|
|
Seçenekler | Thema bewerten | Stil |
06-14-2008, 03:37 PM | #1 |
Administrators
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 1.482
Tecrübe Puanı: 10 |
Kırşehir Tarihi
Tarihçiler, Kırşehir adının eski çağlarda "Parnassos" yada "Makissos" olduğu üzerinde durmaktadırlar. Hititler döneminde Kırşehir havzasına "Ahiyuva" ülkesi denilmekte idi. Roma ve Bizans döneminde ise "Kapodakya" olarak tanımlanmıştır. Kırşehir tarihte yeniden canlanışını Anadolu Selçuklularına borçludur. Özellikle XI. Yüzyıldan sonra Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar dalında büyük bir ağırlığı olduğu gözlenmiştir. Selçuklular döneminde Kırşehir’in adı Gülşehir olarak geçmektedir. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar tamamıyla Anadolu’ya hakim oldular. Bu dönemde Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin Moğallara karşı barışçı bir siyaset güderek Kırşehir’i bayındır bir duruma getirmiştir. Bu dönemde Kırşehir Türk Kültür Merkezlerinin en önemlilerinden biri haline gelmiş olup, Aşık Paşa, Caca Bey, Ahi Evran, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri, Hacı Bektaş Veli gibi Türk İslam şair, düşünür ve mutasavvıfları yetiştirmiştir. Taptuk Emre ve Yunus Emre’ninde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı göz önüne alınırsa bu gönül erenlerinin Moğol istilasına karşı koyarak Türklüğün Anadolu ya yerleşmesini sağladıklarını görmekteyiz. Daha sonra Kırşehir çeşitli beyliklerin egemenliği altında sık sık el değiştirmiştir. Son olarak Kırşehir II. Murat zamanında tam ve kesin olarak Osmanlılar yönetimine girmiştir. Kırşehir XIX. yüzyılın ortalarında önemini yitirmiş yollar üzerinde küçük bir durak yeri olmuştur. Konya eyaletine bağlı olan bir sancak olan Kırşehir XIX. Yüzyılın ikinci yarısında önce Konya vilayeti Niğde sancağına bağlı bir kaza, sonrada Ankara vilayetine bağlı bir sancak durumuna, 1921 yılında bağımsız bir sancak durumuna getirildi. Daha önceleri bir çok kahraman yetiştiren Orta Anadolu’nun bu güzel beldesi Kurtuluş Savaşı’nda da kendisine düşen görevi yapmış 210 şehit ve 87 gaziyle bunu kanıtlamıştır. Kırşehir 1921’de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde ilk merkezi olmuştur. 1924’de Kırşehir’e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur bağlanmıştır. 1944’de Kaman’da ilçe haline gelince, Kırşehir’in ilçe sayısı beş olmuştur. 20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir’i il, Kırşehir’i de ona bağlı ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir’e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957 ‘de çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir’e Çiçekdağı, Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir’e dahil edilmiştir. Akpınar ( 1990 ) yılında Kırşehir’in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir’e bağlı altı ilçe vardır. 1: Tarih Öncesi Kırşehir : ( Tunç Dönemi M.Ö. 3000 - 2000 ) Kırşehir ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir 'in tarih öncesi çağda, özellikle Tunç Çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor. Kırşehir 'in kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu'yu Kuzey batıdan,güney- doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri olmasında, Asya'dan Avrupa'ya giden önemli karayolları üzerinde bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya bölgesine de yakın olmasından dolayı bölgeyi oluşturan birçok bilim adamı olmuştur. 2- Tarihi Devirler a)Hitit Dönemi: Kırşehir Hititliler 'in yerleşim yeri olan Kızılırmak Yayı içinde olduğundan, Hititler Döneminin Kırşehir 'de yaygın bir şekilde yaşadığı kesindir. Kalehöyük'te yapılan kazılarda yerleşim alanlarının en alt tabakasını Hitit Döneminin teşkil ettiği ortaya çıkmıştır. Kırşehir'e bağlı Sevdiğim Köyünün10.km kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi'nin adının geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş blok'un bir yol işareti olduğu ve yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği sanılmaktadır. Kırşehir 'de Hitit Dönemi Tarihi için önemli bir belge olan ve ''Malkayası'' olarak bilinen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th Bassert bu yazıtı incelemiş ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Malkayası Yazıtının bir yol levhası olması Kırşehir 'in de Hattuşaş ' tan güneye inen bir yol üzerinde bulunması ilin Hitit Döneminden kalma önemli bir eser de Öküztaşı olarak bilinen Hitit Sunağı'dır. Bu sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer aldığı kare prizma bir gövde de iki öküz başının bulunduğu bazalt taşından yapılmıştır. b)Frig Dönemi: Hititlerin zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur. Kızılırmak ve Tuz Gölü’ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, M.Ö. VII. yy. da Medlerin egemenliğine sonra da Persler’in egemenliğine girmiştir. c)Pers Dönemi: Med Devleti, M.Ö. 550’de Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir, Perslerin Katpodokya ( Kapadokya ) yani “ Güzel Atlar Ülkesi “ adını verdikleri bölgenin batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur. Yöre halkı ise , ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok kıraçtı. Persler ise M.Ö. 334 ‘de Büyük İskender’in ordusuna yenildiler ve Makedonlar Kırşehir’i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı olarak M.