Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03-03-2017, 10:12 PM   #4
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

cennetine ulaşması gerçek bir kurtuluş olmayıp, her an alt bir aleme düşme durumundadır. Çünkü çark dönüyor ve insan Samsaraya bağlı olduğu müddetçe tekrar tekrar doğar. Çarkın çemberinde on iki sembolik figür gösterilir. Bunlardan birincisi cehaleti simgeleyen kör bir kadın, ikincisi bir testi yapan sanatkarı gösterir. Testi şahsiyeti veya karakteri simgeliyor. Her insan kendi şahsiyetini oluşturur. O halde, karakteri geliştirmekte davranışlar önemlidir. Kötü davranışlar karakter testisi üzerinde çirkin izler bırakır. Kötü alışkanlıklar ise testinin şeklini hepten bozar. Testiye şekil veren eller de bizim düşünce, söz ve hareketlerimizdir. O halde birinci figür Avidya anlamına geliyor, ikinci figür Samskara veya Karmik şekillendirme anlamına geliyor.
Üçüncü figür ise, ağaçtan ağaca atlayan bir maymun gösterir ve Vijnana, anlamına gelir. Vijnana bir duyu nesnesinden diğerine sıçrayan insanın huzursuz zihnini tanımlar. Erdeme ulaşmış Bodişatvalar'da zihin huzuruna sahip olup, beş duyuya tabi olmaktansa duyuları zihinlerine tabidir. Diğer dokuz figürü anlatmak konumuzu aşar.
Altı loki veya alem şunlardır: İnsanlar alemi, hayvanlar alemi, cehennem alemleri, Petras veya hayaletler alemi, Titanlar alemi ve Devalar alemi. Ezoterik görüşte hayvanlar alemine geçiş mümkün değildir ve mecazi alınması gerekir. Petraslar ise, dünya ortamından kopamamış başıboş ruhlar topluluğudur. Titanlar'ın kim olduğu tam açık değil, belki de mücadeleye dayılı batı alemi. Titanlar ve Devalar alemi arasında Hayat Ağacı gösterilmektedir. Hayat Ağacı da Şaman veya Majisyenin Deva alemine girip çıkmak için kullandığı araçtır. Devalar bazen ilahlar diye tercüme edilir, en doğru karşılığı tabiat ruhları ve meleklerdir. (4)
Heksagram ayrıca İslam kültüründe çeşitli motiflerde kullanılmıştır. Tılsımlarda, sihir ve havasta kötülüğün etkilerine karşı korunmak için kullanılmıştır.
Altı rakamının matematik özelliği parçaların hem toplamı, hem çarpımı kendisine eşittir (1+2+3 = 1x2x3=6). Bu rakam tabiatta muntazam bir şekilde sürekli olarak ortaya çıkar. Arı petekleri ve kar tanecikleri gibi birçok örnek göstermek mümkün.
Altı sayısını kendisiyle çarptığımıza her zaman geri döner (son hanesi): 6 x 6 = 36, 6 x 6 x 6 = 216, 6 x 6 x 6 x 6 = 1296.


"Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı,
ve onu takdis etti, çünkü Allah
yaratıp bütün işten o günde istirahat etti."
Tekvim

HEPTAD


Heptad Grekçe'de yedi anlamına gelen Septos kelimesinden türemiştir. Heptad'a septenary de denilmektedir. Grekçe'de saygı gösterme anlamına gelen "sebo" sözcüğü ile bağları olduğu inanılır. Ayrıca, İbranice'de şabo, gerek yedi anlamına, gerekse de bolluk ve tatmin olma anlamına gelir (5). Phythagoras ekolüne göre yedi kutsal, annesiz ve bakiredir. Bakireliği, yedinin bölünmez bir sayı oluşu, annesiz oluşu ve bir dişi çift sayısından, veya erkek tek rakamından türemiş olmasına dayanıyor. O halde, doğrudan doğruya babası olan Monad'dan kaynaklanmaktadır. Yedi sayının kutsallığı hemen hemen her dinde yer alır. Kutsal metinlerde, ezoterik yazılarda ve efsanelerde yedi sayısı muhtelif şekillerde sürekli işlenmektedir. Bunların dökümünü vermek konumuzu aşar.
İnsan bedeni yediye ayrılmıştır. Bunlar iki kol, iki bacak, baş ve gövdenin iki parçasıdır. İnsan başında ayrıca iki kulak, iki göz, iki burun deliği ve bir ağızı vardır ve toplamları yedidir. Hindulara göre insanın beş duyusu haricinde, biri altıncı duyusu (psişik duyu) diğeri de zihinsel idrakı olmak üzere yedi unsuru vardır.
İnsan her yedi yılda bir hücrelerini yenilediği söylenir ve her yedi yılda bir devre geçirir. Bunlar 7, 14, 21, 28, 35, 42, 49, 56, 63, 70 yaşlarında olduğu kabul edilir. Bu yedi senelik devreler sadece şahısların bedensel yenileme, değişme ve olgunlaşma dönüm noktaları değil, aynı zamanda insan yaşantısında köklü değişiklikler yaratan önemli "geçiş" dönemleridir. Eski çağlarda bu dönemler Kabalistik bir sıraya göre (feleklere göre) dizilerek: doğumdan 7 yaşına dek dönme dört elemanın hakim olduğu arza addedilyor, burada bedenin gelişmesi ve kişinin fiziksel ortama uyum sağlaması söz konusudur; 7 ile 14 yaşına dek olan dönem annenin verdiği şefkat ile aya addediliyor; 14 ile 21 yaş arasında ise merkür'ün verdiği öğrenme ve zihinsel gelişme ön plandadır; 21 ile 28 yaş arası ise venüs altında aşk ve cinselliğin keşfi önem kazanıyor; 28 ile 35 yaş arası ile güneş altında kişiliğin gelişmesi ve sosyal çevreye özen göstermesi ağırlıktadır; 35 ile 42 yaş arası Mars ile kişinin kendisini ortaya koyması için mücadele vermesi hakim durumundadır; 42 ve 49 yaş arası ile jupiter'in etkisi ile kişinin yumuşaması, erdeme erişmesi ve çevresine hakim duruma gelmesi söz konusudur ve 49 ve 56 yaş arasında satürn'ün simgelediği olgunluğa ermesi gösterilir.
Altı rakamı nasıl nicelik ve miktar sayısıysa, yedi rakamı da nitelik ve kalite sayısıdır. Bu iki unsur evrenin tüm yapısını içerir. İnsan beyninde sol küre nicelik değerlendirmelere dayanır, ve analiz ve hesap yapmakta kullanılır. Sağ kürenin dayandığı sentez kurma yeteneği yavaş yavaş gelişmektedir. Zamanımızda insanlar genellikle sol küre hakimiyetine sahiptir. Mevcut bilimsel ve kültürel ideoloji sol küre düşünce tarzına yöneliktir, oysa insanların doğal gidişatı bir dengeye doğrudur ve insanın rasyonel melekelerin yanından bir de sezgisel yetenekleri olduğu, bu yetenekler de çoğu zaman garip bir şekilde daha akılcı ve isabetli sonuçlara vardığı izlenilmektedir. Okült gelişmede her iki kürenin faal çalışması ön görülür ve en önemlisi beynin orta kısmının uyarılması söz konusu. Burada iki önemli bez bulunmaktadır, biri beyin epifizi (pineal gland) ve diğeri sümüksü bezi (pituitary gland). Ufak bir kozalağa benzeyen beyin epifizi tarih boyunca insan ruhunun bedeni ile temas ettiği merkez olarak bilinirdi. Bu iki kürenin dengeli ve sağlıklı işlemeleri alında iki petal ve ışından meydana gelen seyyal bir merkezin uyanmasına yol açarmış. Alının tam ortasında bulunan bu merkezin bölgesinde göz hücrelerin bulunduğu atıl bir bez de vardır. Bu bezin milyonlarca yıl önceki bir evrimden kalma olduğu ve o zamanlarda bir çok dinazorda görülen üçüncü bir gözün kalıntısı olduğu bilinmektedir. Halen Galapagos adalarında bazı primitif sürüngen tiplerin başları üzerinde bu üçüncü gözü görmek mümkündür. İşte alındaki bu merkeze üçüncü göz veya zihnin gözü denilir. Asıl Sanskritçe adı "Ajna Çakra"dır.
İnsanların en önemli duyuları hiç şüphesiz görme ve işitmedir. Kuran-ı Kerim'de belirtildiği gibi, "Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, Pek az şükrediyorsunuz." (32/9). İnsanın geçmiş bir hatırayı zihninde tekrar yaşaması, duyular aracılığıyla gelen impulsleri kayıt alan nöronlardan faydalanarak insan beyninde adeta bir görsel - işitsel gösterisi sahnelemektedir. Ayrıca, insan hayal gücüne dayanarak yapay bir görüntü de yaratabilir, düşünce ise bir nevi yapay sestir. O halde linear, çizgisel düşüncelere daha yatkın olan beynin sol küresi sese ve duyguya ve piktogramlarla, resimle düşünmeye yönelik beynin sağ küresi görüntüye daha meyillidir. Renk ve ses olarak algıladığımız titreşimler tayfının ancak ince birer diliminden ibarettir. Bizim göz ve kulaklara varan titreşimler ise yansıma ve perspektif olaylarından etkilenerek realitenin ancak cüzi bir düzeyinin bize intikalidir. Onlarda duyu organlarımızdan beynimize nakledilirken, impulslerin çoğu beyin süzgecinden geçerken elemine edilir, ancak cüzi bir orandaki impulslar idrak edilir. İdrak edilenlerin ancak bir kısmı, şuurlu bir şekilde dikkate alınır.
Ses tonlarını yedi ayrı notaya bağlama ilk defe Phythagoras tarafından yapıldığına inanılır. Ancak, genelde bu gibi iddialarda Greklerin keşfetmelerinden ziyade, kadim öğretilerinin geçiş köprüleri oluşturdukları görülür. Tarihi söylentilere göre Phythagoras sesteki matematik orantıları saptamak için çeşitli denemeler yapmıştı. İlk olarak bir birine orantılı olarak daha ağır yedi metal cisme birer birer vurmuş ve çıkan seslerin müzik notaları teşkil ettiğini görmüş. İkinci denemesinde de bu ağırlıkları yedi tane gerilmiş telin uçlarına bağlamış, tellere vurduğu zaman yine müzik notalarının çıktığını görmüş. Üçüncü deneyde aynı derecede gerilmiş fakat birbirlerine orantılı olarak daha uzun yedi tele vurmuş ve tekrar müzik notaları elde etmeyi başarmıştır. Grekler ayrıca A, E, İ, O, U gibi sesli harfleri yediye bölerek onları müzik notalarla bağdaştırıyorlardı. Phythagoras, müzik notalarının her biri yedi "kutsal" gezegenden birine tekabülü ettiğini ve gezegenlerin yörüngelerinde hareket etmelerinden çıkan seslerin de inisiyelerin duyabileceği bir "kürelerin müziği" meydana getirdiğini öğretirdi. Yedi "kutsal" gezegen konusu daha sonraki bölümlerde açıklanacaktır.
Bilim tarihçileri genelde 1666 senesini "annus mirabilis", klasik bilimin harika yılı olarak tanıtırlar. Bu yılda büyük dahi, matematikçi, fizikçi Isaac Newton evren mekanizması ve matematikte o kadar buluşlarla çağını aydınlatmıştı ki uzun bir süre bilim adamları kendilerine keşfedecek bir şey bırakmadığı diye şikayet etmişlerdi. Bu yıl ayrıca Newton bir güneş ışığını bir prizmadan geçirerek bütün renklerin beyaz ışıkta var olduğunu göstermişti. Einstein, Newton için şöyle konuştu, "Tabiat onun için açık bir kitaptı". Pek çok kişi Newton'u mekanistik görüşün mucidi olarak görür. Evrende Tanrı, ruh ve şuurun müdahalesi olmadan her şeyin fiziksel sebep ve sonuçlarının ürünü olduğu görüşü, bilim tarihinde çoğu kez Newton'dan kaynaklandığı kayıt edilmektedir. Oysa, Newton'un simya, astroloji ve diğer ezoterik ilimlere meyilli, hatta bu konularda ve ilahiyat üzerinde binlerce sayfalık notlar yazdığı bilinmektedir. Bu notlar John Maynard Keynes'in eline geçmiştir. O da Newton için şöyle yazmıştır, "On sekizinci asır ve sonrası Newton'un modern çağın ilk ve en büyük ilim adamı, bize soğuk kanlı mantıkla düşünmeyi öğreten rasyonelist olarak tanıtılmıştır. Ben onu öyle görmüyorum ve zannetmiyorum ki onun 1696 yılında Cambridge'de bıraktığı sandığın içindeki bize kısmen intikal eden notlarını okuyan herhangi biri bu fikre katılabilir. Newton bilim ve mantık çağın ilk adamı değil, majisyenlerin sonuncusuydu. Newton 10.000 sene evvel bizim entellektüel mirasımızı veren Bâbil ve Sümer büyük dehalarının sunucusuydu."
Newton'un en önemli buluşları binom teoremi, kalkülüs, yerçekimi ve renklerin özelliği idi. Renkler konusundaki buluşu 1666 yılında yaptığı bir deneye dayanıyor. Bu deneyde Newton güneş ışığını bir prizmadan geçirerek renk tayfını elde etti. Daha sonra ikinci bir deneyde bir prizmadan elde edilen renk ışınlarını tekrar bir prizmaya vererek beyaz ışık elde etmişti. Newton renkleri yedi olarak tasnif etmişti. Bazı ilim adamları onun yedili diyatonik müzik skalasına renkleri kıyaslamasını tenkit etmişlerdi ve indigo'nun (eflatunun) gerçek bir renk olmadığını iddia etmişlerdi, ancak Newton'un tasnifi ezoterik görüşlere dayanmaktadır.
Beyaz bütün renkleri içerir, siyah ise renksizliktir, ışığın olmayışını gösterir. Ana renkler, kırmızı, mavi ve sarıdır. Bunlardan kırmızı pozitiftir, mavi negatiftir ve sarı nötr'dür. Turuncu kırmızı ve sarının karışımıdır, yeşil mavi ve sarının karışımıdır ve mor mavi ve kırmızının karışımıdır. Eflatun ise koyu lacivert ve mora yakın esrarengiz bir renktir. Renk tayfını binlerce ayrı tonda renklere bölmek mümkündür. Ayrıca renk tayfında bulunmayan kahverengi bütün renklerin kaynaşmadan karıştırılması ile elde etmek de mümkündür.
Gerek renklerin gerek seslerin de güçlü psikolojik tesirleri vardır. İnsan müzikle başkasında her türlü duygu yaratabileceği gibi renklerle çeşitli duyguları da yaratabilir. İnsanı müzikle ağlatmak, uyutmak, güldürmek, saldırtmak mümkündür. Şifada, ses ve renkler çağlar boyunca kullanılmıştır. Bu ilimin anahtarı ezoterik bilgilerde yatmakla beraber, zamanımızda bu yönde gelişmeler kaydedilmiştir.
Yedi köşeli yılız, heptagram, bir kaç şekilde çizilir. Bunun dışında bir üçgen ve bir kareden oluşan sembol, farklı bir prensibi içermektedir. Eliphas Levi'nin sözleri ile: "Septenary bütün ilahi sistemlerde ve sembollerde kutsal rakamdır, çünkü triad ve tetrad'den oluşmuştur... bu zihnin bütün elemental güçlerle pekişmesidir, Doğa tarafından hizmet edilen ruhtur; Hz. `Süleyman'ın Anahtarında söz edilen SANCTUM REGNUM'dur..". Kadimlere göre üçgen ruh ilahi ve ruhsal bir semboldür, kare ise maddeyi, dört elemanı, bedeni, fiziksel düzen ve kanunu simgeler. O halde, üçgen ve karenin birleşimi, üç ruhsal ve dört maddi unsurdan oluşmuş bir heptad'ı gösterir, bu da evren ve insanın sırrını, ökült yapısını içerir.
Kabala'da Venuş gezegenine tekabül eden heptad, belirli bir kozmik ilkeyi içerir. Ses ve renk tayflarının dışında diğer titreşimler de aynı kurallara tabidir. Bu meydanda kadimlerin kutsal yedi gezegenlerinda, gök cisimleri olarak maddesel kütleleri dışında arkalarındaki soyut ilkeler önemlidir. Yedi sayısının ezoterik astrolojide karşılığı, yedi uçlu yıldız heptagram'ın, evreni oluşturan yedi kozmik plan, bedende mevcut yedi suptil merkez (Çakralar) v.s. anlamları daha ilerki bölümlerde işlenecektir.



"Kadim çağlardan beri İlahi Hayatı
simgelemek için kullanılan Sekiz
Köşeli Yenilenme Yıldızı, ermenin
simgesi ve yılmaya bilmeyen
yükseliş çabasının amblemidir."
Denning & Phillips
"The Magical Philosphy" Cilt 1

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

OGDOAD


Sekiz köseli yıldız olarak oktogram gerek kadim Orta-Doğu'da, gerekse de İslam döneminde yaygın olarak kullanılan bir semboldür. Oktogramın iki şekli vardır, biri üst üste iki kareden oluşmuştur, diğeri ise asimetrik bir yıdızdır.
Müzikte oktav sekiz ses titreşiminden oluşmuş bir dizidir. Do, Re, Mi, Fa, Sol, La, Ti, Do notalarından oluşan bu ses titreşimleri. Aslında yedidir, son nota "Do" bir tekrarlamadır. Ancak sekizinci nota "Do" daha yüksek bir seviyededir. Oktav'in ikinci anlamı da yedinci sesten sonra, oluşan bu farklı seviyedir. Daha yüksek olan bu seviyede de önceki seviyeye tekabül eden yeni bir yedili dizi başlamaktadır ve o dizinin ilk notası önceki dizinin sekizinci notasını oluşturmaktadır. O halde oktav bir geçiş, bir inisiyason sembolüdür. Yediyle bütünleşmiş, her bir yedi unusur kendi bünyesine çekmiş, yedi mertebeyi aşmış kamil insanın sembolüdür. Kabalistik ağaçta sekizinci sefira Merkürdür.



ENNEAD

Dokuz ilkesini simgeleyen ennead'i birçok Å£ekilde çizmek mümkündür. Nonogram dokuz köşeli bir yıldızdır ve onu tek bir çizgi ilke çizmek mümkün olduğu kadar, üç üçgenden oluşmuş şekli de vardır. Heksagramda görülen iki üçgen iki zıt unsuru gösterir, oysa üç üçgende ahenk sağlayan üçüncü bir üçgen bulunmaktadır. Pythagoras'un kullandığı bir sembol da birbirinden büyük üç iç içe üçgendir. Ayrıca, üç üçgenden oluşmuş çeşitli semboller de mevcuttur.
Ennead dokuz sayısının sembolüdür. İlk tek sayının karesi (3 x 3) olması dışında birçok ilginç matematik özellikleri vardır. Herhangi bir sayı ile çarpıldığında çıkan sayının birim sayılarının t

oplamı yeni dokuz verir. Kabala'da dokuzuncu sefira'ya ay tekabül eder.
Gurdjieff sisteminin kilit sembolü bir dairenin içerisinde dokuz köşeli bir şekilden oluşan enegramı, son zamanlarda pek çok alternatif spekülasyonlara yol açtığı çin aşağıda gösterilmektedir:
Gudjieff enegramı şöyle izah etmektedir: "Çizgilerle birbirine bağlı dokuz parçaya bölünmüş bir daire şeklindeki sembol, yedi yasası ile üç yasasının birleşimini belirtmektedir.
"Oktav, yedi tona sahiptir ve sekizincisi birincinin tekrarıdır. mi-fa ile si-do arasındaki `aralıkları'nı dolduran iki `ilave şokla' beraber dokuz eleman vardır"
"Daire dokuz eşit parçaya bölünmüştür. Altı nokta, dairenin en üstündeki nokta ile kesişen çapa göre simetrik bir şekli oluşturun çizgilerle bağlanmıştır. Ayrıca, en üstteki nokta, bu esas karmaşık şeklinin oluşmasına katkıda bulunmayan noktaları bağlayan bir eşkenar üçgenin tepe noktasıdır.
"Dairenin içindeki karmaşık şekle gelince, onun kurulmasını içeren yasaları anlamamız gerekir. Bütün olaylarda birlik yasası yansır. Ondalık sistemi aynı yasalar bazında kurulmuştur. Tek bir birimi içinde bütün bir oktavı içeren tek ses olarak ele alırsak, oktavın yedi tonuna ulaşmak için bu birimi eşit olmayan yedi parçaya bölmemiz gerekir. Ancak grafik çizimde parçaların eşitsizliği hesaba alınmamaktadır ve şeklin kurulması için önceden yedide birlik parça, sonra yedide ikilik parça, yedide üçlük parça, yedide dörtlük parça, yedide beşlik parça, yedide altılık parça ve yedide yedilik parça alınır. Ondalık olarak bu parçaları hesapladığımızda:
1/7 = 0,142857...
2/7 = 0,285714...
3/7 = 0,428571...
4/7 = 0,571428...
5/7 = 0,714285...
6/7 = 0,857142...
7/7 = 0,999999...
"Elde edilen bu peryodik ondalık dizilerini incelediğimizde, son sayının dışında, her birinin belirli bir sırayı izleyen aynı altı rakam serisinin tam olarak tekrarlandığı bir diziyi oluşturduğunu hemen görürüz. Böylece, bu dizinin ilk sayısını bilirsek bütün periyodu yeniden kurmak mümkün olur.
"Şimdi, 1'den 9'a dek bütün bu sayıları daireye yerleştirsek ve periyot içerisinde bulunan bütün sayıları başladığımız sayıya göre periyotta verilen aynı rakam dizisine göre düz çizgilerle birleştirirsek, dairenin içersinde gösterilen şekli elde ederiz. 3, 6 ve 9 sayılar periyotta içerilmemektedir. Onlar ayrı bir üçgen, sembolün serbest trinitesini oluştururlar...."
"Anlaşılmalıdır ki genel anlamda enegram evrensel bir semboldür. Her çeşit bilgi enegrama aktarılabilir ve enegram yardımıyla yorumlanabilir... Onu kullanabilen insana enegram kitap ve kütüphaneleri tamamıyla gereksiz kılar. Bir insan tek başına çölün ortasında olabilir, kumda enegramı çizip, onun yardımıyla evrenin ebedi yasalarını okuyabilir."
Gurdjieff öğretilerini Uzak-Doğu, Orta-Asya, Yakın-Doğu ve Kuzey Afrika'yı ziyaret ettiği merkezlerden toplayarak edindi. Gurdjieff'in hedefi kadim çağlardan arta kalan kayıp bir bilginin parçalarını toplamaktı. Onun öğretileri bu tür bilgi kırıntılarının varlığını göstermektedir. Ancak Gurdjieff öğretisinde bilinmesi gereken bazı noktalar vardır: Gurdjieff bütün bildiklerini aktarmıyordu; öğrettiği sistemdeki psikolojik unsurlar her ne kadar dikkatte değerse, kozmoloji ve teknik bilgilerin çoğu ne bilime, ne de okült tradisyona uymamakla beraber yine de bazı paralel kavramlar içermektedir; Gurdjieff'in öğrettiği sistem müritlerine belirli bir etki aşılamaya yönelikti ve zaman zaman mecazi olarak alınması gereken kasıtlı yanıltılar ve suni kavramlar da içeriyordu. O halde enegramı bu parametreler içersinde almamız gerekir. Belki de enegram çok önemli yasaları saklayan kadim bir semboldür ve Gurdjieff onu ziyaret ettiği bilgi merkezlerinden edindi. Bu taktirde onu Gurdjieff'in garip fiziyolojik, kimyasal ve kozmolojik teorilerinden soyutlamak gerekir.



DEKAD



Dekad yukarıda sözü geçen bütün sayıları içeren sayıdır.
On değerini incelediğimiz zaman ister istemez, bu yazının temel evresini aşan bir evreye girmekteyiz. Bu evre de Kabala'dır ve bu da ayrı bir yazının konusudur.




KUTSAL GEOMETRİ

Ennead ve Dekad'ı da açıklamakla konumuzu uzatabiliriz. Ennead özelliktle Gurdjieff öğretilerinde geniş bir biçimde işlendi. Ancak yolumuza devam edip, diğer konulardan da bilgi kırıntıları toplamaya devam edeceğiz.
Antik Grek filozofların spekülatif geometriğe verdikleri önemi anlamak bize biraz zor gelebilir. Onların bilgileri büyük çapta kayıptır. Oysa, bu konuda bildiklerimizde, günümüzde mecazi yaklaşımlar işlenmediği için, herhangi bir felsefi veya psikolojik boyutları yoktur. Euclid'in geometri kitabı yakın zamana kadar okullarda okutuluyordu. Ancak kutsal geometrinin sırlarına vakıf olduğu söylenen Euclid, onları kağıda dökmüyordu, bu sırlar ağızdan kulağa, kulaktan ağza dolaşıyordu. Diğer taraftan da, sezgi ve derin düşünce ile bu sıraları açığa çıkarılıyordu, insanı gayret etmeye zorluyordu. Ancak zamanımızda durum biraz farklı, Modern medyanın yaygınlığı, teknolojik gelişme ve ekonomik refah insanları içsel yerine nesnel realitelere itmektedir. İnsan bir nevi yabancılaşma yaşamaktadır, kendisini tanımamakla birlikte, ruhunu bir takım cisimlere iyicene kaptırmış durumundadır, zihni daldan dala atlayan bir maymun gibi dağınık ve belirsizdir, olayların elinde bir piyondur. Bu durumda, kadimlere kıyasla soyut kavramların verdiği zevki, desteksiz düşüncenin varabileceği zirvelerinin şuurunda değildir.
Şüphesiz, Framasonluğun (bana bakmayın, ben hariciyim) yüksek derecelerine vakıf olanlar, Hermetik Yasalara biraz da aşındılar. Bunu da, pek de gizli sayılmayan edebiyatlarını inceleyebilenler kolayca görebilir. En önemli sembollerinden biri de, üçgen içerisinde G harfıdır. Bu harfa addedilen anlamlardan biri de, baş harfından dolayı geometridir. Üçgen de geometriyi doğuran şekildir. Diğer bilinen sembolleri arasında pergel ve gönye vardır. Platon'un kurduğu esaslara göre, bütün geometrik şekiller ve etütler sadece bu iki aletin desteğiyle çizilir ve çözülür. Üstelik gönye üzerinde herhangi bir ölçü işareti olmaması gerekir.
Vaktiyle okul sıralarında bizi uyutan, sıkıntıdan çatlatan konuları belki de başka bir gözle bakmanın zamanı geldi. Geometrik spekülasyonun yaratıcı ve sanatsal yönünü, arkasında gizli derin düşünce merhaleleri, içerdiği kozmik yasaları hiç bir zaman bize öğretilmedi. Belki de, hocalarımız bu konuyu bize farklı bir şekilde sunmayı başarsaydılar, biz de kadimlerin ve dahilerin heyecanını yakalardık.
Konumuza böylece toparlarken bu konularda söyleyecek çok söz olduğunu belirtelim, ileride vakit müsait olursa bıraktığımız yerden tekrar devam ederiz.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

Okuyun Bunlar Olmazsa Olmazlardandır

Definecilik ve arkeolojide kazıya başlamadan önce ilk çalışması yüzey araştırması yapma ve bulduğu bulguları değerlendirme işidir.

İnsanlar yaşadıkları topraklarda iz bırakırlar, orijinal doğaya yapılan her bir müdahale bir iz bir tabaka oluşturur.Bu tabakaların üzerinde ne kadar zaman geçerse geçsin orijinal doğya göre farklılık oluşturur. Bu farklılıklar aşağıda anlattığımız şekillerde anlaşılır.

müdahale edilmiş ve orijinali bozulmuş tabaka üzerinde yetişen bitki boyları sap kalınlıkları, köklerin kalınlıkları orijinal tabii katmana göre farklı olur. yumuşaktır kolay ve rahat kazılır. Yine insanlar tarafında müdahele edilmiş kayaların yüzeylerinde oluşan yosun tabakası açık renkli ve gençtir.

Şahis gömüleri ve kaya mezarları direkt olarak kaya içine yapıldığından kayaların yüzeyinde oluşan farklı tabakaları titizlikle incelenmelidir. bu tür yerlerin sonrada kapatılan kaya etrafında kirli beyaz yada yeşilimtırak renkte bir katman oluşur.

Yer altına gömülen muhtelif maddenler (altın hariç) zaman içinde yanar ve olarak gaz oluşturur, bu gaz yer yüzüne çıkmak için üst katmanları zorlar ve katmanın zayıf noktasına sızarak atmosfere dağılır, bu tür gazın sızdığı yerde bitki tabakası farklı olur, ya ot yetişmez, toprak yapısı çorak gibi dir, ya erken sararır, erken kurur kurumasa bile renkleri sarıya yakın yeşillikte olur.

Kışın karın lapa lapa yağdığı zaman yüzeysel araştırma yapmak çoğu zaman başarıya ***ürür.Toprak yüzeyine sızan gaz karın erken erimesine yada kar tutmamasına nedenolur. kar tutsa bile kendi çevresine göre geç tutar erken erir,

Doğal tabakaya göre farklılık oluşturan her bir tabaka bulgu birer ip ucudur, bu ip uçlarının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi gerekir.

Görüldüğü gibi definecilik kolay bir iş değil,bilgi tercube ve titiz bir çalışma ister, bu nedenle araştırma yapılan alanlar üzerinde orijinal doğaya aykırı olan, insanların müdahalesi sonucunda oluşan katmanlara odaklanmalıdır
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla