|
|
Seçenekler | Thema bewerten | Stil |
05-09-2009, 10:28 PM | #1 |
Tecrübeli Üye
Üyelik tarihi: Apr 2009
Mesajlar: 239
Tecrübe Puanı: 157016 |
Geçmişten Bugüne kiliseler
[COLOR="Blue"][I][B][B][B]Dünyanın ilk kilisesi: St. Pierre http://
Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde, Habib-ün Neccar Dağı eteklerindedir. http:// İlk Kiliseler ve Günümüz Kiliselerinin oluşumu / Uygulamaları / Farklılıkları Kilise deyince aklımıza ilk gelen çanı olan, içinde haç, mumlar, resimler olan bir binadır. Her inancın bir tapınağı olduğu gibi, kilise de Hıristiyanların tapınağı, kutsal yeridir; sonuçta bir binadır. Biz kilisenin aslında bir binadan daha fazla olduğuna inanıyoruz. Bizim inancımıza göre kiliseyi kilise yapan bina değil insanlardır. Tanrı için önemli olan şey binalar değil insanlardır bu yüzden de O'nun kilisesi bir bina değil O'na iman eden insanlar topluluğudur. İncil'de kiliseden bahsedilirken 'beden' benzetmesinin de kullanıldığını görürüz; nasıl bir beden farklı organlardan oluşan bir bütün ise, kilise de farklı insanlardan oluşan bir bütün, bir bedendir. 'Sizler Mesih'in bedenisiniz, bu bedenin ayrı ayrı üyelerisiniz.' 1.Korintliler 12:27 Bir makalede kilise hakkında şunlar yazılmıştır: 'Yeni Antlaşma’da genellikle ‘kilise’ olarak tercüme edilmiş olan Grekçe kelime ecclesia iki kök kelimeden oluşmuştur: ek, ‘dışarı’, ve kaleo ‘çağırmak’. Bu kelime Yeni Antlaşma yazarları tarafından Mesih’e kurtuluşları için güvenmiş ve O’nu takip edenlerce oluşmuş Mesih’in bedeni anlamında kullanılmadan önce gündelik Grek kültüründe kullanılan bir kelimeydi. Mesih’ten önceki yüzyıllarda Büyük İskender Grek kültürünü Avrupa ve Orta Asya’da yaymıştı. Grekler arasında ve şehir-devletlerinde bazı vatandaşların vatandaş olmayanlara verilmeyen özel hakları vardı. Bazen sadece vatandaşlara duyurulması gereken özel haberler olurdu. Haberci kişi şehre girerdi ve ecclesia’yı çağırırdı, şehir merkezinde bir toplantı ilanı verilirdi. Mesajı duyması gerekenler yani vatandaşlar toplantıya ilgi duymayan ya da gelemeyen diğer insanların Matta 18:17’de karşımıza çıkıyor, İsa burada günah işleyen bir kardeşe bu özel ecclesia grubu içerisinde nasıl davranılacağından bahseder. İsa ne tür bir dışında olarak toplanırdı. http:// İlk Kilisenin Kurulması ve Gelişmesi, Günümüz Kiliselerin Kurulması ve Gelişmesi Beden almış Tanrı sözü olan Mesih hayatta iken kilise veya kiliseler kurmadı o evlerde (Markos 2:15- 14:13….), havralarda (Markos 13:54), dağda (Matta 5:1), Su üzerinde (Matta 14:29), deniz kenarında (Matta 4:18) öğretişler verdi, yani sadece Kilisede öğretişler vermedi, Yani bu kilise binaları olduğu halde Kilisede öğretiş vermedi anlamında değil, ve Mesih şu gün şu saatte toplanın size, öğretiş vereceğim demedi, Buda hemen yazımızın başında ilk ders olarak bize gösteriyor ki, Tanrı her yerdedir, ve Tanrı’dan almak, öğrenmek istedeğimiz ne varsa her zaman heryerde alabiliriz, Ama böyle söylemek Kilisede toplanmanın yanlış olduğu anlamında değil, Kilise binası olmayan yerlerde de ibadet yapılabileceğini göstermektedir, Ve bu görüşümüzü doğrular tarzda Elçilerin İşleri Kitap’ın 1. bölümünde artık topluluk diye geçmeye başlamaktadır. Elç 1:15 O günlerde Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu Evet artık topluluklar kurulmaya başlamıştır, ve kısa bir süre sonra bu topluluklar daha çoğalacaktır, (Elcilerin İşleri 2:41 – 4:32 – 5:11 ve daha birçok) (Topluluk Grekçedeki ekklisia sözcüğüden türemiştir ve İsrail halkı için kullanılırdı, Buna göre ilk Topluluk Musa’nın Mısır’dan çıkardığı İsrailliler içinde kullanabiliriz) ve Elçilerin işleri 15:2 de gördüğümüz gibi bugünün (birçoğunun ve doğru olanının) Kiliselerinin yönetildiği gibi, Elçileri, İhtiyarları ve Öğretmenleri bulunmaktadır. Konu Müjdecilerden açıldığına göre bu müjdecilerin neler yaptığına veya yapmak istediklerinede bakmak yerinde olacaktır, bunun için önce ilke gidip Mesih bu müjdecileri nasıl hazırlardı bunu bilmemiz gerek. Mesih öğrencilerini 3 şekilde göreve hazırlamıştır. 1 İyi bir eğitim vermiş 2 Kendisini göstermiş 3 Kutsal Ruhu vermiştir. İyi bir eğitim vermiştir, bunu bazen mucizelerle yapmış, bazen onları azarlayarak, bazen sevgi ile, bazen ayaklarını yıkayarak bazende kendisi hakkında olacakları eski antlaşmadan gösterip (Çünkü öğrencileri Yahudi kökenli olup, Yahudilerde bu eski antlaşmayı iyi bildikleri için – Tıpkı Türk vatandaşı olmuş bir Amerikalıya, Amerikan yasalarını anlatmak gibi) yüreklerinin neye inandıklarından emin olmalarını sağlamıştır. Ama Elçiler bizler gibi insanlardı, dokunmatik olmuşuzdur, Mesih çarmıha gerilmiştir, Aslında bunu Mesih onlara anlattı ama yinede öyle biri nasıl ölebilirdiki ? Ama ölmüştü, öğrenciler karamsarlığa düşmüştü bunu bilen Mesih ölümü yenerek kendisini öğrencilerine göstererek onun hakkında bildiklerini dahada onaylamış ve onları cesaretlendirmiştir. Evet onlar artık doğru kişiye inanıyorlardı. Hele bir zamanlar Mesih’i defalarca inkar eden Petrus bile bu olaydan sonra güçlenip Kornelyus’un evinde çok sayıda insanın önünde tanıklık yapmıştır. Acaba bu cesaret neredendirki? Tabiki %100 emin olmaktan. Kendilerini ön plandan çekip sadece hizmet etmek ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir topluluk oluştuğunda ise başka Kelamın ulaşmadığı yerlere gitmektir. İlk öğrenciler, elçiler Mesih’i görmüştür ama günümüzün kilisesi, öğrencileri, hristiyanları görememiştir peki bunun sonuçları ne olacaktır? Sorusu karşımıza çıkabilir, Evet bu yüzden bazı engeller, sıkıntılar çıkmıştır ve beklide ilk elçilerden bizlerin en önemli farklılıklarımız onlar kadar dayanıklı olmadığımızdır, Belki şimdi bunu okurken birçok Hristiyan kardeş üzüle bilir çünkü bizde onlar gibi Mesih’e bağlıyız, Mesih için öleme bile gidebiliriz, hatta Pavlusun Romalılara yazdığı 8:38-39’ta söylediği gibi bizi Mesih’ten hiçbirşey ayıramaz diye bilirler, evet samimi bir imanlı için bundan doğal bir şey olamaz, ama samimi olmak gerekirse acaba kaçımız bugün ölümle karşı karşıya kaldığımızda, Hiç yalana sapmadan, veya Policarp gibi ‘-Hadi sadece krala efendim de ve kurtul, hayatını bağışlayalım’ dendiğinde sona kadar bunu yapabilir yani ‘HAYIT SADECE MESİH BENİM EFENDİM’ diyebiliriz, Ayrıca onlarla eşit duruma geldiğimizce Kutsal Kitap kayıtlarına göre gösterilmektedir, Kutsal Ruh’u almadan önce Elçilerin nasıl Mesih’i inkar ettilerini okuruz, ama Kutsal Ruh’u aldıktan sonra imanları ve Mesih’i yadsımamalarını görüyoruz, işte Mesih o Ruh’u hepimize vermiştir. Günümüzde insanları Kilisede tutabilmek için, onların samimi bir şekilde Tanrıda büyüyebilmeleri için en önemli şeylerden biride Rab’bin kelamını paylaşmaktır, bu kilisenin bir görevidir, ancak bazen ‘Artık zaman değişti, insanlar Tanrı yargısı duymak yerine hoş ve güzel şeyler duymak istiyorlar’ diye bazen vaazlarımızı Stand-Up gösterilerine döndürebiliyoruz, oysa Kutsal Kitap’ta bunun için elimizde açık bir örnek vardır, Elçilerin işleri 2:14-21 buna en güzel örneklerden biridir, Ayrıca bulunduğumuz toplumun %99’un İslam inancında olmalarından dolayı onlara Müjdeyi vaaz ederken seçeceğimiz vaaz tarzı ve vaazımızın içeriğide önemli olacaktır. Örneğin Pavlus (elçilerin işleri 17) Selanikdeki vaazına baktığımızda ilk ve en çok gözümüze çarpan unsur, Yahudilere ve gerçekten Tanrı’yı bilip sayanlara yaptığıdır, ve bu kişiler Eski Antlaşmayı çok iyi bilmektedirler, günümüzdeki insanların birçoğuda Kutsal Kitap’lara saygı göstermektedirler ve bu kişilere Eski Antlaşma Peygamberliklerinde bulunan Mesih’in geleceğinden bahsederek ilk kez müjdeyi duyanlara vaaz vermek Mesih’i anlatmak için güzel bir giriş kapısı olup onların dikkatini üzerimize toplayıp bu çevrilen gözleri Mesih’e çevrilmesine sahip olabiliriz, ve eğer o toplulukta seçilmişler varsa Mutlaka iki ağızlı kılıca sahip olan Tanrı sözü onların yüreklerinde işleyip, çalan kapının sesini duyacaklardır. Ama yinede bazı durumlarda başka türlü müjde şekilleride doğrudur ve uygulanmalıdır, şimdi Pavlus kalkıpta Ares Tepesi Kurulu önünde Felsefi anlatmayıp, eski antlaşmada bu böyledir diye anlatsa acaba kaç kişi samimiyetle dinlerdiki? Evet birçok zorluklar vardır ama yinede en büyük zorluk bana göre cahillere anlatmaktır, bazen batıdaki şehirlerdeki insanlara müjdeyi anlatmak daha kolaydır, çünkü genelde (tamamen doğru olmasada) orada daha kültürlü kitap okumayı seven insanlar bulmak daha kolaydır, meraklılardır Tıpki Veriyadakiler gibi, Pavlus burada vaaz’ı anlatırken hemen ‘Doğru veya Yanlış’ demek yerine dinleyip Kutsal Kitap’ı okumuş ve kararlarını buna göre vermişlerdir, bizde insanları Tanrı sözünü okumaya teşvik etmemiz gerekmektedir, sadece müjdeyi duyacaklara değil, üyelerimizde bu alışkanlığı kazandırmak çok önemlidir, Çünkü onlar Tanrı ile bir ilişki içerisine gireceklerse bu yakın bir ilişki olmalıdır, sadece Pazar günleri vaazinin anlattığı kadarı ile Tanrıyı tanırlarsa bu tanışmanın samimiyete geçmesi uzun yıllar alabilir. Safira ve Hananya olayına baktığımızda insanlar Kilisenin gerçekten sağlam ve disiplinli bir yer olduğunu görerek Hristiyanlara, Kiliseye saygı duymaya başlamışlardır, ama bugünlerde insanlar Eşcinsel kiliseler kurmaktalar, ama bugünlerde kiliselerde disiplin uygulanmamakta, ama bugünlerde bu sebeplerden dolayı Tanrı’nın bize öğrettiği kilise modelinden daha güzellerini Allah’tan daha akıllı olduğumuz için bizler kurmaktayız.!!!! Kiliselerimizdeki tiyatro gösterileri, veya gençlik grubu adı altın Show gösterileri ile, sebebide biran önce büyük bir kilise olmak isteyişimizdir, Oysa Kutsal Kitap’a baktığımızda Mesih’e iman edenler yavaş yavaş büyümektedirler. Hrısityan inancının yoğun olmadığı ülkelerde Hristiyanlar’a karşı birçok defa baskılar, aşağılamalar hakaret ve saldırılar olmaktadır, bunlarla karşı karşıya kalındığında ilk Şehit olan İstefanos’un kurul önündeki savunması bizim kılavuzumuz olmalıdır, Yani kendimizi savunurken yalana, kelimeleri çarptırmaya değil, Kutsal Kitap bütünlüğüne ve öğretişine göre taviz vermeden olmalıdır, İstefanos’un öldürülmesinden sonra (Buda kesinlikle Tanrı’nın onayladığı bir plandı, çünkü yeruşalimden çıkmak istemeyen öğrencilerin, imanlıların dışarı çıkıp müjdeyi paylaşmaları gerekiyordu) birçok Hristiyan kaçarak uzak ülkelere, şehirlere giderek müjdeyi yaymışlardır, Ülkemizde de kendisini Rab’be adamış, her şeylerini inkar ederek bu hizmet için gelmiş samimi kardeşlerimiz bulunmaktadırlar, ve bunların çok büyük bir bölümü istanbul sonra ankara, sonra İzmir, antalya gibi büyük ve güzel şehirler seçmişlerdir, Rab onları devamlı bereketleyecektir, buraların seçilmesinde büyük ve ilk sebep bu şehirlerdeki nüfusun yani kelamı duymaya ihtiyaç olan insanların olması, daha sonra bu şehirde hayatın rahat ve diğer illere nazaran daha az baskı olabilecek olması sıralanabilir, ama acaba Rab’bin isteği bumu diye sormak gereklidir? Diyarbakır’da, Gaziantep’te, Van’da kaç tane Tanrı’nın samimi işçisi bulunmaktadır? Acaba buralara hizmeti götürmek için Tanrı’nın mutlaka o büyük şehirlerde bir şeylermi yapması gerekmektedir diye kendimize sormamızda iyi olacaktır. Şeytan devamlı çalışmaktadır, ve çalışacaktır da ve Şeytan’ın en çok kullandığı yöntemlerden biride Tanrı’nın kelamını evirmek, çevirmektir, veya Tanrı’nın gücünü kendi üzerine alması, sanki kendi yapıyormuş gibi lanse etmesidir, Bunu yapan iki tür insanlar vardır, 1 Hristiyan olmayanlar 2 Hristiyan olduğunu söyleyenler Birincisinde, gerçekten bugün birçok mucize gibi görünen işler yapabilenler vardır, ama bunu ne için ve neden yaptığına bakmak lazımdır, büyücüler v.s. gibiler. Bunlar genelde maddi menfaat, ün, şan, şöhret için yaparlar. Peki ya Tanrı ün peşinde koşanlara ne yapmıştı? Hemen aklımıza Babil’liler geliyor değimli? Tanrı onları helak etti. Yani böyle bir şey Tanrı’dan değildir, şeytandandır, Bu tür olaylar ilk kilise tarihi döneminde de olmaktaydı Elçilerin işleri 8:9-13’te olduğu gibi, İkinci seçenek ise bugün özel şifa turları düzenleyenler, Stadyumlar dolduran, en lüks otellerde kalarak sözde insanlara şifa dağıtmak için gezen gezgin mucizecilerin olduğunu bilmekteyiz, veya böyle olaylar için ülkemizde de özel TV kanalları davet edilip, önceden yerlere halılar kilimler serilip dokunur dokunmaz kendilerini yerlere atan insanlar vardır.. Acaba Tanrı böyle bir şeyi ne kadar onaylar?? Acaba Televizyonda bu yapılmaya çalışılan sözde Müjdeyi duyurma çabalarından dolayı Tanrımıza övgümü? Sövgümü kazandırdık? Sanırım Romalılar 2:24’ü burada okumak tam yerinde olacaktır. Tanrıdan olan bir olay’ın sonu nasıl kötü sonuçlanabilirki? Yusuf olayında görüyoruz, Tanrımız nasılda kötüyü iyiye çevirdiğini ama biz bu olaylarda görüyoruz ki, kötü dahada kötü oldu. Bugün bazen duyuyoruz veya okuyoruz, Büyüden kurtulmak için bize gelin, Hristiyanlar ne zamandan beri büyü çözme, bozma, yapma işi ile uğraşmışlardır ki? Aksine bu tür olayların adlandırılıp ortalıkda dolandırılması, zaten böyle safsata ve şeytanın oyunları olan büyücülük, falcılık işlerine insanları yoğunlaştırmaktadır halkımızı, insanlar ‘Hristiyanlar bu büyüleri bozduğuna göre, demekki bu XXXXXXX’lerin yaptığı büyüler gerçekmiş’ diye düşünüp büyücülere para kazandırmaktadırlar. Hemen şimdi diyebiliriz, Ama Kutsal Kitapta çok fazla böyle mucize yapanlar vardı. Onlardamı böyle sahte işler yapıyorlardı? Denebilirz ve bunlardan birini kendimize örnek olarak alalım. http:// Elçilerin İşleri 19:11’de geçen bir olay vardır, burada Pavlus aracılığı ile Tanrı olağanüstü mucizeler yapmaktadır, ve Pavlus’un her dokunduğu ama HER DOKUNDUĞU İYİLEŞMEKTEDİR. Burada şans, tesadüf veya bekliye yer yoktur, bunun Tanrı’dan olduğunu bizler görüyoruz, eğer Pavlus’un dokunduklarından birisi iyi olmazsa o zaman buna bir açıklama bulmak zorundayız? Tanrı Pavlus aracılığı ile şifa veriyorsa, ve o iyileşemeyen adam, iyileşmemişse? Acaba Tanrı’nın gücümü tükendi, yoksa başka sebepmi var.? Söylemek istediğimiz bugün binlerce insan için şifa turları düzenleyen bu insanlar Tanrı’dan çok kendilerini ön plana çıkarma çabasında oldukları için, Tanrı onlar aracılığı ile bu işleri yapmamaktadır, belki arada sırada bir – iki tesadüf olmuşsada, Tanrı tesadüflerle çalışmaz, Nasıl seçtiğini son güne kadar sıkı sıkı tutacak ve asla bırakmayacaksa, Tanrı bir insana o yetkiyi, gücü verdiyse ve o kişide bunu Show için değil Tanrı için yapıyorsa mutlaka ve mutlaka sonuça ulaşılacaktır. Mesih İsa’nın döneminde veya Elçilerin dönemlerinde bugünkü gibi farklı teolojiler yoktu, Pentikostal, Calvinis, Lutheran, angilikan, baptist, Katolik, Ortodoks v.s. v.s. ve olmamasıda lazımdı çünkü Tek bir müjde vardır, Olmaması lazımdı derken ama bazı yanlışlara da Kilise tek olsun aman bölünmeyelim diye yanlışıda kabul etmemek lazımdır, örneğin 1500’lü yıllara kadar gelindiğinde Katolik kilisenin yanlışlarını gören ve uyaran Martin Luther’in yaptığına bölünme denmek yerine, doğruya dönerek yanlıştan ayrılma diyebiliriz, ancak bugünde doğrudan doğru doğurmaya çalışan birçok görüş, mezhep v.s. vardır. Bunlar Kutsal Kitap bütünlüğüne uymayan ve uymaması gereken şeylerdir, Yinede iyi olan bir şey varsa bu kadar çok farklı teolojik kiliseler olsada bunlar bazı şeyleri çitle çevirmiştir, çitin bir tarafı Mesih İsa’nın tanrılığı, bir Tarafı dirilişi, Bir tarafı Kutsal Kitap yanılmazlığı, bir tarafı teslis inancı diyebiliriz, ama bazı teolojiler bu çitin içine bazıları Kutsal Ruh’un etkisini daha fazla koyarak, bazıları vaftizin önemini daha fazla koyarak, kendi teolojilerini oluşturmuşlardır, bu %100 doğru olmasada %100 yanlış bir davranışta değildir. İlk kilise döneminden beri bugüne kadar aynı kalan birçok konu vardır, bunlardan bir taneside Kiliselerin hizmetçileri, önderleri birbirlerini ziyaret ederek teşvik etmeleridir, örneğin bunu Elçilerin İşleri 9:32-35’te görebiliriz, burada Petrus’un HER TARAFI dolaştığını görüyoruz, bu dolaşmanın Tabiki gezme değil, baskılar sonucu yeruşalimden kaçıp çevre illere sığınan ve orada küçük topluluklar inşa eden imanlıları ziyaret edip onlarla paylaşımlarda hatta orada mucizeler yaptığını görebiliyoruz, Bugün bu özellik özellikle günümüzdeki kiliselerdede mevcuttur, özellik özel günlerde gelen vaizler gelerek hem kendi kiliselerinin durumunu anlatır, hemde yerel topluluğa paylaşım vererek bulunduğu bölgede yalnız olmadıklarını, çok uzaklarda bile kendilerini düşünen dua eden kardeşlerinin olduğunu görebilmekteyiz. Kilise Herkesi kabul etmelidir, ve ilk kilise dönemindede bu böyle olmuştur, eğer böyle olmasaydı, Pavlus’un diğer uluslara gönderilmesine gerek kalmaz, eğer bu böyle olmasa İstefanos öldürülüp imanlıların çevre illere dağılıp orada diğer uluslardan olanlara müjdeyi duyurmalarına gerek kalmazdı, bugün bu kural günümüz kilisesi içinde geçerlidir, Kilisenin görevi geçmişine, kültürüne bakmadan, rengine, ırkına bakmadan tövbe eden her samimi insanı kardeşi gibi kabullenmek gerekmektedir, Elçilerin İşleri 11:19-30 bölümleri arasında grekle konuştuklarını, müjdeyi duyurduklarını görebiliyoruz, ve yine Elçilerin işleri 16:14, 16:18 ve 19-34 ayetlerine baktığımızda değişik mesleklerden, işlerden ve gelir grubundan insanlarınde katıldığını görmekteyiz. Yani sen orijinal Yahudi değilsin demediler, veya sen esmersin, sen beyazsın, sen Akdenizlisin demediler. Ama bugün özellikle amerikada Zencileri gittiği özel kiliseler, Homoseksuellerin gittiği özel kiliseler bulunmaktadır (Homoseksueller, geçmişte yapabilirler ama tövbe edip Hristiyan olduğunu açıklayan bir insan asla bunu devam ettiremez, ettiren insan kiliseden uzaklaştırılmalıdır.) İman herkese lazım olan bir şeydir, zengin yoksul beyaz, siyah bizde kilisemize gelmek isteyen insanlara aynı mesafede olmak ve onlara bu Tanrı sözünü açıklamak zorundayız. http:// Gal 3:28 Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih İsa'da birsiniz. 1Ko 12:13 İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı. Kiliseler birbirlerine devamlı destek ve yardımlarda bulunduğunu biliyoruz, Filipi kilisesi bunların en önemlilerindendir, ancak sadece Kiliseler değil samimi ve durumu iyi olan Hristiyanlarda kiliselerine yapması gereken ondalık, sunu gibi görevlerini yerine getirdikten sonra dilerse bilgisi dahilinde ve maddi sıkıntı çeken kiliselere yardım etmeleri gerekmektedir, Elçilerin İşleri 11.27-28 bölümünde Yahudiyede olacak sıkıntıları rahat geçirebilmek için antakyadaki öğrencilerin onlara güçleri oranında destek gönderdiklerini görüyoruz, bu günümüze kadar gelen Hristiyan inancının bir parçası olmuştur, yalnız bunu bazen yanlış anlayıp ‘Para ile din değiştirdiler, Para alıp ülkemizi satıyorlar’ diye yanlış algılayıp, yanlış yorumlayanlar olsada bu Kutsal Kitap öğretişine uygundur, Karşılıksız aldık, Karşılıksız vermeliyiz. Kiliselerde önder olmak her dönemde oldukça onurlu, zor ve sorumluluk isteyen bir iştir, bugün bir önder Kilisesi için her şeyi yapabilen bir insan konumundadır, onların Ruhsal Gelişimini sağlamak, Mesih örneğindeki gibi gerektiğinde samimi üyeleri için hayatlarını bile göze alabilecek konumda olmalıdırlar, ayrıca bunu yaparken sabırda çok önemlidir, bir insanla bir yıl uğraşıp onda meyveleri hemen göremediği zaman onu bırakmak Kutsal Kitap öğretilerine göre çok yanlıştır, Çünkü bazısı süt ile beslenir, bazısı katı yiyeceklerle, ilk kilise Tarihindede bu sorumluklar oldukça sıktır, Önderlerin tek işleri artık insanların Ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak bir yana aynı zamanda günümüzde bizleri bir yıkıcı, bölücü gibi görenlerle uğraşmak, böyle düşünenlere basın yolu ile mesajlar vermek, tutuklanmak, sorgulanmak (Her ne kadar son 5 yıldır o kadar çok olmasada) yinede bunlar önderlerin uğraştığı konulardır, ama bunla önderlere ‘Neden bize böyle oluyor’ diye düşünmelerine gerek yoktur, çünkü ilk kiliseyede bunlar olmuştur, Elçilerin işleri 16’da birçok Hristiyan olmasına rağmen sadece Pavlus ve Silas’ı alıp sorgulamak için götürmüşlerdir, ama onlar samimi ve Rab için bu hizmeti yaptıklarından aldıkları görevi sona kadar, ve bayrak yarışını en iyi şekilde devam ettirmişlerdir. 1Pe 4:12-16 Sevgili kardeşlerim, sınanmanız için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi garipsemeyin. Tersine, Mesih'in acılarına ortak olduğunuz oranda sevinin ki, Mesih'in görkemi görüldüğünde de sevinçle coşasınız. Mesih'in adından ötürü hakarete uğrarsanız, size ne mutlu! Çünkü Tanrı'nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor. Hiçbiriniz katil, hırsız, kötülük yapan ya da başkalarının işine karışan biri olarak acı çekmesin. Ama bir kimse Mesih inanlısı olduğu için acı çekerse, utanç duymasın. Taşıdığı bu adla Tanrı'yı yüceltsin. ][/URL]
__________________
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. http://img694.imageshack.us/img694/5396/emeesaygj.gif |
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Etiketler |
Yok |
|
|