Ö. 332 ‘de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir. d)Kapadokya Krallığı Dönemi ( M.Ö. 333 – M.S. 18 ): Kapadokya ( Kappadokia ) krallığı M.Ö. 333 ‘de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönemleri ise bu kişilerin Kapadokya bölgesini ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla geçmiştir. Ariarates öldü . Büyük İskender’in ordusunu yenilgiye uğratan II. Ariarates ise Kırşehir’in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge toprakları Orta Avrupa ‘dan Galat ( Kelt ) topluluklarının akınına uğramıştır. ( M.Ö. 220-163 ) M.Ö. II. yy. sonlarında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimi altına almıştır. Bu dönemde yöre “Aquaesaravenea“ adıyla anılıyordu. İl M.Ö. 85. Yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi M.Ö. 18’de Roma İmparatoru Tiberius tarafından Roma’ya bağlanmış ve Tiberus burayı eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait sikkeler bulunmuştur. e)Roma Dönemi ( M.S. 18-395 ): Kapadokya, Roma eyaleti haline geldikten sonra yörede Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. (3.yy )Buna karşılık Roma İmparatoru’nun desteklediği puta tapan rahiplerle Hıristiyanlar arasında büyük bir mücadele olmuştur. Kapadokya bölgesinde III. ve IV. yy. ‘lara ait Hıristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz ise bu döneme ait ; Mucur yeraltı şehri gibi on tane yeraltı şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395 ‘e kadar Roma’ya bağlı kalmıştır. İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait çanak – çömlek parçaları ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur. f)Bizans Dönemi: Bizans döneminde Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan Kırşehir’i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi Prokopios’un bildirdiğine göre justinianus Kırşehir’i yeniden imar ederek kont durumuna getirmiştir. Mazaka’da ekonomik hayatın daha canlı olması nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. 626 ‘ya kadar bölge sasani ve Bizans akınlarıyla sarsılmıştır. 647’ de Emevi devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve Kırşehir dolaylarına işgal etmiştir.Kırşehir merkezine bağlı Taburoğlu köyü yakınlarındaki Üçayak kilisesi Kaman Temirli’deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya kiliseleri, Derefakılı kiliseleri, Mucur manastır ve Keşiş sarayı, Bizans dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir civarında da Bizans dönemine ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli seramik eşyalara rastlanmıştır. g)AnadoluSelçuklu Dönemi: 1071 ' de Bizans'ı yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları, Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devletini kurdular. 1075 de Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir'i topraklarına katmıştır. Anadolu'ya ve Kırşehir'e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oda ve yer adları ile kişi adlarını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından " Çepni, Bayındır, Buğnuz, ( Büğdüz ), Kargın, Yazır, kınık, Avşar "boylarının adları ile alan oba, oymak ve diğer Türkçe adlar yaşatılmaktadır. Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120 'de Kırşehir'i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir " Gülşehir " olarak adlandırılmıştır. 1171' de Kılıçarslan, Kırşehir 'i yeniden Selçuklu Devletine bağlamıştır. II. Kılıçarslan 1186 'da Türk geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca Kırşehir Muhiddin Mesud'a düşmüştür.Kardeşi Rukneddin Aslan Konya'yı ele geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir'i de kendine bağlamıştır. (1203 ) 1120 'de Alaaddin Keykubat Mengurekler'in Komah koluna son vermiş, Mengücek boylarından Muzaffer Muhammed'e Şebinkarahisar 'ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir'i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür haline getirilmiştir. Moğol istilası döneminde Kırşehir , Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed’e verildikten sonraki dönemde Baba ishak çevresinde toplanan Türkmen Boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultan II. Gıyasettin Keyhüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve başında bulunan Baba İshak'ı Kırşehir'in Malya Ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240). 1243 Kösedağ Savaşından sonra Moğollar Anadolu'yu kesin bir şekilde hakimiyetleri altına aldılar. Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhanilyi Moğol sultanı Batuhan'a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita omuriliği ile subuşılığına getirilmiştir. IV.Kılıçarslan zamanında Caca oğlu Nurettin, 1262'de Kırşehir subaşı olmuştur. İl onun zamanında çok gelişmiş, bayındır bir il haline gelmiştir.Caca oğlu Nurettin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde cacabey medresesi Ve külliyesini kurmuştur. Memlük sultanı Baybars 1277 'de Anadolu'ya gelerek Elbistan 'da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş Sırasında Memluklular'a katılmıştır. Cacabey da, kardeşi ile Mısır Mahluk Sultanı Baybars'a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest bırakınca cacabey Kırşehir'e dönmüştür. Cacabey, Türk halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü, Sözü pek biri olması dolayısıyla Anadolu'da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu’ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey XIII. yy. 'da Anadolu' da yaşamış olan diğer Türk büyüklerinden Hacı Bektaşı Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş, hatta onların övgülerine bile mazhar olmuştur. Nureddin Cacabey 'in 1272 'de Kırşehir'de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi Onun adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı Türkistan'da Uluğ Bey'in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir Cacabey rasathanesi de derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu medresenin dış köşelerinde sütunlar, uzay araçlarına benzetilmektedir. Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğ'ü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı bektaş'ı Veli, Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini Öz Türkçe yazmışlardır . Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey 'in önemi büyüktür. Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür. ( 1301 ) Türbesi Cacabey medresesi yanıdır. Selçukluların başına II. Mesut 'un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Boycu Noyan Anadolu'da bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 900.000 kişilik bir ordu Boycu Noyan'ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış;Kırşehir ve yöresi Şerafettin Osman'a bırakılmıştır. h)Beylikler Dönemi: Kırşehir 1365 'de Eretna Beyliğinin hakimiyetine girmiştir. 1381 'de Kırşehir Yöresinde yaşayan Tatar boylarından Samağorlılar, Türkmenlerin otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir Sayidi Hüssam komutasında bir ordu göndererek Türkmenler'i cezalandırmıştır. 1389 'da Mürevvat Bey, Kırşehir 'iele geçirerek Kadı Burhanettin'e vermiştir. 1389 'da gelindiğinde Yıldırım Beyazıt, kendisine karşı ittifak kuran Kadı Burhanettinile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil Şah'ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır Timur1394'deAnadolu'yageldiğisırada,onu destekleyen Keremoğulları Kırşehir'e saldırarak, şehri yağmalamışlardır 1396'da Timur'un geri dönmesi üzerine Kadı Burhanettin Keremoğulları'nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıd'a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıd'a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisini Timur'a teslim edeceğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402'de Ankara Savaşı’nda Yıldırım'ı yenmesi üzerine Kırşehir, Keremoğulları’na verilmiştir. Anadolu'da Fetret devri ( 1402-1413 ) yaşanırken Keremoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet 'ten yardım istemiştir. Şimdiki çayağzı kasabasında cemele kalesinde görülmüşlerdir. Karamoğulları ve Dulkadiroğulları'nın saldırısına uğrayan, yağma edilen ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir,II.Murat döneminde (1402 - 1451) Osmanlılara kesin olarak bağlanmıştır. ı)Osmanlı Dönemi: Anadolu'da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet'in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir'de Celali isyanları dışında XIX. yy. ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar görülmez. Osmanlı Devletinin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş düzenli yani Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş'ı Veli'nin etkileri görülmüştür. Yeni çeriler Hacı Bektaş'ı '' pir '' olarak kabul etmişlerdir. Katip çelebi Seyahatnamesinde ; Kırşehir için havası güzel bir sahrada kurulduğunu, üzerinde bir kalesi bulunduğunu yazmaktadır. 1527 'de Hacı Bektaş'ı Veli'nin torunlarından Kalender Çelebi, Ankara - Kayseri yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni SultanSüleyman, Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528 'de Kırşehir yöresine yollamıştır. 1560'lı yıllara gelindiğinde Anadolu'da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için kanuni KırşehirBeyi Memiş Bey'e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla vergi topladığı Kırşehir Kadısının İstanbul'a gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580'de Kırşehir 'de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka zulüm etmeye başlamışlardır. 1584'de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilin Mısır Valisine Şehzade Mehmet'in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir'deki köyleri basmıştır. Suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır. 1604 - 1605 'de Hızır isimli bir eşkıya 500 - 600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir sancaklarını istila edip yağmalamışlardır. Onun öldürülmesinden sonra yerine geçen Bıyık Ali'de Kuyucu Murat Paşa'nın Celali İsyanlarını bastırmak için çıktığı sefere kadar bölgede zulüm ve baskısını sürdürmüştür. Yine ünlü Celaliler’den Tavıl Ahmet Paşa'nın kardeşi olan meymun, çevresine topladığı 7000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevresini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa , Meynun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür. (1607) Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması " Ayanları " ortaya çıkarmıştır. Ayanlar Kırşehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan Çapanoğulları Kırşehir’de de etkili olmuştur. Devlet ise ülke düzeninin sağlanması ve asker toplanmasında ayanlar yardım istemek zorunda kalmıştır. 1797 sonunda Vidin Ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, Devlet Çapanoğlu süleyman Bey'den yardım istemiştir. O da Kırşehir ve yöresinden asker toplamıştır. 1799'da Fransızları Mısır'dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey'in 1866'da başlayan Osmanlı - Rus savaşına asker göndermesine karşılık II. Mahmut, Süleyman Bey'e 1808'de Şarkikarahisar Sancağı 1810'da Kayseri sancağı mütesellimliğini vermiştir. Kırşehir XIX.yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nufüsu yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına doğru Ankara ili’ne bağlı Sancak Merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.642 olarak gösterilmektedir. Kırşehir Kazası merkez kazadır. 185 Köy Kırşehir’e bağlıdır. Bu dönemde Kırşehir’de 4 medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 camii, 19 mescit, 1 kilise 1 kışla, 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889’da yapılarak eğitime açılmış 1903’de tadilat gördüğü belirtilmektedir. Osmanlıların ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman Eyaleti’ne bağlı bir sancak durumundadır. 1867’de sancak haline gelmiştir. 1902’de Ankara’ya bağlı bir sancak olan Kırşehir’e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı İlçelerinin bağlı olduğu görülmektedir. Kırşehir 1874’de büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874’de İstanbul‘da yayınlanan Basiret gazetesi Kırşehir’den gönderilen mektuplara dayanarak köylünün kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu yemek zorunda kaldığını yazmaktadır. MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEMSİL HEYETİ’NİN KIRŞEHİR’E GELİŞİ VE FAALİYETLERİ 1:Mustafa Kemal Paşa’nınKırşehir’e Gelişi ÖncesiKırşehir ve Yöresinde Durum. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra ülkenin genelinde olduğu gibi Kırşehir yöresinde de halkın, genel bir karamsarlığa düştüğü, böylesine ağır şartlar taşıyan anlaşmanın gelecekte daha büyük tehlikeleri beraberinde getireceğini düşündüğü ve bu nedenle gittikçe yaklaşan kötü günleri göğüsleyebilmek için bir takım çareler, çıkış yolları aradığı görülmektedir. Kırşehir halkı, dernek ve cemiyet çalışmalarını hızlandırarak, Milli mücadele ve hazırlık çalışmalarına başlamış, böyle bir ortamda, İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi anlayışına karşı çıktığı gibi, çevresinde ortaya çıkan isyancılara karşı da gereken tepkiyi göstermiştir. Kırşehir halkı, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan M. Kemal Paşa’yı, Samsun’a çıkışından itibaren, Milli mücadele yolunda yapmış olduğu tüm faaliyetlerini, her türlü haberleşme ve ulaşım araç - gereçlerinin son derece kısıtlı olduğu bir dönemde, bütün çalışmalarını olabildiğince yakından takip ediyordu. Nitekim M. Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin Kırşehir’e gelişleri sırasında Kırşehir halkının, göstermiş olduğu sıcak ilgi ve bağlılıktan, ülkenin içinde bulunduğu durumu bilinçli olarak kavramış olduklarını anlayabiliyoruz. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’nin Sivas Kongresi’nde ( 04 – 11 Eylül 1919 ) sonra Ankara’ ya varmak için izlenecek yolun planlanması, Sivas’ta Hüsrev Bey ( Berlin Elçisi ) tarafından önceden yapılmıştı. Bu planda öngörülen konaklama yerleri, yalnız yolculuk gereği uğranılması zorunlu olan yerler olmayıp Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde düşündüğü bir planın gereği idi. Ankara yolculuğu için Hüsrev Bey tarafından hazırlanan genel program M. Kemal Paşa‘ya sunulduğunda, Mucur’dan Hacıbektaş’a gitmenin de mecburi olduğunu, ancak Mucur’a varıncaya kadar bu durumun gizli tutulması gerektiğini bildirmiştir. Zira Hacıbektaş’ta M. Kemal Paşa için çok önemli bir kişi oturuyordu ve İstanbul’a da dirsek çevirmiş bulunuyordu. Ankara Kalesi’nin yanı başında, kendiliğinden meydana gelen bu güç, elbette görülmeye, ilgilenilmeye değerdi. Şüphesiz ki, bu plan yapılırken askeri ve siyasi ortam da dikkate alınmıştır. M. Kemal Paşa ve Temsil Heyeti’ nin Ankara yolu üzerinde bulunmayan Hacıbektaş’a yönelmesi, M. Kemal Paşa’nın askeri ve siyasi planının bir gereğidir. Kayseri’den sonra doğrudan Hacıbektaş’a gitmeyip Mucur’a kadar geldikten sonra tekrar dönmeleri ise, o tarihlerde doğrudan Hacıbektaş’a giden otomobillerin geçebileceği bir yolun bulunmamasındandır. Bilindiği gibi , Sivas – Ankara yolunun izlenmesi bir rastlantı değildir. Çünkü M. Kemal Paşa, hayatı boyunca yapağı işleri hep önceden planlamış ve amaca ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Nitekim, bu yolu seçerken de şu hususları göz önünde tutmuş olması muhtemeldir. Birincisi, Sivas – Ankara yolu, Anadolu’nun ortasında ve merkezi konumdadır. Milli Mücadele için ihtiyaç duyulabilecek kaynağı düzenli olarak üretmeye uygun olan bu yolun işgal edilme ihtimali de coğrafi açıdan çok zordur. İkinci olarak; bu bölgedeki yerleşik birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve dernekler çok etkin bir şekilde çalışmaktadırlar. Yukarıdaki görüşleri doğrular biçimde Ali Fuat ( Cebesoy ) Paşa, bu bölgedeki milli faaliyetler için şunları belirtmektedir. " Kayseri ve Kırşehir gibi Orta Anadolu'nun önemli şehirleri ile civarlarındaki milli teşkilatların durumunu yerinde incelemek üzere uğramış Kayseri ve Kırşehir'deki gerek teşkilatlardaki gelişmeleri ve gerekse milli heyecanı memnuniyetle görmüştür. "Türk Devlet geleneğinin bir gereği olarak bu yöre halkının benliğine yerleşmiş olan padişah ve halifeye bağlılık ve sevgiyi, İstanbul Hükümeti Ankara Valiliği aracılığı ile kendi yararları için kullanmış olsa da yöre halkının kuvvetli önsezisi ve çok yüksek milli bilince sahip olması sayesinde başarıya ulaşamamıştır. İstanbul Hükümeti tarafından 16.09.1335 (1919 ) tarihinde Konya da bulunan 12. Kolordu Komutanlığına gönderilen yazıda ; Mucur Kaymakamı ve Kırşehir Mutasarrıfı'nın Hacı Bektaş'a gelerek : "... Çelebi Efendi ile tekkesinin babalarını teslih için iğfalat ve teşfikatta bulunmuşlar ise de nail-i emel olamayarak avdet ettikleri ..." nin belirtilmesi İstanbul Hükümeti'nin bu bölgede açık bir şekilde çalışma yaptığını ancak başarılı olamadığını göstermektedir. Böylece Ali Fuat Paşa da bu bölgede İstanbul Hükümeti’nin faaliyetlerinin olduğunu şu sözleri ile doğrulamaktadır. " Birkaç ay evvel Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın burada çevirmek istediği entrikalar tamamen boşa çıkmış, Kırşehir halkı millî davaya sadakatini ispat etmiştir." Özetle Mustafa Kemal Paşa ve temsil heyeti üyelerine 21-26 ARALIK 1919 tarihleri arasında Kırşehir'de geçirdikleri beş gün boyunca gösterilen ilgi ve destek Kırşehir halkının milli mücadele konusundaki olumlu yaklaşımı ve duyarlılığını açıkça ortaya koymuştur. Milli Mücadele Öncesinde Kırşehir ve İlçelerinde Kurulan Milli Dernek ve Cemiyetler: a)Kırşehir Gençleri Derneği b)Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti c)Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti d)Kaman Müdafaa-iHukuk Cemiyeti e)Çiçekdağı İlçesinde Milli Faaliyetler Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir de Karşılanışı: 24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e gelmek üzere Mucur'dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti yağmurlu bir havada, şehir girişinde bulunan Gülhisar yöresinde Kırşehir atlıları tarafından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'dan hareket ettiğin öğrenir öğrenmez önde atlılar olmak üzere, Mucur yönüne doğru yola koyulmuşlardır. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gireceği yol üzerinde bulunan yenice Mahallesi'nin sokakları Kırşehir halkı tarafından doldurulmuştur. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında gelecekteki aydınlık günleri görünüyordu. Bu umutla halkın büyük çoğunluğu Kılıçlı köprüsü çevresinde toplanmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını karşılamaya giden atlılar, bugünkü otobüs terminali yakınında bulunan Koşu Yolu'nda Kılıçlı Köprüsü çevresinde bekleyen kalabalığı görünce, kalpaklarını sallayarak "geliyorlar" diye haber vermişlerdir. Kılıçlı Köprüsü'nde de yüz elli kadar atlı, kuyrukları düğümlenmiş atları ile heyeti taşıyan otomobillerin çevresinde cirit oynarken, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları otomobillerden inerek halkı selamlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa otomobilden iner inmez " tekbir " getirilerek, kurbanlar kesilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşılayan Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve temsil heyetine hitaben " Hoş Geldiniz " Paşa Hazretleri, aziz misafirler dedikten sonra, Kırşehir'in ileri gelenleri ve Gençler Derneği üyelerini Mustafa Kemal Paşa'ya tanıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa da memnuniyetini belirttikten sonra yol kenarında tarlada cirit oynayan atlıları kısa bir süre seyretmiş ve daha sonra Ali Hikmet Bey'e gösterilen bu ilgi ve yapılan hazırlıklar için teşekkür etmiştir. Kılıçlı Köprüsünden itibaren halkla birlikte bir süre yürüyen Mustafa Kemal Paşa'nın başında bir kalpak, üzerinde de askeri bir elbise bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti için geçtikleri yol üzerinde yaklaşık her iki yüz metrede bir kurbanlar kesilmiştir. Heyet şimdiki Gazi ilkokulu önüne geldiğinde, okul müdürü Ömer Aydın Bey'in yönetimindeki öğrenciler tarafından alkışlarla karşılanmıştır. Bu sıcak ilgi karşısında Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek, ortaokul müdürü Ömer Aydın Bey'in yanına gelmiştir. Ortaokul müdürü Ömer Aydın Bey, Mustafa kemal Paşayı öğrencilerine, " aziz yurdumuzu çizmeleri ile kirleten düşmanı kovmak için canlarını ortaya koymuş, tarihin en şanslı sayfalarına giren milli kahramanlarımızdandır. Onları size tanıtmakla bir ders daha vermiş olurum. Yurt için çalışanları, nesiller unutur mu ?" diyerek takdim etmişti: Mustafa Kemal Paşa ise bu sözlere teşekkür edip yoluna devam etmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Gazi İlkokulu'ndaki törenden sonra otel ve hanlarla çevrili bulunan şehir girişine doğru ilerlerken, çevredeki halkı da selamlayarak Kapucu Camii önünde anaokulu öğrencilerini de gören Mustafa Kemal Paşa otomobilinden inerek çocukları okşamış ve sevmiştir. Kırşehir o zamana kadar böyle bir kalabalık görmemiştir. Burada Hacı Ali, Mülazim'ın oğlu Ethem Hacı ile Terma Hacı'nın Oğlu Hafız Şevket "tekbirler" getirerek kurbanlar kesmiş, halk ise coşku ve sevgi gösterilerinde bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa ve temsil Heyeti'ni dakikalarca alkışlamıştır. Böyle siyasi bir ortamda, Kırşehir halkının milli bağımsızlık ruhu ve heyecanı içinde büyük kahramanı ve arkadaşlarını candan ve samimi bir şekilde kucaklamaları, gelişmelerin hangi yönde olması gerektiğini sezinleyen Kırşehir'liler için, Milli Mücadele tarihinde takdirle kayıt edilecek milli bir şereftir. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'deki Faaliyetleri: Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Kırşehir'de büyük bir törenle ve coşku ile Kapıcı Camii önündeki meydanda karşılandıktan sonra ilk olarak hükümet binasına gitmişlerdir. Burada kısa bir süre dinlendikten sonra Gençler Derneği Üyelerinden M. Sıtkı (Doğu) Bey ve Hilmi (Nural) Bey Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını çay içmeye dernek binalarına davet etmişlerdir. Bu arada Kırşehir Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Halil (Gürbüz) Bey ve arkadaşları, Mustafa Kemal Paşa'nın yanından bir dakika olsun ayrılmamışlardır. Bu yakın ilgi sonucu Mustafa Kemal Paşanın Gençlik Derneği ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerine olan güveni iyice artmıştır. Hatta bu sırada Mustafa Kemal Paşa ya gelen bir şifre telgrafını hiçbir sakınca görmeden, şifre çözücü ile açarak onların okumalarına izin vermiştir. Müftü Halil ( Gürbüz ) Bey'in ifadesine göre Mustafa Kemal Paşa Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden şunları istemiştir. a)Erzurum ve Sivas kongrelerinde belirlenen esaslara göre verilen emirlerle hareket edilmesini, çünkü bu emirlerin her türlü durum dikkate alınarak hazırlandığını bu husus tüm vatandaşlara duyurulması ve aydınlatılmasını, b)Her fırsatta halkla ilişkiler kurulmasını ve genel durumun anlatılması hususudur. Hükümet binasından ayrılan heyet, önce belediyeyi sonrada ortaokulu ziyaret etmişlerdir. Ortaokulda Kırşehir Sancağı'nın eğitim - öğretim hakkında okul müdürü ve aynı zamanda Milli Eğitim Müdür Vekilliği görevini yürüten Ömer Aydın ( Genç ) Bey'den gerekli bilgileri almıştır. Bu arada Mustafa Kemal Paşa ile Ömer Aydın Bey arasında şöyle bir konuşma geçmiştir. M. Kemal Paşa :- Müdür Bey, Kırşehir'in kaç iptida-i mektebi var? Ömer Aydın Bey :- Yetmiş, Efendim. M. Kemal Paşa: - Kaç köyünüz mevcut? Ömer Aydın Bey: - Üç yüz altmış iki pâre. M. Kemal Paşa: - Mektep adedi köy sayısına göre azdır. Her köyde bir mektep olmasını temin etmek için ne düşünüyorsunuz Müdür Bey ? Ömer Aydın Bey:- Efendim, eğer umumi Harp'ten dönen ihtiyar zabitlerinin muallimlikle istihdamı mümkün olursa bu fikirlerinizi ziyadesiyle mevkii fiile koymak imkan dahiline girer. Okuma nisbeti birden yükseltilebilir. Mustafa Kemal Paşa bu konuşması ile ülkenin kurtulacağından emin olduğu anlaşılacağı gibi, eğitim ve öğretim konusundaki düşüncelerinin de daha şimdiden hangi boyutta olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Çünkü henüz örgütlenme aşamasında bulunan halkın durumunu ülkenin yer yer işgal edilmeye başlaması, İstanbul Hükümeti'nin ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinde başlayan isyanlar sürüp giderken, Mustafa Kemal Paşanın eğitim ve okullaşma konusundaki düşünceleri ne denli uzak görüşlü olduğu ve milletine olan güvenini açıkça ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet üyeleri ortaokuldaki bu görüşmelerinden ve sunulan kahveleri içtikten sonra Gençler Derneğine gitmişlerdir. Kırşehir Gençler Derneği üyeleri Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyelerini kapıda karşılamışlar ve dernek üyesi M. Sıtkı ( Doğu ) Bey: " Genç arkadaşlarım adına derneğimizi şereflendirdiğiniz için teşekkür ederim " demiş Dernek Reisi Reşat Bey, konukları ve üyeleri Mustafa Kemal Paşaya takdim ettikten sonra kısa bir teşekkür konuşması yapmıştır. Cevat Hakkı bey de hazırlamış olduğu konuşmasını okuduktan sonra konuklara çaylar ikram edilmiş ve ülkenin o dönemde bulunduğu olağan üstü durum konuşulmaya başlanmıştır. Dernek üyeleri milli mücadeleden yana olan görüşlerini belirtmiştir. Mustafa Kemal Paşa ise, Kırşehir gençlerinin ülke meselelerine gösterdikleri ilgi ve duyarlılıktan son derece memnun olmuştur. Bu arada Gençler Derneğinin tüzüğünü alarak inceledikten sonra; " Sevgili gençler sizin gösterdiğiniz heyecanlı tavır ve hareketlerinizden çok mutlu olduk. Esaret tehlikesine düşen hürriyet ve istiklalini elde etmek hususundaki davanızın ruhunuza inanmış olduğuna kanaat getirerek tüzüğünüzün çizdiği esaslar cidden taktir edilir şekildedir. İlerde hepinizin şerefli başarılar yolcusu olduğunuzu görmekle iftihar ederiz. Şeklinde dernek yöneticilerini duygulandıran ve mutlu eden sözler söylemiştir. Mustafa Kemal Paşa Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu taktir dolu ve anlamlı konuşmasından sonra, dernek yöneticileri tarafından getirilen hatıra defterine o anki duygu ve düşüncelerini yansıtan aşağıdaki metni yazarak Temsil Heyeti üyeleri ile birlikte imzalamıştır. Kırşehir gençliği ve Kırşehir halkı için bir övünç belgesi olan bu belgedeki sözler şöyledir; " Kırşehir gençliğinin, vatanımızda gençliğin kıymetli bir en muzeci olduklarını ispat edecek efkar-ı metine ve musibe ile mütehalli kanaati ile vaz-ı imaç eyleriz. 24 Kânuni evvel 1335 H .Behiç, A. Rüstem, M. Müfit, H. Rauf, M. Kemal " Kırşehir gençlerinin, ülkemiz gençliğinin değerli bir örneği olduklarını kanıtlayarak ve doğru görüşlerle donatılmış oldukları kanaati ile imzalarız. 24 Aralık 1919 Hakkı Behiç Alfred Rüstem Mazhar Mülfit Hüseyin Rauf Mustafa Kemal. MİLLİ MÜCADELE’DE KIRŞEHİRLİLER’İN TUTUMU VE KATKILARI Kırşehir ve çevresi Birinci Dünya Harbi’nin sonlarında kurdukları Kırşehir Gençler Derneği ve hemen hemen tüm yerleşim birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile Milli Mücadele için hazırlık çalışmalarına başlamıştır. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Avanos ( 1871 ) doğumlu Ali Rıza Bey ile Hamit Köy ( 1877 ) doğumlu M.Rıza Bey Müdafaa-i Hukuk grubu Kırşehir Milletvekili olarak katılmışlardır. Bu milletvekillerinin İstanbul’un resmen işgalinden sonra da (16 Mart 1820) Ankara’ya gelerek milli mücadeleyi desteklemeye devam etmişlerdir. Kırşehir halkı Mondros Ateşkes antlaşmasından sonra başlayan işgallere karşı, İstanbul Hükümeti gibi teslimiyetçi bir tutum takınmamış, Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyetinin tüm çalışmalarını yakından takip etmiştir. Sonuna kadar yanında yer almıştır. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Samsun’dan beri takip eden Mucur halkı , Sivas’ ta milli bir kongrenin toplanacağını öğrenince Mucur’u temsilen Kaymakam Cevat Bey ile Hacıbektaş Nahiye Müdürü Mucurlu Avni ( Erkanlı ) Bey’i, Kongreye katılmak üzere Sivas’a göndermiştir. Ancak bu heyet Şarkışla’ ya vardığında Kongrenin bitmiş olduğunu, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyetinin de Sivas’tan hareket ettiğini öğrenince Mucur’a geri dönmek zorunda kalmışlardır. Kırşehir halkının bu olumlu tutumu Ankara vilayetinden gelen 28 Aralık 1919 tarihli şifre telgrafından da açıkça anlaşılmaktadır. Ülkenin diğer taraflarının Milli Mücadelenin gelişiminden habersiz olmasına rağmen, Kayseri, Kırşehir ve Ankara gibi Orta Anadolu illerinde Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti ‘nin büyük törenlerle karşılanması ve bölge halkının konuya olan duyarlılığı son derece dikkat çekicidir. Kırşehir halkı Milli Mücadelede olduğu gibi Cumhuriyetin ilanından sonra da Atatürk’ün yanında yer almış O’nun ilke ve inkılaplarının savunucusu olmuştur. Kırşehir de tarihi eserlerin hemen hemen hepsi Türklerin yaptığı ve çoğunlukla medrese, cami ve türbelerden meydana gelir. Cacabey Camii : Kırşehir il merkezinde yer alan medrese halk arasında minaresindeki yeşil çinilerden dolayı "Cıncıklı Camii" olarak bilinmektedir. Selçuklular döneminde Kırşehir Emiri Nurettin Cibrilbin Cacabey tarafından 1271-1272 yıllarında yapılmıştır. Döneminde astronomi yüksek okulu olarak hizmet vermiştir. Taç kapısının hemen solunda Cacabey'in yattığı türbe yer almaktadır. Günümüzde Camii olarak kullanılan Medrese Kırşehir il merkezinde yer almaktadır. Minaresindeki mavi çinilerden dolayı halk arasında "Cıncıklı Camii" olarak adlandırılır. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Kırşehir emiri Nureddin Caca tarafından 1271-1272 yılları arasında yaptırılmıştır. Cacabey Camii minaresinde bir kesit (Cıncıklı Cami) İki eyvanlı kapalı avlulu medrese grubuna girmektedir. Döneminde astronomi yüksek oklu olarak hizmet veren Medrese dünyada gözlemevi olarak yapılan ilk yapıttır. Büyük kubbenin hemen altında, Yıldızların incelendiği bir havuz bulunmaktadır. Mukarnas kavsaralı iki renkli taş işçiliğinin Taç kapısı mimari bir şaheserdir. Minaresi yapıdan ayrı olup, Gözlem kulesi niteliğini taşır. Ana eyvanda yer alan karşılıklı iki sütun, koni ve küre biçimlerinin üst üste bindirilmesiyle oluşmuştur Bu sütun düzenlemesinin Anadolu Türk Sanatında başka bir örneği bulunmamaktadır. Medrese yakın zamanda restore edilmiştir. Yerli ve yabancı turislerin ilgisini çeken Camii, Kırşehir'in En büyük tarihi Camisidir. 2. Sultan Alaadin Keykubat camii : Selçuklu eserleri arasında önemi büyüktür. 1242 de yapılmış olup 1893 de Ahmet Arifi Bey baştan başa onarmıştır. Bugün Kırşehir müze deposudur. Selçuklu Sultanı Alaadin Keykubat yaptırmıştır. Camii kesme taştan yapılmıştır. Tek şerefeli minaresi vardır. Kırşehir'in ortasındaki kalede bulunmaktadır. Ahi Evran Camii: Kırşehir il merkezinde kendi adıyla anılan mahallede yer almaktadır. 1482 yılında Ahi Evran'ın takipçilerinden birisi tarafından yaptırılmıştır. Zaviye planlı mescit, Ahiliğin kurucusu Ahi Evran'ın Türbesi ve zaviye - tekke olarak kullanılan mekanlardan oluşmaktadır. Külliye Ahi Evran türbesi ile Zaviye- Tekke olarak kullanılan mekanlardan oluşmaktadır. Üç kubbe üzerine kare planlı olup, kesme taştan inşa edilmiştir. Ama mekanın sağında mescit solunda Ahi Evran'ın mezarının bulunduğu bir türbe bulunmaktadır. Tek minareli olarak inşa edilmiş olan yapı 1972 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek camii olarak hizmete açılmıştır Kapucu Camii: Bu Caminin Osmanlı döneminde Kapucu Mehmet Paşa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Merkezi planlı, son osmanlı yapısıdır. Kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapıya üç bölümlü son cemaat yerinden girilir. Büyük kubbesi sekizgen bir kasnağa oturmaktadır. Asıl ibadet yeri kare planlıdır. Çarşı camii: Şehrin merkezindedir. 1864 yılında Hüseyin bey isimli bir kişi tarafından mescitt şeklinde yaptırılmıştır. Yapı dik açılı ve minaresizdir. Cami'nin Kırlangıç tipi tavanı, örnekleri içinde en büyük olanıdır. Osmanlı dönemine ait en son eserlerden biridir Lale Camii: 14. asır ilhanlı devrine aittir. Mengücük hanedanı Lala'lar dan birinin yaptırdığı sanılan ve üzerinde yazılı bir tarihi bulunmayan cami, Melik gazi Kümbetinin hemen yanındadır. Mimari yapısı itibariyle 13. yy. ait olduğu sanılmaktadır. Yine caminin mimari tarzı, Buranın bir cami olarak değil, bir kervansaray yada darphane olarak yaptırıldığı kanısını uyandırmaktadır. Kesmetaş kemerlerle sütunlar üzerine binen üç kubbe ile örtülüdür. Batı yönündeki yalnız izleri kalmış kemer başlangıçlarına bakıldığında, daha öncedende iki kubbenin varlığı anlaşılmaktadır. Cami'nin mimari özelliği yoksa'da Kırlangıç kuyruğu şeklindeki çatısı ilginçdir. Ülkemizde bu tip çatı çok nadirdir. Türbeler Yunus emre Türbesi: Mutasavvuf ve büyük Türk şairi Yunus emre Kırşehir'de doğmuş ve bu civarda yaşamıştır. Yunus, çağdaşı olan Hacı Bektaşi veli, Aşıkpaşa, Süleyman Türkmani gibi mana güneşlerinden etkilenmiştir. Yunus emre Merkez ilçeye bağlı Ulupınar kasabasında ziyarettepe adlı türbede yatmaktadır. Malik Gazi Türbesi: 1250 yılında Melik Gazinin eşi Muhterem Hatun tarafından yaptırılmıştır. Konik Külahlı sekizgen kenarlı bir yapıdadır. Mermer taç kapının süsleri çok zengindir. Anadolu Selçuklularına ait güzel bir kümbettir. İçinde Mengücükoğlu Beyi Muzafferüddin Behram Şahın ve eşinin kabri vardır. Aşık Paşa Türbesi:Kırşehir Merkez Aşıkpaşa Mahallesinde bugünkü Ankara ,Kayseri yolu üzerindeki tepede yer almaktadır. 1333 yılında Sivas Hükümdarı Eratna bey'in veziri Ali Şah Ruhi tarafından yaptırılmıştır. Türkçenin zenginliğini savunan ve eserlerini Türkçe olarak yazan, mutasavvıf ve halk şairi Aşık paşa bu türbede yatmaktadır. Beyaz mermerlerden işlenmiş türbe, Eratna Beyliği mimari özelliğinin tek örneği olarak kalmıştır. Türbe koridor ve Mezarın bulunduğu kare bölümden ibaretdir. Taç kapısı üzerindeki mermer oymacılığı, istiridye nişi şeklindedir. Dış görüntüsü ile kırgız çadırlarını andırmaktadır. Bu özelliği ile Anadolu'nun diğer yörelerindeki Türbe mimarisinden farklıdır. İlimizde en çok ziyaret edilen yerlerden biri olan türbe, 1935 ve 1976 yıllarında "Vakıflar Genel Müdürlüğü" tarafından restore edilmiştir Fatma hatum Türbesi:Kırşehir Yenice Mahallesi Kümbetaltı mevkii'nde yer almaktadır. 1266 yılında dönemin İlhanlı ileri gelenlerinden Hoca Aka Maatır tarafından Fatma Hatun adına yaptırılmıştır. Türbe; köşeleri üçgen pahlı kare kaide üzerine sekizgen gövdelidir. Örtü sistemi, içte tuğla örülü kubbe, dışta küfeki taşıyla kaplanmış sekizgen konik külahlıdır. Yapı düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir. Ahi Evren Türbesi: Kırşehirin merkezinde aynı adı taşıyan caminin sol tarafındadır.Ahilik teşkilatını kuran ve Andoluya yaygınlaştıran Ahi Evran Veli bu türbede yatmaktadır. Türbe 1481 yılında, Fatih Sultan Mehmet'in kayınbiraderi Alaüddevle tarafından yaptırılmıştır. Türbeye cami içinden bir merdivenle çıkılır. Üç kubbe ile örtülü olan türbe kesme taştan yaptırılmıştır. Kümbetler: İlhanlı kümbeti köşeli kubbeli bir yapı olan bu kümbet 14. asırda İlhanlılar zamanında Selçuklu mimari tarzında yapılmıştır. Kırşehir’in en eski eserlerindendir. Melikgazi Kümbeti:İl merkezinin güneydoğusunda bulunan kümbetin kitabesinde tarih bulunmadığı için, ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Buna rağmen, 13. yy. ortalarında Mengücükoğullarından Melik Müzafferüddin Behram Şah adına, eşi tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Kümbet kesme taştan yapılmıştır. Mimari tarzı, Sekiz köşeli çadır biçimindedir Kalendar (Karakurt) Baba Kümbeti : Kırşehirin 16 km. batısındaki Karakurt kaplıcasının yanında bulunmaktadır. Kümbet Anadolu selçuklu hükümdarılarından Kılıçarslan tarafından 1135 yılında yaptırılmıştır. Kümbetin bitişiğinde bulunan ve sonradan onarılan mescit ile kaplıcanın bugün kullanılmayan kısımlarının aynı tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir. Kesme taşlardaan yapılan kümbet, Selçuklu mimarisi özelliği taşımaktadır. Kitabesi kaybolan kümbetin , Selçuklu Emirlerinden Karakurt baba adı ile de bilinen kalendar baba adına yaptırıldığı anlaşılmıştır. Medreseler: Cacabey medresesi: 1273 yılında Kırşehir valisi Cacabey Bey tarafından yaptırılmıştır. Bugün cami olarak kullanılmaktadır. Medresenin cami, imaret ve tekke kısmı yıkılmıştır. Camiin minaresi ayaktadır. Medresenin 1272 tarihli Arapça-Moğolca vakfiyesi çok değerli bir içtimai tarih vesikasıdır. Cacabeyin türbesi medrese yanındadır. Üstündeki cam kubbe astronomi fakültesine aittir. Burada yıldızlar gözlenirdi. Halk medreseye “cıncıklı cami ismini vermiştir. Cacabey medresesi dünyanın ilk gözlem evi olarak inşa edilmiş yapısıdır. Kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Sütunların sanat değeri büyütür. Minaresi sınırlı tuğla ve çinilerle bezeli tek şerefelidir. Yapı içten kubbe dıştan konik külahlarla örtülüdür. İçi beyaz siyah ve mavi çinilere bezenmiştir. Kırşehir’de büyük imar yapmıştır. Eski eserler: Hitit kalıntıları: Kırşehir’e 40km uzaklıkta Hashöyük mevkiindedir, Hititlere ait eski bir şehrin kalıntısı ve bazı eserler ortaya çıkarılmıştır. |
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Etiketler |
Yok |
|
|