][/B][/I][/COLOR][URL="http://[URL=http://www.yukle.tc][/URL]"]http://[URL=http://www.yukle.tc][/URL
__________________
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi
ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.




http://img694.imageshack.us/img694/5396/emeesaygj.gif
AYDIN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla