Go Back   DefineBurada.CoM > FOTOĞRAFLI VE FOTOĞRAFSIZ İŞARETLERİNİZE YORUMLAR > Fotografsız İşaretlerinize Yorumlar
alan tarama | dedektör | toprak altı görüntüleme sistemleri

Cevapla
 
Seçenekler Thema bewerten Stil
Alt 03-03-2017, 10:10 PM   #1
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

7'nin Sihri ve Gizemi

7'nin Sihri ve Gizemi
7'nin Sihri ve Gizemi

Yeryüzünde uğurlu rakam diye bir şey varsa eğer, şüphesiz o rakam 7'dir. Zaten pek çok insanın da "uğurlu rakamın ne?" sorusuna verdiği yanıt 7'dir...


7 rakamının kutsallığı, hemen hemen her dinde ve inanışta yer alır. Kutsal metinlerde ve efsanelerde, 7 rakamı çeşitli şekillerde sürekli işlenir...


* Kuran'da 7 rakamı 15 defa, "7 gök ve 7 deniz" ifadesi ise tam 7 defa geçiyor...

* Kelime-i Tevhid, 7 sözcükten oluşur...

* Fatiha Suresi 7 âyettir...

* İslâm dinine göre kâinat 7 safhada yaratılmıştır...

* Hac ibadeti sırasında Kâbe'nin etrafı 7 defa tavaf edilir...

* Müslümanlıkta 7 kat cennetten bahsedilir...

* Hem İslâm, hem de Hıristiyan inanışında önemli bir yere sâhip olan Ashab-ı Kehf de 7 Uyurlar olarak bilinir...

* Hıristiyanlar için mükemmelliği simgeleyen 7 rakamı, tamlığı temsil eder ve Tanrı'nın sözünün yerine gelmesi demektir...

* Hıristiyanlıkta İsa'nın son 7 sözünden bahsedilir...

* Katoliklerde de 7 sakrament (kutsal sır) esastır...

* Musevilikte 7'nci cennete "Araboth" denir ve şan, şeref, zafer tahtının evidir... Bu taht 7 tane baş meleğin gözetimindedir...

* Yahudilerde Kutsal Şamdan 7 mumludur...

* İbranice de 7 anl***** gelen "şabo" sözcüğü aynı zamanda bolluk ve tatmin olma anl***** da gelir...

* Hindu geleneklerine göre insan vücudunda 7 temel çakra bulunur...

* Budist efsanesine göre Buda doğduktan sonra ayağa kalkıp 7 adım atmıştır...

* Mısır'da Güneş Tanrısı RA 7 ruhludur...

* Tibet'te 7 Buda vardır...

* Çin'de 7 kutsal element vardır...

* Feng Shui'de iletişim sayısı 7'dir...

* Afrikalıların Kwanza Bayramı 7 sembollüdür...

* Zulu halkının süsleri 7 renklidir...

* Eskimolarda kar 7 isimlidir...

* Antik Yunan döneminde belirlenen 7 ana sanat vardır.


Mistik numara olarak adlandırılan 7, şansı, sihri ve kudreti ifade eder ki, birçok kültürde de şans numarasıdır...

* Uğur böceğinin beneklerinin sayısı 7'dir...

* Kızılderililer ile Avustralya yerlileri Aborjin ve Kulinlere göre mevsimler 7 tanedir...

* Japonlarda rakamların en uğurlusu 7'dir...

* Tarot falında 7 zaferdir...

* İrlanda folklorüne göre 7'nci çocuğun 7'nci çocuğunun sihirli bir güce sâhip olacağına inanılır.


Ayrıca...

* Soyumuz 7 göbek...

* İstanbul 7 tepe...

* Roma ve Rio'da 7 tepe üzerinde kurulu...

* Dünyada 7 kıta...

* Haftada 7 gün...

* Gökkuşağında 7 renk...

* Müzikte 7 nota...

* Dünyanın 7 harikası...

* Dünya çevresinde 7 gezegen...

* Yunan mitolojisinde 7 esas Tanrı...

* Büyük Ayı'da 7 yıldız...

* Pamuk Prenses'te 7 cüce...

* Hürmüz'de 7 koca.



Yazar Aytunç Altındal ve Melek terapisti Tuğçe Işınsu 7 sayısının gizemini aktuel.com.tr’ye anlattı...

Söz insan icadıdır ancak rakamlar tanrısaldır. Matematik her nekadar insan yapımı gibi dursa da hep vardı. Tıpkı rakamlar gibi. Bazı rakamlar diğerlerinden daha metafiziktir. Örneğin tüm dünyada şansın sembolü olarak bilinen 7 gibi... 7 rakamının peşinden gittikçe birçok sırla karşılaşırsınız. Çünkü 7 bu dünyanın dışından gibidir.

Ana rakamlar içinde, hiçbiri yediye tam bölünemiyor, sonuç her zaman sonsuz tekrarlardan oluşan ondalık sayılar oluyor. 7'nin bölünememesi ve diğer rakamlarla herhangi bir işleme girememesi bakire halinin oluşumunu sağlayan nedenlerden sadece biri... Haftanın 7 gün olması, 7 gezegen olması, 7 metal parçanın olması ve 7 tane Kıt'anın olması gibi pek çok sır var… Bunların imkansız olması bu sayıya fazlasıyla gizem katıyor. Orijinal yedi gezegen, metal ve haftanın günleri yedi sayısının etrafında dönüyor: Ay/gümüş/Pazartesi; Mars/demir/Salı; Merkür/civa/Çarşamba; Jüpiter/kalay/Perşembe; Venüs/bakır/Cuma: Satürn/kurşun/Cumartesi; ve Güneş/altın/Pazar. Eski dünyanın Yedi Harikası var- en ihtişamlı mimari yapı ve sanat eseleri. Yedi tane kıta var: Asya, Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Antarktika ve Avustralya; yedi okyanus ve spritüel değişim için gidilecek yedi dünya var.

AYTUNÇ ALTINDAL
"Hitler de 7 sayısının peşindeydi!"
7 Sayısı özellikle Yahudiler için çok önem taşıyor. Tam olarak Yahudi dininde değil ama... Kabbala dediğimiz Yahudi felsefesi için geçerli. 7 ile başlayan olaylar Yahudiler için çok önemlidir. 7 Sayısının bir başka gizemi de Tanrı'nın insanı 6 günde yaratıp 7. günde tatil yapmasıdır. Tanrı 7. günde tatile çıkıyor. Enteresan olan bir şey var 6. günde insanı yaratıp tatile çıkmadan biraz önce eşeği yaratıyor olması. İnsan nasıl olsa eşekten daha azdır diye onu daha sonra yaratıyor. Bunlar Yahudi inancına göre böyle. Eşek insandan sonra yaratılmış olan bir varlıktır. Tanrı'nın 7. güne başlamadan önce yaptığı ilk ve son iş bu! Ayrıca Tarihte 7 sayısı Hitler için de çok önemliydi. Hitler, 7 sayısının uğurlu olduğuna inanıyordu. Hitler için 7 sayısı şans ve talihi simgeliyordu.Bunun dışında Kapadokya'da yer alan yedi uyurlar var. Bunlardan 6 tanesi erkek 1 tanesi köpektir. Bu köpeğin isimi de Kıtmir'dir. Bunların hepsi uyuyup yıllar sonra uyanmış çok önemli insanlarmış. Bu hem Hıristiyanlık hem Müslümanlık anlayışında var olan bir şey. İki inanca göre 7 uyurlar çok mühim kişilerdirler. Bunların Kapadokya'da olması da önem taşır. Dünyayı düzeltmeye kalkışmışlar.

TUĞÇE IŞINSU
"Baş melekler 7 tanedir"
Melek terapisinde 7 sayısı çok önemli bir yer tutar. 7 tane baş melek vardır. Kuran-ı Kerim'de de bu melekler geçer. Kuran-ı Kerim'deki surelerin 7 ve katı okunması da önemlidir. Bu hem evrensel hem de ruhani duruma yakın olan bir sayı. 7 sayısının ruhani boyutu var. Ben melek terapisti olduğum için meleklerle iletişime geçenlerin 7 sayısını görmeye başladıklarını biliyorum. Araba plakasında, bir işe başlarken veya bir otel odasında 7 numaralı odada kalmak gibi… Bunların üzerine hayatlarında değişiklikler olduğunu söylüyorlar. 7 sayısı ruhani ve mistik bir sayı. Kuran-ı Kerim'de 7 sayısı kutsaldır. Örneğin; büyü bozma ritüellerinde de bazı sureler 7 kez ya da 7'nin katları olarak tekrarlanır. 7'nin büyük bir enerjisi vardır. Bazı duaları 7'nin katı olarak okursunuz ve bu duaların enerjileri daha yüksek olur. Esmaül Hüsna'da da Allah'ın isimleri zikredilir ve onların birçoğu 7'nin katıdır. Bir tanesi 7 kez ya da 7'nin 40 katı gibi okuma durumları vardır. 7 rakamının mistik bir etkisi de var. Bu açıklanmaz ama insanlık bunu bilir. Melek mesajlarında korkmamanız gereken anlar vardır. 7 rakamı ile ilgili çok fazla mesaj alırsınız

aslında 7 rakamı bıraz daha evrensel bır rakamdır paylaşımlarınıza ek olarak 12 ve 13 rakamlarıda dınsel rakamlrdır . şöylekı 12 rakamı yahudı ve hrıstıyan dınlerı için uğurlu bır rakamdır mesela 12 yahudı kavmı , hz meryem hz isanın doğacagı gun gece ruyasında gördügü 12 yıldız (yanı zamanda avrupa bırlığı bayragıdır) ,hz isanın doğduğu gun şukran yemegı yılın 12. ayının tamamlanması kuzey guney doğu ve batıda 3er melegın (toplamda 12 melek yapar ) bulunması gıbı vs islam inanışın da ise bazı papazların 13 rakamınıislam dını için uğurlu kendı dınlerı için ugursuz kabul ederler örnek olarak 571 yanı peygember efendımızın doğum tarihi rakamları toplamı 5+7+1=13 fatih sultan mehmet hanın istanbulu feth ettği tarih 1453 1+4+5+3=13 tur gibi vs ek bılgı olarak bılgılerınıze sunarım saygılar

. http://www.youtube.com/watch?v=lf-wdtau2dc/IZLESENE]
ağaçlar ve işaret
selam
yep yeni bir konu ve beraber öğrenelim
ilk önce konu başlığını biraz konuşalım
ağaçlara işaret yapılırmı
evet
yapmıyormuyuz
delikanlıyken be aşıkken sevdiğimizin adını hangimiz bir kalp içinde yazmadık
içinden ok geçirmedikmi?
şaka bir yana ağaçların işaret olarak kullanılıp kullanılmadığı konumuz
şimdi şöyle başlayalım
bildiğimiz doğrular ne kadar doğru?
İlk önce işareti mantıklı yorumlamayı bilmeliyiz
Ustam Rahmetli beni çok severdi zor yürürdü amaüşenmezdi
birgün bana bir işaret gösterdi
baktım....baktım...b aktım..çözemedim
ne dediysem tutmadı ...ustam mantıklı bir yorum istiyor bende artık atmaya başladım...bir ara elini işaretin üstüne kapattı...bu ne dedi?
birden koptum...sır burdaymış..!!!
bana gösterdiği işaret bir geğik resmi. ben yuvası olabilecek yerleri saydım olmadı...yem yediği yerleri saydım olmadı..avcı aradım olmadı...olmadı...ol madı...
Rahmetli Ustam geğik resmini kapattı eliyle..ne gördüm bilin?
iri dalları olan iki tane yan yana AĞAÇ..
bunu görmemi istemiş..
neyse işaretin baktığı yöne gittik
iki tane iri asırlık MEŞE AĞACI bulduk yan yana..
işte bu gözümü açtı
şimdi dedi burada ne arayacaksın?
aldı beni bir düşünce..ağaçların etrafında 20 kere döndüm durdum
bak şuraya dedi ..baktım ağaç ağlamış..
hani bir ağaca çivi çakarsınız suyunu buradan salar ya
işte öyle ama sanırım yıllardır ağlıyor..etrafı epey iri bir çıban gibi duruyor
işte buraya iri bir çivi..bir ok...bir hançer saplanmış..olabilird i
elimizdeki yüzey tarama dedektörüyle o ağlayan yere tuttuk başladı ötmeye..
Ustamın ellerine sarıldım öptüm..
sırtını bu ağlayan dala daya dedi
dayadım .. ileri baktım.. yürüdüm...ilerde bir dübek taşına benzer bir taş
devrilmiş..
ustam gülümsedi
ben almadım ..dedi
ama ne demek istediğini anlamıştım
sizde böyle bir ustaya çırak olmak isterdiniz değilmi

saygılar


ağaçlar hakkında bildiklerimi ve yaşadıklarımı bende paylaşmak istedim
1- uzun ömürlü ağaçlar( kestane, ceviz, incir, çınar) direkt işaret belirtmesede asıl işareti bulmak için yardımcı nokta olarak seçilebilir. bu ağaçların olduğu bölgeler emaneti saklamak için seçilebilir
2- yaşanmış bir olaydır. aranan işaretler şöyleydi 1- doğu batı yönünde iki kurnalı çeşme 2- agaçta çivi 3- 3 kollu çınar ağacı bir kolu kesik ( biz aradık bulamadık 3-5 sahtekar çobanın birini kandırıp malı ***ürdü) müjdesi çeşmenin gövdesinde, malın kendisi çivili ağaçla 3 kollu çınar arasında çıktı. çivi yerden yaklaşık 20 cm mesafede idi . biz aptal aptal göz hizasında aramıştık. çınarında kesik olan kolu çok dikkaltli olmadıkça görünmüyor. biz sadece spor yapmışız elin oğlu aldı gitti
3- işaret çözümlerine bir kaç gün önce eklediğim ve yardım istediğim bir konu var. ( kesma kaya ve murç izleri başlıklı) . o mekan ise öylesine gezinirken alakasız bi yerde incir ağacı dikkatimizi çekti ve devamı geldi. işareti bulduk. şu an etüd etmeye devam ediyoruz. Yüce Rabbim izin verirse muvaffak olacağız.
4- Bozuk orman olarak tabir edilen bir bölgede 400 yıllık olduğu tahmin edilen bir çınar ağacına yaklaşık 30 m mesafede su şebekesi çalışması yapılırken dozer operatörü dozeri çalışır vaziyettte bıraktı gitti. 3 yıldır haka kayıp. kalanlarıda işçiler kavga ederken karakolluk oldu. jandarma topladı.
5- yine bir mekan tarifinin içinde bir tepeden ve tepeden bakıldığında başka bir mevkide ki çatal armutların (4 tane) görüleceğinden bahsediliyor). biz bulamadık hala.
Altin oran nedir? kutsal gizemler belgeseli

Altın Oran Nedir?

Doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklulularında ve ağaç dallarında rastlanır. Platon'a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin boyunun enine olan en estetik oranı olarak tanımlayanlar da vardır.

Eski Mısırlılar ve Yunanlılar tarafından keşfedildiği, mimaride ve sanatta kullanıldığı düşünülmektedir. Göze çok hoş gelen bir orandır.

Altın Oran, pi (Ï€) gibi irrasyonel bir sayıdır ve değeri şudur: 1.618033988749894
Bu oranın kısaca gösterimi: (1+kök5)/2
Altın Oranın sembolü: PHI yani Φ'dir.

Altın Oran, Fibonacci isimli İtalyan Matematikçinin bir dizideki sayıların arasındaki ilişkiyi bulmasıyla ortaya çıkmıştır. Fibonacci sayıları olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır.

Fibonacci Sayıları:
0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584 ..

Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın değerler (oranlar) elde edilir. Serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu oran sabitlenir. İşte bu oran "altın oran" olarak adlandırılır.

ALTIN ORAN = 1,618

233/144=1,618
377/233=1,618
610/377=1,618
987/610=1,618
1597/987=1,618
2584/1597=1,618 -Alinti dir...

simdi verecegim link: http://www.youtube.com/watch?v=C-r5ELA0mFc Kutsal gizemler belgeselinin fragmanidir,altin oran ve RAbbimizin mucizelerine muhtesem bir örnektir.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

Mezar Taşları üzerındekı Sembolik Ifadeler

MEZAR TAŞLARI ÜZERINDEKI SEMBOLİK İFADELER



Kültürel miras, milletlerin hafızasıdır. Hafızalarını kaybeden milletler; şahsiyetlerini, geçmişle bağlarını, kısacası kimliklerini kaybederler Mezar taşları ve mezarlıklarımız, geçmişimizle kurduğumuz köprünün en önemli ayaklarından birini meydana getirir ve vazgeçilmez kültür miraslarımızdandır

Ziyaretgah, ziyaret edilen yer anlamlarına gelen mezar, Türkçe'de eşanlamlı olarak makber, kabir, medfen ve merkad olarak ta kullanılır Mezara Türkistan'da "gavr" denilir Bu yüzden "kabir" tabiri buradan gelmektedir. Mezarların bir arada bulunduğu yerlere ise hazıre, mezarlık, mezaristan veya kabristan denmektedir.

Mezar taşları, mezarın baş ve ayak tarafında bulunur ve "şahide" adını alırlar. Baş taraftakine "baş taşı",
ayak tarafındakine "ayak taşı" adı verilir. Bazen baş taşı tek başına olabildiği gibi, ikisi beraber de bulunabilir
islamiyette vefat eden müslümanın mezarına taş kitabe ve ayaktaşı dikme ananesi yoktur insanı ölümünden sonra anıtlaştıran somut taş simgeler ve yapılar meydana getirme düşüncesi şüphesiz bu geleneğin islamiyet öncesi Türkler'in hayat tarzında mevcut olan 'Ata Kültü" nden ve özellikle Şamanizm inancından geldiğini ortaya koymaktadır Bu somut simgeler, Türkler'in tarih boyunca atalarına, ecdadına ve hatta geçmişine gösterdiği saygının değişmez ifadesinin tezahürüdür.
Osmanlı mezar taşları üzerine kabartma veya oyma olarak işlenmiş motif ve şekillerin sembolik anlamları vardır. Sembolik ifadelerin çokluğu hayatı anlama ve yorumlama hususundaki zenginliğin mezar taşına yansımasıdır Bu zenginliği görmek için eski mezar taşlarıyla günümüz mezar taşlarını karşılaştırmak kafidir. Türk kültür coğrafyasında önce Göktürk balbalıarı şeklinde ortaya çıkan, Anadolu'da Selçuklu ve Beylikler döneminde, gerek içerik gerekse form açısından zenginleşen mezar taşları, 15. yy.da Osmanlı etkisiyle klasik çizgilerini kazanmaya başlar.

Kültürümüzde çok önemli bir yere sahip olan ve yerli ve yabancı herkesi etkileyen mezarlıklarımız, açık hava müzelerimiz denecek kadar güzel taşlarla süslüdür. Mezar taşları yalın olduğu gibi çok süslü de olabilmektedir Mezarda yatan kişinin sosyal hayattaki konumu, ekonomik durumu mezar taşına yansımaktadır Ölen kişinin ekonomik ve sosyal durumu iyi ise; mezar taşı kitabeleri devri n en namlı şairlerine sipariş edilir, yazısı meşhur hattatlara yazdırılıp usta hakkaklaraişletilir ve ortaya çıkan mezar taşları da birer sanat eseri olurdu. Türk mezar taşı işçiliği bilhassa Edirne, Bursa ve istanbul' da en yüksek seviyesine erişmiştir
Bir şeyin yerine geçen, onu temsil eden ve onu hatırlatan şeye simge denir. Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret remiz, rumuz, timsal, simge'ye de sembol denir Mesela bayrak vatanın, tilki kurnazlığın, köpek sadakatin, pervane ve bülbül aşkın, aslan cesaretin sembolüdür. Sembolün şekliyle muhtevası
arasındaki ilişki her zaman kolay anlaşılmayabilir. Bu yüzden bazı sembollerin anlaşılması için merak ve eğitim gereklidir

Gizli olanı keşfetmek, bilmek ve öğrenmek için perdeyi aralayabilmek ve öğrenmeye çalışmak söz konusudur. Mezarların biçimleri, taşları üzerinde bulunan yazılar ve sembolik işaretler bize mezarda yatan kişi hakkında çeşitli bilgiler vermektedir Mezar taşlarından kabirde yatan kişinin kadın, erkek yahut çocuk mezarı olduğu kolayca anlaşılabilir. Çocuk mezarlarının boyları küçüktür Kadın mezar taşlarının en dikkat çeken yönü çiçeklerle süslü olmalarıdır Ayrıca mezar taşlarında takı olarak kullanılan gerdanlıklar ve kolyeleri sembolize eden şekiller de bulunur. Erkek mezar taşları ise, başlıklarından tanınır Mezar sahibinin mesleği, bağlı olduğu tasavvuf1 neş'esi taşın formunun belirlenmesinde önemli göstergelerdendir. Erkek mezar taşları üzerinde en sık görülen başlıklar sarık, kavuk ve fes formundaki başlıklardır. Osmanlı mezar taşları üzerinde kişinin kimliğini belirten sembolik ifadeler çokça kullanılmıştır.

Osmanlı mezar taşlarının, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Devri mezar taşlarına göre en bariz özellikleri daha sade ve yalın oluşlarıdır Son dönem mezar taşlarında natüralist anlatımın daha fazla öne çıktığı görülür.

Mezar Taşlarında Sembolik ifadeler:

Mesleki Semboller:

Devlet ve din adamlarının, askerı kurum mensuplarının, esnafın, sanatkarın, ilim adamlarının başlıkları birbirinden farklıdır. "Mevlevı, Selimi, Yusufi, Celalı, Mücevveze (sarayda yüksek makam sahibi kişilerin tören kavuğudur ve istanbul'da 17. yüzyılın ortasından itibaren görülmektedir), Edhemi, Ahmedi, Cüneydi, Kallavi, Örfi, Serdengeçti, Düzkaş, Kalafat, Dardağan, Mollayı, Paşayı, Zaimi, Katibi (19 yüzyılda istanbul'da en çok kullanılan katibı kavuk biçimini toplumun bütün katmanlarında görmek mümkündür), Kafesı, Perişani, Çatal, Horasanı (hacegan), ve Silahşor gibi isimler alan serpuşlar devleti oluşturan sosyal sınıflar tarafından giyilirdi. Hayattayken giyilen serpuşlar, mezar taşlarının başlık kısımlarında kültürel sembol olarak kullanılmıştı.

"Kallavı kavuk"lar, Osmanlı yönetiminde Sadrazam, Kubbealtı vezirleri ve Kaptan-ı deryalar tarafından kullanılırdı. Bu kavuklar yalnızca orduyla birlikte sefere çıkıldığında ve arefe günlerinde giyilmekteydi En görkemli kavuk türü olan bu kavuk, büyük boyutluydu ve aşağıdan yukarıya doğru daralmaktaydı.
"Katibı kavuk"lar, istanbul mezarlıklarında en sık rastlanan başlıklardandır Baş kapı kethüdaları kapıkulu görevlileri ve üst düzey yeniçeriler tarafından kullanılmıştır.

Mezar taşlarında 1828 yılından itibaren giyilmeye başlanan Fes'ler de çok görülen başlık biçimlerindendir. Fesler hangi padişaha ait ise mezarda yatan kişi de zamanın padişahının döneminde yaşamış kişidir. II.Mahmud döneminde "Fes" lerin en güzel örneklerini görmek mümkündür. Bu dönemde giyilen feslere "Mahmud[ fes" denir Sultan Abdülaziz döneminde kullanılan feslere "Azizı", Sultan i. Abdülhamid devrinde giyilen feslere de "Hamidı fes" adı verilmiştir.

Mezarlıklarda en çok görülen fes "Azizı fesi"dir. Yeniçeri mezar taşları, üzerlerindeki simge ve başlıklarla, Osmanlı mezar taşları içerisinde ayrı bir yere sahiptir. 101 Yeniçeri ortasıyla 61 Yeniçeri bölüğünün damgaları birer simge olarak taşlar üzerine işlenmiştir. "Nalıncı keseri, ters kılıç, çizme, çark-ı felek, çifte makas, nalın, fener, süpürge, merdiven, dama, üç balık, üç bayrak, zurna" gibi isimler alan bu simgeleri yeniçeriler kol ve bacaklarına da işletiyordu. Yeniçeriler'in Sultan Mahmud devrinde ortadan kaldırılmasıyla izleri mezarlıklardan da silinmiştir.

Mezar taşları üzerinde kişinin mesleğine ve uğraştığı işlere ait sembollere de rastlamak mümkündür. Ressamın paleti işlenirdi mezar taşına askerin madalyası. Mesleği ile birlikte meşrebi de taş üzerinde yerini alırdı.

"Cellat" mezarları ayrı bir yerde bulunur ve ahalinin defnedildiği mezarlıklara gömülmezdi Cellat mezar taşları üzerinde beddua edilmesini engellemek için herhangi bir bilgiye de rastlanmazdı. 170 - 190 cm boylarında bulunan taşlardan günümüzde Eyüp'ten Piyerloti'ye çıkarken yeni defin yapılan mezarların arasında kalan 4 adet mezar taşından başka örnek kalmamıştır. Bunlar da kaybolmak üzeredir.

Dini Semboller:
Tarikat mensuplarına ait taşların başlıklarında mistik sembolizm oldukça barizdir. Hayattayken giyilen başlık, mezar taşının üst kısmında yer alır. Mesela, Mevlevi mezar taşlarının başlık kısmı, tarikatın sembolü sayılan "sikke" formu şeklindedir. Mevlevi taşlarında kişinin tarikat içindeki statüsü çok belirgin şekilde ifade edilir. Tarikata intisap edip derviş olanların taşlarında "destarsız dal sikke" vardır. şeyhlerin taşları "destarlı sikke" şeklinde olup birkaç çeşide ayrılırlar Tarikata intisap edip yalnız "muhıb" derecesinde kalanların mezar taşlarında ise, başlık olarak sikke yoktur. Bunun yerine sikke bir sembol şeklinde taşın gövdesine işlenmiştir. Bu uygulama diğer tarikatlarda da mevcuttur.

Bektaşı şeyhlerinin mezar taşlarında çoğunlukla 12 terkli yani dilimli "Hüseyn!" ve 4 terkli "Edhem!" başlık kullanılmıştır. Bektaşılere ait mezar taşlarında ayrıca 12 köşeli "teslim taşı" ile "teber" ve "keşkül" gibi tarikat eşyalarına da rastlamak mümkündür Kadirı ve Nakşı tarikatlarına ait mezar taşı başlıkları ise "müjganlı"dır. Ayrıca Kadiri mezar taşlarında "18 köşeli yıldız" ile "8 yapraklı gül" motifli kabartmalar vardır. Diğer tarikatlara ait mezar taşları ise, başlarındaki "terk" sayısına göre ayırt edilirler. Bayrami' lerde 6, halvetı'lerde 13 terkli başlık bulunur.


Tarikat taşları arasında en ilginç mezar taşları "Melami Hamzavi"lere ait olanlardır. Bu tarikat, özel derviş kıyafet ve taçlarını reddettiği için mezar taşlarında başlık bulunmaz. Melamıler bütünüyle gizlilik esasına uydukları için ancak ölümlerinden sonra başsız-ayaksız anl***** gelen "bı ser ü bı pa" denilen değişik taş formuyla rahatlıkla ayırt edilebilirler. Taşların üzerinde kişinin tarikatla ilişkisine ait bir bilgi yoktur. Yalnız isim ve mesleğinden bahsedilir.
Sembolik Şekiller ve Motifler:

Mezar taşlarında en yaygın kullanılan ağaç sembollerinden biri "Hayat ağacı" motifidir. Bu motif, orta Asya kökenli bir motif olup, kullanımı M.Ö. 8. yıllara kadar iner. Hayat ağacı ve dalındaki kuş figürleri ölünün kendisini temsil etmekte ve onun Allah katına yükselmesini sembolize etmektedir. Hayat ağacı bolluk ve bereketin simgesidir. "Meyveli ağaç" ise, insan-ı kamili temsil etmektedir.
Ölüm ve faniliğin sembolü olarak kullanılan "servi ağacı" da mezar taşlarında en çok rastlanan motiflerdendir. Kendine has bir kokusu olan ve yaz-kış yeşil kalan servi, vahdeti, yani birliği sembolize eder. Allah lafzının ilk harfi olan Elif'e de benzetilen servinin rüzgarda sallanırken çıkardığı "HO" sesiyle Allah'ı zikrettiğine inanılır Servinin dalları başka cins ağaçlardaki gibi, rüzgarda kolay kolay sallanmaz .

Bu hali ile servi, sabrın ve temkinin de sembolüdür Dik ve doğru duruşu ile doğruluğu ve dürüstlüğü simgelerken şairlere ilham verir 17. yy. şairlerinden Tebrizli Saıb'in bir vecizesinde olduğu gibi:
"Sen bir fakirin bir yerine batmış olan dikeni çıkartırsan, o diken bir gün senin medfeninin servisi

olur .. " derken, Mevlana da Mesnevi'sinde

"Cömertlik cennet servisi'nden bir daldır" diyerek
servinin kutsallığından bahseder.

Servinin en üst dalının eğri durması yaratanın karşısında boynu bükük kalmayı, aczi yeti ifade eder. Mezar taşlarında görülen boynu bükük servi yitirilenin ardından boynu bükük kalmayı ve sabretmek gerektiğini de hatırlatır. "Servi kurak denebilecek, hatta başka ağaçların tutunamayacakları kireçli yerlerde dahi çok az su ile idare edebilen kanaatkar bir ağaçtır Bunun yanında servinin yeşil kısımlarının zamanla görünüş farklılıklarına uğraması bu ağacın dikkati çeken başka bir özelliğidir. Genç servinin yeşilliği yere yakın ve gövdesinin görülen kısmı ise daha kısadır. Yaşlı servide yeşil kısmın zamanla yerden yukarıya doğru uzaklaştığı, yeşilliksiz gövde kısmının da daha uzun bir manzara gösterdiği göze çarpar adeta gözle fark edilmeksizin, çok uzun yıllar süresince havalanan yeşil bir balon gibi. Bu keyfiyeti ağacın alt dallarında ki (tabii budanma) denilen ve servide uzun seneler sonra etkisi fark edilen olay ile ilgilidir Yeni sürgünler daima dalların uç tarafındadırlar. Geçmiş yıllardan kalan ve sürelerini dolduran pul yapraklar, dökülmeye başlayınca yerleri boş kalmaktadır. Tabii budanma neticesi bir yandan alt dallar eksilirken bir yandan da pul yaprakların azalması servinin yere bağlılıktan sıyrılıp göklere doğru yönelen bir manayı ilham eder. Tebrizli Saıb yine bir beytinde:
Kes izi kayd-ı hazô.n u bahar şud azô.d Ki hem çu serv ez ın bag çıd dô.men ra
(Hazan ve bahar kaydından azad olan kimse, servi gibi, bu fani dünyadan eteğini çeker) der.
Bazı mezar taşlarında sembolizm çok fazla ileri gitmiştir.
Mesela mezar taşı üzerindeki "servi içinde servi motif!" doğumda ölen kadını ve doğurduğu kız çocuğunu sembolize etmektedir'

"Haşhaş bitkisi ve çam kozalakları" ebedı uykuyu ve cenneti temsil eder.
"Meyve" motifi ölümsüzlük sembolüdür. Müslüman için hayatın meyvesi cennettir Bu sebeple meyve, sembol olarak Allah'a dönüşü ifade eder. Zira meyve geleceğin tohumunu içinde taşır, çünkü o özdür. Eski toplumlarda da çiçek ve meyveleri verimlilik, üreme ve berekete ulaşmak için adak olarak kullanılmıştır Mezar taşlarındaki meyve tabağı içinde yer alan "nar, armut, üzüm, erik, kayısı, kavun, karpuz, ceviz, limon, hurma, incir" gibi meyve örnekleri, hayat, bereket ve bolluk sembolü sayılmaktadır. Zira nar, incir, ve hurma Kur'an'da cennet meyvesi olarak anılmaktadır. Ayrıca, Hz Muhammed'in (sav) hutbe verirken hurma ağacına dayanması ile ilgili olay da Müslümanlarca bu ağaca gösterilen sevginin tezahürünün sebeplerindendir

Taşlar üzerinde sıkça görmeye alıştığımız "geometrik biçimlerin kökü Orta Asya'ya ve inanç olarak Taoizm'e bağlanır Eşkenar dörtgen, altıgen, kare ve dairevi sonsuzun, kainatın sembolleridir iç içe geçmiş çok kenarlı geometrik biçimler her dönemde sevilerek kullanılmış olmasına rağmen Anadolu' da daha çok Selçuklular Devri' nde kullanılmıştır islam sanatında geometrik biçimler, sonsuzluk ve süreklilik göstererek Allah fikrini hatırlatırlar. Bir düzen içerisinde süre giden geometrik çizgiler (tek, ve sonsuz olan) gücün, adaletin, genişliğin, sonsuzluğun sembolüdürler.
Anadolu mezar taşlarında yaygın kullanılan motiflerin başında "kandil" motifi gelir. Bu motif, ö[ünün yolunu aydınlatıcı bir ma na ile yüklü ve bazı örneklerde kandilin gövde kısmında 'Allah" yazdığı için "Yaratıcı" yı sembolize eder.

Nur suresi 35. ayette: "Allah, göklerin ve yerin nuru'dur O' nun nurunun misali tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir O lamba kristal bir fanus içindedir o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur Onun yağı neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir.

(Bu) nur üstüne nurdur. Allah, dilediği kimseyi nuruna eriştirir." buyurulmaktadır. Anadolu' da ilk örneklerinin Selçuklular döneminde görüldüğü kandil motifi, günümüze kadar değişik kompozisyon ve biçimlerde sevilerek kullanılmış bir motiftir. Mezarda yatan kişinin kabrini aydınlattığına, onu karanlıklardan yani bilinmeyen tehlike ve felaketlerden koruyacağına inanılır.

12. yüzyıldan itibaren çokça kullanılan "Lale" motifi ise, vahdet-i vücudu yani Allah'ı sembolize etmektedir. Zira Allah ismindeki harfler ile lale kelimesinin yazılışındaki harflerin ebcet hesabına göre sayı değerleri aynıdır. Hilal kelimesi de bu cümledendir. Lale ile gülün bir arada kullanıldığı örnekler de mevcuttur.
"Gül"ün süsleme sanatlarında ve özellikle mezar taşları üzerinde görülmesinin sebebi ilahi güzelliği sembolize etmesi ve Hz. Muhammed'in remzi olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden "verd-i Muhammed!" veya "gül-i Muhammed!" isimleri de verilen gülün kokusunu n, Hz. Muhammed'in kokusu olduğuna inanılır.

Sarıklarda, kavuklarda ve diğer başlıklarda bu motife sıkça rastlanır. Goncai gülün açılmamışı, yani "halvet" halidir. "Yakası dar, teng-dil, yüzünü dürmüş, uykuya varmış" gibi sözlerle de ifade edilen gonca "mahzen-i esrar" diri dudaklarda "hem-raz" dır. Gonca sırrını sakladığı halde gül açılıp saçılarak sırrını aleme faş eylemektedir. Başların tacı olan gül, aynı zamanda cennet çiçeğidir. ibrahim Peygamber'in, ateşe atılınca gül bahçesine düştüğüne inanılır.
"Sümbül" motifi, Halvetıliğin ve Sümbüllüye tarikatının sembolü olarak kullanılmıştır.
"Yasemin çiçeği", Hz. Fatıma'nın sembolüdür.
Mezar taşları üzerinde çok çeşitli çiçeklerin stilize edilerek kullanıldığı görülür. Bunun yanı sıra çiçeklerin natüralist yani tabiattan olduğu gibi alınarak ta kullanıldığına şahit oluruz. "Lale, gül, sümbül, karanfil, yıldız çiçeği, buhur-ı Meryem, şakayık, küpe çiçeği, haseki küpesi, nergis, süsen" ve birçok çiçek taşların üzerinde açmaya devam etmektedir.

16 ve 17. yüzyılda bulaşıcı hastalıktan ölen çocuk sandukalarının üzerleri kumaş desenleriyle kaplıdır ve bel kısımlarına işlenen kemer üzerindeki 'lama" ya da "hançer" hayatlarının kısa kesildiğini anlatır. Hançer motifi, ruh ve bedenin alakasının kesilmesini de ifade etmektedir. Bu motif Orta ve iç Asya' da tasvir edilmiş olup kurban, yemin, itaat, sadakat gibi önemli konuların sembolü olması ve ölünün ruhunu şeytan ve kötü ruhlardan koruduğu na inanılması bu motifin mezar taşları üzerinde tasvirine sebeptir. Taun yani vebadan ölenlerin mezar taşlarına dairevi işaretler hakkedilirdi.

Kadın mezar taşlarında kadının takıları ve özellikle kadını simgeleyen süs motiflerine yani "gerdanlık, küpe, broş, çiçek" gibi motiflere oldukça sık rastlanır. Kadın mezar taşlarında ıs. yüzyıldan sonra Batı tesiri süsleme çok fazla hissedilir ve çok süslü mezar taşları görülür. Gelinlik çağına gelmeden ölen kızların mezar taşlarında kitabenin
üzerinde gelinin boynunu ve hotozunu andıran kabartma ve işlemeler görülür. Taşın boyun kısmına çeyiz sembolü olan "gerdanlık ve küpeler" işlenir. Yüzün olduğu boşluğu da çiçekler doldurur. Uzaktan bakıldığında çiçeklere sarılmış bir kadın heykelini andıran taş, sembolizm açısından bir zirvedir. Yine gelinlik çağında ölen genç kızların mezar taşlarına işlenen "Ters Lale" yahut 'Ağlayan gelin" çiçeği Doğu ve Güney

Doğu Anadolu'da baharda açan, çiçekleri aşağıya bakan bir bitkidir. Ters lale, Hristiyanlar'ca da kutsal bir çiçektir. Hz. isa çarmıha gerildiğinde Hz. Meryem'in döktüğü gözyaşlarıyla yetiştiğine inanılan bu çiçek, Asurlularda her sabah göbeğinden su akıttığı için "Ağlayan lale" adıyla anılmaktaydı.

"Mühr-i Süleyman"motifi; bolluk, bereket ve güç sembolü olarak kullanılır. iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan altıgen yıldız şeklindeki motifin, Süleyman Peygamber'in yüzüğünden mülhem olduğu ve üzerinde ism-i azam'ın yazılı olduğu rivayet edilir. ism-i azam ise, Allah'ın en büyük adıdır. Yahudiler bu motifi meydana getiren üçgenlerdeki her açıya: ibrahim, ishak, Yakub, Musa, Harun ve Davud peygamberi isnat ederler. Yüzüğün üzerindeki üçgenler tılsımı i kabul edilir. Bir inanışa göre, üçgen stilize edilmiş bir gözdür. Bu açıdan ele alınca üçgenleri her yöne bakan gözler olarak ta kabul etmek mümkündür. Halk arasında kullanılan "vakitsiz ölüm" tabiri de anne ve babasından önce vefat eden kişiler için kullanılırdı.

Mezar taşları üzerindeki simge ve semboller muhakkak bu kadarla sınırlı değildir. Bugün bazı insanlarımızın yanlarından geçerken sadece "bakıp geçtikleri" mezar taşlarımız kültür ve medeniyetimizin tapu kayıtlarıdır. Kısaca, mezar taşları herkesin bir gün fani olacağının simge ve sembolleridir.,
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Facebook'ta Paylaş


Alt 03-03-2017, 10:11 PM   #2
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

Kutsal Sayılar ve Geometri

KUTSAL GEOMETRİ


"Kutsal Geometri" kavramı, sanatta ve mimaride olduğu kadar doğada da bulunduğu düşüncesiyle bizi yanıltabilir. Neden bazı öğeler kutsalken diğerleri değildir? Bu sorunun kolay bir cevabı yoktur. Ne var ki, belli geometrik ilişkilerin ve orantıların genellikle dini amaçlı yapılarda kullanıldığı şeklinde bir anlayış ortaya çıkmıştır. Genel gözlemciler için bu orantılar sadece güzeldir.

Sanatsal açıdan, bu müzikle özdeştir. Farklı nota grupları kullanılarak uyumlu ya da uyumsuz melodiler yaratılabilir. Gregoryan ilahileri gibi bazı müzikler bizi ruhsal dünyaya yaklaştırabilir. Diğer müzikler ise bizi doğruca duygularımıza seslenebilir. Gerçekten de, büyük düşünürlerden biri olan Pisagor, müzik, ses, sayı ve biçim arasındaki bağlantıyı göstermiştir.

Dini gelenekte üç temel geometrik şekil temeldir; daire, üçgen ve kare. Bunlar, varoluşumuzun üç seviyesini simgelemektedir; ruh, zihin ve beden. Sayı sistemleri gibi, pergeli de ilk kez kimin kullandığı bilinmez. Muhtemelen bir ip ve iki sopaydı ama bu gelişim fikirler ve biçimler dünyasına sembolik bir araştırmayı başlattı. Bir pergel kullanılarak bütün geometrik şekiller çizilebilir. Bazen "Büyük Geometrici" diye anılan Tanrı, sık sık pergel kullanırken betimlenmiştir.

Geometri, sayı çalışmalarıyla da yakından ilgilidir. Tam sayılar ideal kabul edilir. Doğalarında bir tamlık, bütünlük vardır; oysa kesirli sayılar o sayıların henüz gelişim aşamasında olduklarını göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, bazen yaratım sürecindeki ilah gibi algılanır. Tam sayılar bilinebilir ama pi gibi oranlar sadece tahmin edilebilir ve bu yüzden de bilinmezdir. Bu, her şeye nüfuz eden Tanrı'nın kavranamaz elidir.

Ama sayılar gerek rasyonel (tam sayılar) gerekse irrasyonel (kesirli sayılar) olabilirken, geometri bu ayrımı birleştirir. Bir daire yarıçapında rasyonel tam sayı prensibine uyarken, çevresinde uymayabilir ve irrasyonel kesirli sayı verebilir. Bir kare ve köşegeni de benzer bir durum gösterebilir. Örneğin; kenarları bir birim olan karenin köşegen uzunluğu 2'nin karekökü olabilir. Kök kelimesi (karekök gibi) antik bir kavramdır ve doğadan gelmektedir. Bir bitkinin kökü toprak altında gizlidir ama toprağın üzerinde yetişen şeyi ortaya çıkarır ve hisseder.

Aynı şekilde, sayıların karekökleri gizlidir ama içlerinde gizlidir. Örneğin; 16'nın karekökü 4'dür (4x4= 16). Ama 15'in karekökü irrasyonel bir sayıdır ve kolayca hesaplanamaz. Sayıların kareköklerini bulmak, antik matematikçiler için önemli bir konuydu. Ama bir sayının karekökü sayısal olarak hesaplanamıyorsa, geometrik olarak ortaya çıkarılabilirdi. Böylece geometrinin gücü antik zihinlerde yerleşmeye başladı.

Geometri, insan bilincinin üst düzeylerine bir giriş kapısıydı ve kutsal sanat ve mimaride önemli hale gelmesinin de nedeni budur. Kutsal sanat ve mimaride orantıların kökenine indiğimizde, dini binalarda ve kutsal biçimlerde bulunan gizli geometriyi tanımlayacak en iyi yol olarak kutsal geometri kavramıyla karşılaşırız.


DAİRE, ÜÇGEN VE KARE

Yaratılması en kolay geometrik şekil dairedir. Bütün ihtiyacınız olan bir pergel veya sicim, sırık ve işaretleyicidir. İçice geçmiş iki daire çizmek için pergeli ilk dairenin çevre çizgisi üzerine yerleştirip aynı boyda bir daire daha çizmeniz yeterlidir. Bu vesica tasarımından, en önemli üç "kök" (22, 32, 52) çıkarılabilir.

Dairelerin çevrelerini l olarak alırsak, elimize köşegeni karekök işareti 2 olan bir kare ve köşegeni karekök işareti 5 olan bir dikdörtgen geçer. Çevre çizgilerinin kesiştiği en üst noktadan en alt noktaya kadar olan uzaklık bize bir üçgenin yüksekliğini karekök işareti 3 olarak verir. Dikdörtgen, "altın anlam" orantısını bulmak için de kullanılabilir. Daha sonra da göreceğimiz gibi, vesica ve 2'ye 1 dikdörtgen, antik ölçülerin temelidir.

Üçgen, daire ve kare arasındaki geçiş formu olarak görülmektedir. Zamanla tanrılar ve tanrıçalar arasında bir üçleme, baba, anne ve oğul sembolü haline gelmiştir; Mısır'da olduğu gibi. Bu kavram, birçok dini inanç sisteminde temel olmuş ve Hıristiyanlık'da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak ortaya çıkmıştır. Üçgenin en mükemmel şekli kenar uzunluklarının ve açıların eşit olduğu eşkenar üçgen kabul edilmektedir.

Yaygın biçimde kullanılan diğer bir üçgen de, kendisinden çok daha uzun zaman önce ortaya çıkmasına karşın Pisagor'a ithaf edilmiştir. Kenar uzunlukları tam sayı oranıyla gösterilmektedir; 35. Bu üçgen, dik üçgenin kenar uzunlukları tam sayı olarak ifade edilebilecek en basit şeklini sunmaktadır. Basit sayısal oranlar alındığından, sanat ve heykelde olduğu kadar gözlemcilikte de çok kullanılmıştır. Kefren Piramidi, buna dayanmaktadır.

Daire, üçgen, kare ve dikdörtgen, kutsal mimarinin temeli olmuştur. Geleneksel olarak, belli oranlarla birbirlerine bağlıdırlar. Bu oranlar kozmosun özgün uyumunu göstermeye çalışmaktadır. Böyle bir oranın adı Aristo tarafından "gnomon" olarak belirlenmiştir: "Orijinal şekile eklendiğinde ortaya çıkan şekili orijinaline benzeten şekil." Diğer bir deyişle, her ek adımda orijinal oran korunmaktadır. Bunun bir örneği "altın anlam" oranının sayısal olarak ifadesi olabilir; l, l, 2, 3, 5, 8, 13, 21... gibi. Bu sistemde son sayı, kendisinden önceki iki sayının toplamı olmaktadır. Fibonacci serisi de buna güzel bir örnektir ama başkaları da vardır.

Robert Lawlor, Sacred Geometry (Kutsal Geometri) adlı kitabında, 1:2 oranından çıkan Fibonacci serisine dayanan "gnomon" spiraller örneğini vermektedir. Bu genişleyen şekillere bazen "dönen kareler" de denir; bu, doğal dünyada sık raslanan spirallere benzemektedir.

Farklı oranlardaki gnomonları incelerken, önemli bir şeyi keşfettim. 1:3 oranlı gnomonlardan biri, tam olarak Giza piramitlerine bağlıydı. Bu orandan aynı zamanda Keops'un, Kefren'in ve Menkar'ın da temel oranları çıkabiliyordu. Gelişim, bir çizgi üzerinde üç bitişik karenin çizilmesiyle başlıyordu ve bunlarla 1x3 oranında bir dikdörtgen yaratılıyordu. Sonra gelişimin her aşamasında uzun kenar üzerine dizilmiş her kare çiziliyordu.

İlk kare, 3:4 oranında bir dikdörtgen yaratıyordu. Bunu ikiye katlamak Kefren'in oranını veriyordu; 6:4. 3:4 dikdörtgene iki kare daha ekleyince, Keops Piramidi'nin 7:11 oranı ortaya çıkıyordu. Bir kare daha eklenince Menkar Piramidi'nin 11:18 oranı oluşuyordu. 3'e l'lik bir dikdörtgenle başlayan bu yöntem, piramitlerin taban ve yükseklik oranlarının belli bir matematiksel sistemle yürüdüğünü açığa çıkarmaktadır. Tesadüfi ya da bilinçli olsun, uyumlu bir geometrik seri izlemektedirler.

3:1 oranında bu kadar önemli olan nedir? Belki bu da Mısırlılar'ın Osiris, İsis ve Horus üçlemesini yansıtıyor olabilir. Bundan asla emin olamayız ama bu kalıp, Mısır modeli hakkında değerli bir görüş sunmaktadır.

Bu keşif, aynı zamanda Mısırlılar'ın kare ızgara kalıplarından yola çıkarak tasarımlarını yaptığını gösteren mimari yöntemlerine uymaktadır. Mısır sanatında, ressamların ve heykeltraşların eserlerinde orantıları korumak için öncelikle ızgaralar oluşturduklarını gösteren birçok örnek vardır. Bu ızgaraların basit sayısal oranları, Mısırlılar'ın bütün büyük sanatsal başarılarının temelinde yatmaktadır.

Bu yöntem ayrıca Leonardo da Vinci gibi birçok Rönesans sanatçısı tarafından da kullanılmıştır. Antik Mısır'da, bu yöntem Büyük Piramit'de karşımıza çıkmakta ve piramitleri bir yönden daha Marlborough Downs'daki şekillere bağlamaktadır.



Sayıların Erdemi



"Omnia in numeris sita sunt"
(Latince... "Her şey sayılarda gizlidir")

E-8, F-2, G-1, H-2, I-4, N-4, O-3, R-2, S-2, T-3, U-1, V-2, W - 1, X-1

Kadimlere göre sayıların nicelik (sayısal) değerleri dışında, bir de nitelikleri (kalite) vardır. Adeta nesnel varlıkları vardır ve çeşitli soyut kavramları içeren ideal yönleri vardır. Platon'a göre bizim her gün temasta olduğumuz duyu aleminden başka birde bir idea’lar (mânâ) alemi vardır. İdea’lar aleminde de, duyu aleminde temas ettiğimiz her şeyin bir modeli olduğu farz edilir. Bu modellere arşetipler de denilir. O halde, kaba bir örnekle bir masayı ele alsak idea’lar aleminde bütün masaların ideal bir maketi olan bir masa arşetipi bulunduğu farz edilir. Aynı şey sayılar için de geçerlidir.
Platon'un sayılara verdiği önemi Pythagoras öğretilerine dayanır. Atina'da kurduğu "Akademi"nin girişinde "Bu kapıdan içeri geometri bilmeyen girmesin" asılıydı. Sayılar konusundaki doktrinler sır olarak saklanırdı. Epinomis adlı eserinde bu konuda bazı ip uçları vermişti, "İlk ve en önemli inceleme sayıların kendileri üzerinedir. Somut olanlar değil de, tek ve çift sayıların hepsinin kaynakları ve realite üzerindeki tesirlerinin büyüklüğü üzerinedir. Ondan sonra sıra, o son derece saçma sözcük `geometri' altında toplananlar gelir. Ve o zaman görülür ki, birbirinden farklı sayılar, bulundukları düzeylerde ilişkide bulunurlar. Anlayan için açıkça görülür ki, bunlar beşeri kaynaktan değil, ilahi kaynaktandır. Ondan sonra sıra üç kez çoğaltılmış, üç boyutlu özelliğe sahip şekillere gelir. Sonra da birbirine benzemeyen şeyler, başka bir sanatla birbirine benzetilir. Bu sanata ustadlar Stereometri derler. Her şema ve sayı sistemi, her ahengin terkibi ve gezegen yörüngelerin uyuşmaları doğru bilen için Tek'in ifadesi olarak idrak edilmelidir. Ve dikkatini birlik üzerine çeken için, bu bilgi kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü tefekkür ettiğimiz zaman anlıyoruz ki, bütün şeyleri birleştiren tek bir bağ vardır."

"Evrim hayatın yasasıdır.
Sayı evrenin yasasıdır.
Birlik'te Tanrı'nın yasasıdır."
Pythagoras'a addedilen bir söz


Ustad Pythagoras

Pythagoras (Pitagor) kimdi? Bazı tarihçilere göre ilim, matematik ve felsefenin babasıydı. Arthur Koestler'e göre, Pythagoras büyük bir olasılıkla bilimin gelişmesinde en etkin kişiydi(2). Öğrencileri ve taraftarları ona "ustad" derlerdi. Onun sözlerini iletirken "ustad şöyle der..." diyerek başlarlardı. Onun doğa-üstü güçlere sahip, olağanüstü, hatta yarı-tanrı bir insan olarak görürlerdi.
Pythagoras erken yaşta bilgi edinmek üzere ülkeden ülkeye tam 34 yıl sürecek bir keşif yolculuğuna çıkmıştı. Bu yolculuk onu Mısır'ın gizemli mabetlerine insiye olmaya, Galler ülkesinde Druidler'in sırların öğrenmeye, Mezopotamya'da Keldani astrologlar yanında eğitim görmeye ve rivayetlere göre İran, Orta-Asya ve Hindistan'a kadar ***ürecekti.
M.Ö. 580 senesinde Samos (Sisam) adasına doğan Pythagoras, yurduna döndüğünde, oranın Polykrates adında despotun züllümü altında olduğunu görünce (M. Ö. 529), Güney İtalya'da Croton'a yerleşmişti. Etrafında topladığı müritlerle "Kolej" adını verdiği kardeşlik ve sade yaşama dayanan gizemci bir kömün kurmuştu. Yaydığı öğretiler tüm dünyayı aydınlatacaktı. Aslında, Pythagoras çoğu kez, iddia edildiği gibi, birçok bilimlerin ve felsefenin kaşifi değildi. O gezilerinde kadim bilgeliğin kırıntılarını toplayarak, Batı'nın aydınlanmasını sağlamıştı. Peter Tompkins, bu konuda şöyle yazmıştı, "Mısır hiyeroglif ve Babil ve Sümer çivi yazıları üzerinde son araştırmalar saptamıştır ki, M. Ö. en az 3000 sene önce Orta Doğu'da yüksek seviyede bir bilim mevcuttu ve matematiği icat etmekle itibar edilen Pythagoras, Eratosthenes, Hipparchus ve başka Grekler sadece bilinmeyen ataların geliştirdiği kadim bir bilimin kalan parçalarını toplamışlardı" (3).
Pythagoras, boylu ve iri cüsseli olduğu, ilerleyen yaşına rağmen genç görünüşlü ve çok güçlü olduğu kaydedilmiştir. Vejetaryendi ve müritlerine et yemeğe men ederdi. Bu yüzden Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi onu takip eden birçok filozof da aynı diyeti uyguladılar. Reenkarnasyon veya tekrar-doğuş (tenasüh) olarak bilinen doktrini öğretirdi, ve geçmiş hayatlarından 20'sini hatırladığı söylenir.
Felsefe sözcüğü ilk Pythagoras ortaya atmıştı. Bu sözcüğün aslı "Philosophia" olup iki Grek kelimenin birleşiminden meydana gelmiştir: sevgi anlamına gelen "philo" ve bilgelik anlamına gelen "sophia". Dolayısıyla "bilgelik sevgisi" anlamına gelir". Aynı şekilde matematik sözcüğünü ilk ortaya atan Pythagoras'tır. Ayrıca Matematik sözcüğünü ilk günümüzde anladığımız şekilde kullanan Pythagoras'tı.
Pythagoras müzik notaların arasındaki matematik orantıları inceleyerek müziğe sistem getirmişti. Kopernikus'den (1473-1543) 2000 sene önce Dünyanın yuvarlak olduğunu, döndüğünü ve güneşin güneş sistemin merkezi olduğunu ortaya attığına dair göstergeler var. Ayrıca güneş sistemin görülmeyen merkezi bir ateş etrafında döndüğünü iddia etmişti. Onun öğretilerinin izleyicisi ve onun gibi Samos'lu olan Aristarchus bu astronomik savları kaleme alarak şu anda kayıp olan bir kitap yazmıştı. Pythagoras ayrıca gezegenlerin yörüngelerinde bir matematik ahenk olduğunu ortaya atmıştı. Gezegenler arasında bir matematik orantı olduğu Johann E. Bode (1747-1826) tarafından saptanmıştı ve adına Bode kanunu veya Titus-Bode serisi Pythagoras'dan asırlar sonra verilmişti.
Pythagoras'un bilimsel teorileri gizemci bir sentez oluşturuyordu. Gök mekanizması mükemmel bir ahenkle, her gezegenin bir müzik notasına tekabül etmesiyle kozmik bir senfoni yaratıyordu. Onun, sayıları konusundaki ezoterik öğretileri büyük çapta, onun kurduğu komünün, Croton halkı tarafından yok edilmesi ve taraftarlarının öldürülmesi ile kayıplara karışmıştı.


"Ne mutlu Sırlar öğretisinden
geçmiş kişiye. O kişi, hayatın
kaynağını da bilir, hedefini de."
Pindar



Sayı, Harf ve Sembol

İnisiyeler tarih boyunca gizli bilgileri aktarmak için sembollere, simgelere baş vurmuşlardır. Bu şekilde semboller efsanelere, kutsal metinlere ve menkibelere işlenmiştir. Onların anlamını bilenler, onları deşifre ederek gizli anlamlarına kavuşmuşlardır. Ayrıca, harfleri sayılara ve sayıları harflere çeviren çeşitli şifreler, çeşitli kavramları ifade eden geometrik şekiller, piktogramlar ve ideogramlar geliştirildi. Her nesneye ve canlıya çeşitli mecazi anlamlar verildi.
Tamamen kuramsal olarak gelişen bu ilimi, ameli / pragmatik bilimlerle karıştırılmaması gerekir. Ameli ilimlerin kökeni insanın duyu ortamından kaynaklanıp, belirli bir evrim sürecinde gelişmiştir. Beşeri bir yapıya sahiptirler. Kuramsal bilimler ise, duyu ötesi bir ruh aleminden kaynaklandığı varsayılır. Hatta ruhsal bir aydınlanmada bu sembollerin çözümümü desteksiz olarak gerçekleştiği inanılır (gnosis). Bu konuda tarihte Jacob Boehme gibi nice örnekler var. Platon'a göre, ruhun yeri mana (idea-fikir) alemindedir ve ruh "stereometri" denilen bir sanatla birbirine tekabül eden farklı şeylerin arasındaki bağı görür ve sembollerin dillini çözer.
Pythagoras'ın öğretilerinin tamamı bize intikal etmediği halde, klasik yazarların aktardığı fragmanlar sayesinde doğru veya yanlış bir sentez kurmak mümkündür. Pythagoras, sayıların manevi içeriği olduğu, her şeyin sayılardan türediğini, sayılarla geometri, müzik ve astronomideki ilahi düzen ve ahengin çözülebileceğini öğretiyordu.
Pythagoras ekolünün birden ona kadar sayı isimleri şöyledir: Monad, Duad, Triad, Tetrad, Pentad, Hexad, Heptad, Ogdoad, Ennead ve Dekad. Tek sayılar (1,3,5,7, v.s.) erkek sayıları, çift sayılar (2,4,6,8, v.s.) dişi sayılar olarak addediliyordu. Bu sayıların dışında çift cinsiyetli androjen (hermaphrodit) sayılarda addediliyordu. Bunlar hem erkek, hem de dişi rakamları içerir. Örnek olarak 6, 2 çarpı 3'e eşittir. Bunların dışında daha nice sayı türleri ele alınmıştı.
Pythagoras öğretisinde sayılar noktalarla gösterilirdi. Tek nokta bir, iki nokta iki, üç nokta üçü vs. gösterirdi. En kutsal sayı Dekad olduğu kabul edilirdi ve sembolü simetrik olarak on noktayı içeren Tetraktys idi.


*

* *

* * *

* * * *



TETRAKTYS




"Oluşmamış öz kaynak saf varlıktır.
Onun için, yoktur diyemeyiz. Ama
tecelli etmemiÅ£ demek mümkün. O
her şeyin geldiği öz kaynaktır. Tek
`Gerçek' odur. Yegane cevher odur."
Kozmik Doktrin, Dion Fortune (4)


Sıfır

Sıfır, sayıları içeren bu bölüm açısından, sayı olmamasına rağmen, ilk sırayı alır. Sıfır boşluğu, yokluğu ifade eder. Yokluk her yerdedir, uzayın uçsuz bucaksız derinliklerinde bütün nesnelerin aralarını doldurur, yenide o nesneleri oluşturan taneciklerin aralarını doldurur. Bizim anladığımız şekilde bir yokluğun dışında birde metafizik anlamda yokluk da vardır. O zaman ve mekan sınırlarının dışında saf varlıktır. Bunu idrak etmek gerçekten güçtür, çünkü beyin ekranı bir şeyi görüntülerken belirli nitelik ve nicelik arar, yarattığı suni görüntüyü onlarla inşa eder. Sıfır gibi bir kavramı algılamak için, bu mekanizmanın ters işlemesi gerekir.


Birçok eski kozmolojide evrenin ilk hali yokluk olarak tasarlanır. Grek mitolojisinde bu aynı zamanda düzensizlik anlamına gelen Kaos ile ifade edilir. Hindular'ın en eski kutsal kitabı Rig Veda şöyle yazar, "O zamanda ne varolmayış vardı, ne de varoluş vardı. O zamanda ne mekan vardı, ne de uzay... O zamanda ne ölüm, ne de ölümsüzlük vardı. Gündüzü geceden ayıran herhangi bir işaret yoktu. Sadece kendiliğinden havasız nefes alan O vardı. Onun dışında hiç bir şey yoktu. Başlangıçta karanlık karanlığı gizlerdi" (5).
Söylentiye göre 2500 yıl önce, Lao-Tzu 90 yaşında ölmek üzeriyken Çin sınırlarını geçip Tibet’te doğru yol almıştı, bir sınır nöbetçisi de eser yazmadan ona geçit vermeyeceğini söyler. Bunun üzerine Lao-Tzu, bir iki günde, Taoizm'in temel ve kısacık eserini "Tao Teh King"i yazmıştı. Bu kitap şöyle başlar:
"Sözle açıklanan Tao, gerçek Tao değildir. Sözler O'nu açıklayamaz. Adsız olarak yaratılışın kaynağıdır; bir adla, bütün varlığın Ana'sı olur. Yoklukla, gizini kavrar; varlıkla, yoluna yaklaşırız"(6).
Patanjali 2,000 sene önce Yoga Sutra'larını şöyle başlamıştı, "Yoga düşünce nesnenin (çita) çeşitli şekillere girmesini durdurmaktır" (7). Zen Budizm'de gaye zihinsel fonksiyonların üstünde bir boşluk alanına (şunyata) erişmektir. Bunun gerçekleşmesi, akıl ve mantık çarklarının durması ve şuurun saf haline erişmesiyle olur. O anda, satori denilen, ani ve gelip geçici, içsel bir şimşek çakması gibi bir aydınlanma ve şuurlanma yaşanır.
İbranilerin gizli ilimlerini içeren Kabala'da bütün feleklerin üstünde evrenin en yüksek mertebesinde "negatif varlığın peçeleri" vardır. Bu peçeler üç tanedir: Ayin (boşluk), Ayin Sof (sonsuzluk) ve Ayin Sof Aur (sonsuz ışık). Bu peçeler insan kavrayışını aşmakta olduğundan onları boşluk olarak ifade edilmeleri, gerçeğe uygun en yakın kavram olarak kabul edilir.
İslam'da fenâ, yokluk, yok olma, fenâ hali de Allah içinde eriyip yok olma anlamına gelir. Hz. Mevlana şöyle yazar, "Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu seç...Bir yerde yokluk, noksan var mı, orası, bütün sanatların, hünerlerin aynasıdır" (8). Yine Mevlana'dan:
"Ben de cansız varlıktan öldüm [maden olarak], biten, boy atıp gelişen nebat [bitki] oldum; nebatken öldüm, hayvan şekliyle baş gösterdim.
"Hayvanlıktan öldüm, insan oldum; artık ölüp azalmaktan, noksana düşmekten ne diye korkacakmışım?
"Bir daha hamle edeyim de insanken öleyim; böylece melekler âleminde kol kanat çırpayım.
"Melek olduktan sonra da ırmağa atlamak gerek; `Her şey yok olur gider, ancak O'nun zâtıdır kalan'.
"Bir kere daha melekken kurban olayım da o vehme gelmeyen yok mu, o olayım.
"Yok olurum, yok olurum da erganon [org] gibi, `Gerçekten de biz dönüp ona varanlarız' derim." (9)


"Monad bütün nesnelerin başlangıcıdır."
Pythagoras ekolün bir deyimi


Monad

Monad Tek'in ifadesidir. Zihnimizi Tek üzerine almamız için Sıfırı algılamakta kullandığımız yönteminden farklı ve hatta tamamen ters bir yöntem uygulamamız gerekir. Konsantrasyon, zihni tek bir noktaya toplamak, onun dışında hiçbir şeyi düşünmemek, hiç bir şeyin farkında olmamak anlamına gelir. Monad'ı algılamak için bu yöntem uygulanabilir.
Birlik kavramı, İslam felsefesinde en önemli yeri tutarı. Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der, "İnanlar kardeştir ve `Bilginler bir tek adamdır sanki' sözlerin anlatışı; hele Davut'la Süleyman ve başka peygamberler, selam onlara, birdir; onların birini inkar edersen hiçbir peygambere inancın doğru olmaz; bu da birlik belirtisidir; hani bin evden birini yıktın mı, hepsi yıkılır gider, bir tek duvar bile ayakta kalmaz; çünkü `Onların aralarından hiçbirini ayırt etmeyiz.'... İnanlar sayılıdır ama inanç bir; bedenler sayılıdır ama canlar bir... Hani gökteki bir tek güneşin ışığı da evlerin içlerine vurdu yüz olur ya. Fakat ortadan duvarı kaldırdın mı, hepsinin de ışığı bir olur gider.' (10)
Modern kuramsal fizik'de "büyük patlama" savı, evrenin tek bir noktadan ortaya çıktığını varsayıyor, son zamanlarda, bu görüş "sabit durum" savına karşın ağırlık kazanmaktadır. Nedeni de evrenin sürekli genişlemesi ve uzaya doğru yayılmasıdır. Bu durumda evrenin varoluşu bir yaratma olayına bağlıdır. Tabii, bu yaratmanın akılcı bir kaynaktan gelip gelmediği ayrı bir tartışma konusu olmuştur. Ancak bulgular bunu yanıltmak yerine desteklemektedir.
Ahadiyyet, İslam felsefesinde Allah'ın bir oluşu anlamına gelir. Ahad ayrıca İbranice'de de Bir anlamına gelmektedir. Panteizm her şeyin Tanrı olduğunu kabul eden bir görüştür. İslam'da karşılığı "Vahdet-i Vücut"tür. Her şeyi canlı olarak kabul eden doktrin de Hilozoizm'dir. Ezoterik öğretilerde Kozmos bütün canlıları içeren büyük bir canlıdır. Bazı fizikçiler büyük patlamadan sonra evrenin iyice genişleyip, sonra tekrar küçülerek merkezinde yoğunlaşacağını ve ondan sonra tekrar bir patlama olup yayılacağını, ve bu işleminde sonsuza dek tekrarladığını ve tekrarlayacağı tezini ileri sürerler. Bu görüş Hindular tarafından binlerce sene önce ortaya koyulmuştu. Onlara göre, Evrenin varoluş, yok oluş çarkı Tanrı Brahma'nın nefes alış verişinden başka bir şey değildir.
Ezoterik nümeroloji ve kutsal geometri açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak Monadı doğurmuştur. Kabala'da da oluşmamış sonsuzluk bir noktada yoğunlaşıp, sayısal değeri Bir olan Keter küresini (sefira) oluşturur. Keter'den de bütün diğer sefirot (sefira'nın çoğullu) tecelli ederek, bütün varlık türemiştir. Monad bütün sayıların türediği kaynaktır. O halde, BİRLİK YASASI'nı da Hermetik Yasalarının bünyesine ilave edebiliriz





"Duad, Birlik ve çoğul
arasında bir köprüdür"
Proklus

Duad

Zollar şöyle yazar: "Birinci ilke Gizli Fanustan, Her Şeyin Kaynağından geldiğinden bütün olasılıkları içermektedir. Ancak Tek ve Aynı olduğu için, bütün olasılıklarını tezahür edebilmesi için farklılaşmaya tabi olmalıdır. Böylece Mutlak Birliğini inkar ederek Birlik İkiliğe hareket etmektedir, Böylece Aynılık ve başkalık karşılaşması ile birici ilkedeki olasılıklar ortaya çıkabilir. İkilik veya Duad'ın gelişi ile sayı ve ölçü doğar, zira Platon ve başkalarının da belirttiği gibi bütün sayılar Bir ve İki'nin karşılıklı etkileşimlerinden ortaya çıkar" (11)
Elinize bir dosya kağıdı alarak, onu ikiye katlarsanız ve katlı kenarından bir yarım daire şeklinde keserseniz. Tek bir dosya kağıdı, iki parçaya bölünmüş olur. Bunlardan biri yuvarlak bir kağıt parçası, diğeri ise, ortasında yuvarlak bir delik olan bir dosya kağıdı şeklindedir. Bunlardan biri pozitif, diğerini de negatif olarak düşünebiliriz. Aynı şekilde, bir fotoğrafı negatifinin yanına koyduğunuzda, fotoğrafta aydınlık olan kısımlar negatifte karanlıktır, karanlık kısımlar da aydınlıktır. Eğer elinizdeki fotoğraf renkli ise, göreceğiniz ki, negatifinde bütün renkler zıt renklerine bürünmüştür.
O halde, birçok nesneyi negatif ve pozitif olarak ayırmak da mümkündür. Matematikte, negatif ve pozitif sayıları biliriz. Aynı şekilde, bir çok somut ve soyut kavram ve ilkeler zıt takımlar şeklinde görülür: iyi ve kötü, doğru ve yanlış, erkek ve dişi, sıcak ve soğuk, artı ve eksi, borçlu ve alacaklı vs. gibi. Tabii, bazı ayırımlar izafidir. Örneğin, bizim sağımız, karşımızda duran başkasının solu olabilir; bizim için soğuk olan, kutupta yaşayan biri için sıcak olabilir; bize iyi olan başkası için kötü olabilir. Nitelikler, ancak birbirine kıyasla zıttır ve karşılıklı tezatlı iletişimler kutuplaşma yaratırlar. Bu yasa en bariz şekilde mağnetizm, elektroliz ve yerkürenin magnetik kutuplarında görebiliriz. Kutuplaşmada zıtlık kavramının bir yasa olarak işlediğini görebiliriz, o halde KUTUPLAŞMA YASASI'nı burada kaydedilim.
Kadim Çin Tradisyonunda gelişen Taoizm'de Ta Ki, dişi prensibi içeren Yin ve erkek prensibi içeren Yang'in ahenkli ve dengeli birleşimini görüyoruz. Taocu sıralamada, her zaman dişi Yin önceden gösterilir ve başlangıçta var olan kara denizi simgeler. Yang ise, gök ve aydınlığın sembolüdür. Doğa'da bütün olaylar bu iki ilkeye dayandırılır. Vadiler Yin ise, dağlar Yang'dir. Biri su ise, diğeri ateştir. Biri alıcı ve diğeri vericidir. Bu ayırımlar geleneksel Çin tıbbında önemli bir rol alır ve bazı organlar Yin olup, diğerleri Yang'dir. "Ta ki" şemasındaki karşılıklı beyaz ve siyah noktalar şöyle izah edilir: Bu ilkeler saf değildir, Yin'de biraz Yang vardır ve aynı şekilde Yang'da da biraz Yin vardır. Bu kavram, Jung (Yung okunur) psikolojisinde yer alan anima ve animus'a tekrarlanır. Jung'a göre her erkeğin ve kadının şuur derinliklerinde karşı cinsin bir unsuru vardır ve o unsur sayesinde onda karşı cinsin bir ideal imgesi oluşmaktadır.
Çinlilerin "Değişimler Kitabı", Yi King, dünyanın en eski eserlerden biri olduğu kabul edilir(12). Bu kitapta, Trigram denilen şekillere evrendeki olaylar bağdaştırılır. Trigram üç işaret anlamına gelir, aslında Yi King'de gerektiğinde iki, veya altı işaret de kullanılır. Bu işaretler iki şekildedir: Yin ilkesini içeren kesik çizgi (- -) ve Yang ilkesini içeren tam çizgi (¾ ). İki tek şekilli işaret vardır.
Trigram:
1) ¯¯¯ 2) ¯ ¯ 3) ¯ ¯ 4) ¯¯¯
¯¯¯ ¯ ¯ ¯ ¯ ¯¯¯
¯¯¯ ¯ ¯ ¯¯¯ ¯ ¯


5) ¯ ¯ 6) ¯¯¯ 7) ¯¯¯ 8) ¯ ¯
¯¯¯ ¯ ¯ ¯ ¯ ¯¯¯
¯ ¯ ¯¯¯ ¯ ¯ ¯¯¯

Üç şekilli işaretlerinin (trigram) adeti 8'dir ve Yi King kehanet ve fallında kullanılan 6 şekilli işaretlerin (heksagram) adeti 64'dür. Kuzey Afrikalı Arapların kullandığı remille benzerlik arz eder. Ancak remilde 16 şekil vardır. Afrika kökenli Fa veya İfa kehanetinde 256'lık bir sistem vardır. Bu kehanet sistemlerin hepsi bilgisayarların da kullandığı binar, ikili sisteme dayanıyor. Bilgisayarlarda bütün veriler 0 ve 1'den oluşan birleşimlere dayanır. Bundan dolayı 2'nin katı olan 4, 8, 16, 32, 64, 128 ve 256 gibi değerleri bilgisayarlarda kullanılmaktadır.
Hint Tradisiyonuna bağlı Tantrik sisteminde, temel ikilli Şiva ve Şakti'dir. Şiva erkek ve Şakti evrensel diÅ£i enerjisidir. Hindistan'a sonra gelen ve kendi kültürlerini yerlilere yayan Aryanlar'ın kadim kutsal kitapları Vedaları (Vid, bilmek veya kutsal bilim - Sanskritçe) birlikte getirdiler. Vedaları kaynak alarak gelişen Vedanta ve Sankhaya feslsefesinde temel ikilli Puruşa ve Prakitidir. Puruşa, saf ruh ve Tanrısal benliktir ve şuurluluktur. Tek Tanrı Brahma'yı içerdiği gibi insanın öz şuurunu, Atman'ı da içerir. Özde Brahman ve Atman birdir. Prakiti ise maddi ve seyyal evreni, doğayı meydana getiren öz maddedir (Mulaprakiti). Bu iki unsur ayrı veya tek unsurun değişik tezahüratları olup olmadığı Hint felsefesinde uzun tartışmalara neden olmuştur. İki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Sankhaya felsefesini geliştiren Şankara (686-718), bu iki ayrı görüşü birleştirerek bu tartışmalara son vermişti. Şankara'ya göre temel ikili hem özde birdir, hem de ikilidir ve evrende her şey onların karşılıklı iletişim ve etkileşimlerinden meydana gelmişti. İnsanoğullu, temelde Puruşa'ya, ruhsal kaynağına dönmek ister, ancak Prakiti, doğa'nın bütün çeşitlemeleri ile, bütün cazibelerini önüne sererek onu nesnel aleme çeker. Bunu başarmak için Prakiti'den oluşmuş onun sahte benliği olan Ahamkara'dan yararlanır ve etrafına Maya (illüzyon) denilen hayali ve nefsani bir perde örer. Böylece, Puruşa, Prakiti tarafından hapsolunur ve tekrar tekrar nesnel alemde yeniden doğar (Samsara). (13)
İkili ilkesini, İbranilerde Kral Süleyman'ın mabedinin girişindeki İkin ve Boz adındaki çift sütunlarda görmekteyiz. Bunlar sembolik olarak Framasonlar tarafından kullanılmaktadır. Aslında, mabedlerin girişlerinde veya mahrem yerlerinde sembolik iki sütunun olması, birçok kadim mister kültlerinde görülmektedir. Ayrıca temel ikiliyi mecazi ve sembolik olarak birçok din, efsane ve inancının içine işlendiğini görebiliriz.
Geometri açısından, Monad'ı teki bir nokta olarak ele alırsak, Duad iki noktadan meydana gelir. İki noktanın arasındaki en kısa yol, düz bir çizgidir. Ortada sabit bir birinci noktanın etrafında bir ikinci noktanın eş mesafede döndüğünü kabul edersek, o zaman birinci noktanın etrafında bir daire çizilmiş olur. Ortaya çıkan şekil, ortası noktalı bir dairedir. Okült açıdan bu hem güneşin sembolüdür, hem de deruni anlamı olan bir semboldür.
Astronomi'de yörüngeler iki karşıt gücün birleşimi olan vektörlerden meydana gelir. Yörüngedeki cisim, ortadaki cisimin yer çekimi ve bir dereceye kadar kendi yer çekimi ile merkezgel bir çekim ile sabit merkeze itilir. İkinci güç ise, dönen cismin merkezden uzaklaşma hareketidir. Eğer, birinci güç fazla olursa, o zaman yörüngedeki cisim sabit cisme düşer. Örneğin, bu da dünyamızın güneşe düşmesi, yanarak buharlaşması sonucunu doğurur. Eğer ikinci güç fazla olursa, o zaman yörüngedeki cisim sabit cisimden hızla uzaklaşır. Bu da dunyamızın fezaya fırlaması, karanlığa gömülüp donması sonucunu doğurur. O halde, güneş sistemindeki gezegenlerin sabit hareketleri mükemmel olarak kurulmuş bir dengenin eseridir.
Hint felsefesinde ortası noktalı dairenin merkezi Kendrum (çekirdek) denilir ve ilahi ilkeyi simgeler. Çemberi oluşturan çizgi ise insandır. Onu ortaya çeken güç merkezgel güçe Vidya Maya (bilgi gücü) denilir. Onu dışarıya iten merkezkaç güce Avidya Maya (cehalet gücü) denilir. (14)


"Proklus der ki, "Birinci Monad ebedi ve ezeli Tanrı,
ikincisi sonsuzluk ve üçüncüsü evrenin planı veya modelidir'...
Görünür evrende her şey bu Triad'dan tecelli etmiştir."
H.P. Blavatsky
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:11 PM   #3
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

TRİAD

Geometrik açıdan Monad tek, Duad çift ve Triad üç noktadan meydana geldiğine göre, Triad'daki üç noktayı birleştirdimizde bir üçgen ortaya çıkar. Kadimlere göre üçgen bütün geometrik şekilleri doğurur.
Zollar şöyle yazar: "Bütün şeylerin başlangıcı Birliktir. Birden bütün şeyler sayıya göre ortaya çıkar. Birlik bütün çokluğu içerir. Birlik olmadan İkilik olamaz. Oysa İkilik Birlik ve onun aynılığının inkarı ile doğar. Ancak ortaya çıkan gerilim süremez ve üçlük ortaya çıkar. Bu da daireyi tamamlar, zıtlıklar barışır ve birlik veya bütünlük yeniden tesis edilir."(11) Çünkü üçlükle çizgi üçgene dönüşür, çizgi üzerinde üçüncü nokta tekrar birinci noktaya bir çizgi gererek Bir'e dönüşü sağlar.
Biri pozitif ve diğeri negatif iki zıt güç bir araya geldiğinde, üçüncü, birleşik nötr bir güç oluşur. Bu güç, kadimlere göre dişi ve erkek güçlerin doğurduğu bir çocuktur. İki gücün özelliklerine sahip olduğu için hem dişi, hem de erkek özelliklere sahip bir androjen olarak da simgelenir. Mitolojide, Hermes ve Afrodit'in aşklarından doğan çocuk çift cinsiyetli Hermafrodit idi. Bu da, mecazi olarak bir yasayı betimler. Onu aseksüel, dengeleyici bir unsur olarak değerlendirmek gerekir.



Çağdaş bilim ve felsefede üçlü ilkeyi, tez, antitez ve sentez olarak görürüz. Herhangi bir varsayımı kanıtlamadan önce onun aksini kanıtlayacak verileri de dikkatte almak gerekir, yoksa aldığımız netice tek yanlı olur. Sonuçta meydana gelen sentez her zaman tek yanlı bir tez veya antitezden üstündür.
Phythagoras teoremine göre, bir dik üçgenin dik kenar uzunluklarının kareleri toplandığında, hipotenüsün uzunluğunun karesi ortaya çıkar.



PHYTHAGORAS TEOREMİ : a² + b² = c²
Sembolik olarak bu teorem iki zıt unsurunun karşılıklı iletişimlerinin oluşturduğu üçüncü unsuru açıklar. Örneğin, kıyas yolu ile a'yı bir ana, ve b'yi bir baba olarak kabul edersek, c onların çocuğudur (harfleri ne kadar da uyuştu). Biyolojik açıdan çocuk hem annenin hem babanın genetik yapılarının bir sentezidir. Manevi açıdan ise, ikisinin etkisi ile şahsiyetini oluşturur.
Hint felsefesinde, Trimurti üç yüzlü Tanrı anlamına gelir. Bunlar yaratıcı Brahma, koruyucu Vişnu ve yok edici Şiva'dır. Hepsi aslında tek bir tanrının, Nirguna Brahma veya Parabrahma'nın tezahüratlarıdır. Brahma olarak evreni ve insanı yaratır, Vişnu olarak hükmeder ve zamanı gelince Şiva olarak evreni yok eder. Hindu'ların "Aum" mantrasında "A" Brahma'yı, "U" Vişnu'yu ve "M" Şiva'yı simgeler. Bu mantranın bütün seslerin anası olduğu, evrenin ondan tecelli ettiği inanılır. Eski Mısırlılar'ın "Amon", İbraniler'in "Amen", Müslümanlar'ın "Amin" sözcükleri Aum mantrasının karşılıkları olduğu inanılır.
Geçmiş, gelecek ve şimdideki zaman bir üçlü oluşturur. Bunlar nesnel alemde tamamen ayrıdır, ama birbirine iç içe bağlıdırlar. Şimdeki zaman, geçmişin bir neticesidir, gelecek bu anın fiilleri ile şekillenecektir. Bu üç zaman birimi ancak ilahi bir planda birleşirler. Orada zaman ve mekanın bir olduğu bir sonsuzluk boyutu olduğundan, zaman yoktur da denilebilir.
Nichomachus'a göre Triad Satürn'ün, Zühal'in sembolüdür. Çünkü Satürn Grekçe'de "Kronos" dur ve zamanı simgeler (kronometre'nin kökü). Zamanın üçlü mahiyetini de yukarda anlatıldı. Kabalalistik Hayat Ağacının üçüncü Sefira'sının (Binah) gezegeni Şabatay'dır, o da Satürn anlamına gelir. Antik kozmolojinin 9 felekli göğü yukarıdan aşağı sayıldığında üçüncü feleği Satürn hükmeder.
Hint felsefesinde ayrıca tabiat güçleri, başka bir deyişle Prakiti'nin unsurları üç tanedir ve bunlar bütün nesnel olaylarda görülmektedir. Triguna olarak adlandırılan bu güçlerin birincisi Tejas Gunadır. Tejas Guna hareketli ve aktiftir, ateş prensibini içerir. Tamas Guna ise statik, hareketsiz ve pasiftir. Üçüncü prensip ise aydınlık ve dengeyi simgeleyen Satva Guna'dır.
Mistisizmde ilahi üçlü ilahi aşk, ilahi kudret ve ilahi hikmettir. İlahi aşk pasif unsurdur, karşılık beklemeden Tanrıya, insana ve doğaya karşı duyulan kayıtsız şartsız sevgidir. İlahi kudret aktif unsurdur ve şuurun değişiklik yaratma gücüne (maji) dayanır. İlahi Hikmet dengeleyici nötre unsurdur ve gücün sevgiyle kullanılmasına dayanır. Altın Şafak cemiyetinin inisiyason ritüellerinden şöyle bir söz geçer, "sevgisiz güç gaddarlığa yol açar. Güçsüz sevgi ise zaafa".
Aristoteles'e göre Triad bütünü temsil eder, çünkü bir başı ortası ve bir de sonu vardır. Taoizm'in kurucusu Lao-Tzu'ya göre, "Bir ikiyi meydana getirir, iki üçü meydana getirir ve üç bütün şeyleri meydana getirir."

"Tetrad matematik
disiplinin evrenselliğini
meydana getiren sebeptir."
Nicomachus


TETRAD

Tetrad'ın geometrik tanımı dört noktanın meydana getirdiği dörtgendir. Eşkenar dikdörtgen veya kare adaletin ve sabitliğin simgesidir. Dolayısıyla, Jüpiter veya Müşteri gezegenin sembolüdür ve Kabala'da dördüncü sefira Jüpiter'e tekabül etmektedir. Ayrıca, dört istikamet, dolayısıyla arzın ve toprak elemanının sembolüdür.
Kutsal geometrinin sırlarına ayrılmış bu sayfalarda, bilmeliyiz ki Tetrad birçok Kozmik Yasayı açıklamaya yarayan evrensel bir semboldür. Tetrad'in içinde Monad, Duad ve Triad'ı bulunur ve bu adı geçen rakamlara nazaran daha geniş tanımlı ve kapsamlı bir semboldür. Eliphas Levi'ye göre: "Doğa'da dengeyi oluşturan iki güc vardır ve bu üç unsur tek bir yasayı içerir. Dolayısıyla burada birlik içinde pekiştirilmiş triad'ı görürüz ve birlik kavramını triad'a ekleyerek Tetrad'a varırız, ilk kare sayısı, mükemmel rakam ve bütün formların ilkesi."
En yüksek rakam elbette Tek'in ifadesi olan Monad'dır. Monad'dan sonra rakamların kozmik açıdan değerleri kademe kademe düşmektedir, herbiri bir öncekinden daha karmaşık olmaktadır. Sayı büyüdükçe içerdiği kanun sayısı artmakta ve orijinal Monad'ın saflığı ve sadeliğinden uzaklaşılmaktadır. Daha ileride bu soyut kavramlara açılık getireceğiz.
Tetrad ilk birleşik sayıdır (2x2). O halde Duad ile yakın bir irtibatı vardır. Triad yaratmaya, dışa fışkırmaya eğilimlidir. Kadimlerin uğraştığı geometrik problemlerden biri de daireyi matemetiksel yöntemlerle kareye çevirmek, ve tersi. Tetrad'ın içe dönük mahiyetini şöyle açıklarız, Tetrad, Triad ve Monad'ı içerir. Bu monad ilk prensiptir ve Triad onun tecelli olan üç ana prensibi içerir. Formül olarak bunu şöyle belirebiliriz: Öz = artı + eksi + nötr, beyaz = kırmızı + mavi + sarı (ana renkler).
Aşağıdaki dörtlü semboller Triad Yasalarını tasvir eder. Ayrıca on noktanın birleşimi olan Tetraraktys'i unutmamak gerekir. İçinde nokta olan üçgen, daha gelişmiş bir sembol olarak üçgen içinde gözdür. Bu sembol Ra, veya Horus'un gözü olarak Mısır'da kullanılırdı, daha da sonra Framasonlar tarafından kullanıldı. Monadı çevreleyen üç ana prensibi gösterir. Üçgen tarafında daire üç prensibin tecelli etmiş hali ile Monadın içinde bulunduğunu gösterir. Aynı ana renkler, kırmızı, mavi ve sarının beyaz rengin içinde bulunması gibi. Haç Hıristiyanlıktan eski bir semboldür, dört element, dört istikamet ve Tek prensibin üç ayrı prensip halinde tecelli edilişini gösterir. Svastika veya gamalı haç, dört prensiple birlikte girdap (vorteks) Yasasını tasvir eder. Yukarıdaki gamalı haç saate yelkovandır ve güneşin hareket yönüne uygundur. Nazilerin İkinci Dünya Şavaşında kullandıkları svastika ise ters istikametliydi (vinderşin). Bazı okült yorumcular Almanların harbi bu yüzden kaybettiklerini iddia ederler, çünkü svastika bir güneş sembolüdür ve güneş istikametinde (diurel) çağrışımlar pozitif enerjiyi, aksi istikamette çağrışımlar negatif enerjiyle rabıta kurar. Ay'ın istikameti güneşe göre ters olduğu için onun tasviri farklıdır.
Hermetik öğretilerde dört unsura tabi bir çok kavram bulunmaktadır. Bunlardan dört elementle ilgili olanları daha ilerde ayrı bir yazıda inceleyeceğiz. Dört canlılar alemi ile ilgili doktrin ise şöyle, dört canlılar alemi dört elementin (hava ateş, su ve toprak) çocuklarıdır. Bunlar madenler alemi, bitkiler alemi, hayvanlar alemi ve insanlar alemidir. İlk bakışta madenlerin de canlılar kategorisine alınması radikal bir görüş olarak değerlendirmek mümkün. Ancak, ezoterik hylozoizm doktrinindeher şeyin canı vardır. Madde alemindeki en gelişmiş canlar binlerce sene zarfında çeşitli geometrik şekiller alan kristaller ve kıymetli taşlar olarak görülür. Simya da altın başta ve gümüş ikinci olarak çeşitli elementlerin diğerlerine nazaran daha yüksek bir titreşim içerdiği görüşü savunulur.
Ezoterizmde en küçük organizma atomdur. Atomun önemli parçaları negatif yüklü elektron, pozitif yüklü proton ve nötr yüklü nötrondur. Onların karşılıklı iletişimleri ve dördüncü unsur olan enerji bir bütün meydana getirir. Hücrede aynı şekilde dörtlü bir bölme görebiliriz, negatif unsur bedensel kütlesini meydana getiren protoplazmadır, aktif unsuru bütün hücre işlemlerini meydana getiren mitokondriyalardır, nötr unsuru DNA ve RNA moleküllerini içeren hücre çekirdeğidir ve dördüncü unsur hayat enerjisidir.
İnsanların dört unsuru çağlar boyunca bilinmekteydi. Bhagavad Gita'da insan bir atlı arabaya benzetilirdi. Bedeni araba, atlar hisler ve ihtirasları, araba sürücüsü akıl ve arbanın yolcusu onun asıl sahibi. Bu örnek Sufi menkibelerinde ve Gurdjieff öğretisinde bulunmaktadır. Arabanın gayesine ulaşması için dört unsurun ahenkli çalışması gerekir. Eğer araba fazla ağırsa hareket edemez, atlar iyi terbiye edilmemiş ise veya arabacı acemi ise araba atın istediği istikamete gider, bazan yolcuyu felakete sürükler. Akılı temsil eden araba sürücüsü atlara hakim ise yolculuk daha emin ellerdedir, ancak bazan araba sürücü araba sahibinin sesini duymaz ve arabayı kendi bildiği gibi sürer (Gurdjieff). Bu durumda araba gayesine ulaşmaz. Çünkü araba sahibi insanın asıl benliğidir.
Psikolog Carl Gustav Jung, Freud'un talebesi ve onun varisi olarak görülürdü. Ancak Jung, psikiyatri ilminin kurucusu Freud ile birçok konuda hemfikir değildi. Jung, Yoga çalıştı ve hastaların astrolojik horoskoplarını çıkartarak terapiden önce incelerdi. Simya ve diğer okült bilimlerin yorumlarıyla ilgili cilt cilt eserler yazmıştı. Geliştirdiği psikolojik kavramlar ile okült ilimler ve çağdaş ilimler arasında köprü kurmuştu. Jung'a göre insan psişiği dört unsurdan meydana gelmektedir, bunlar duyu, duygu, akıl ve sezgidir. Aslında Sankhya felsefesine göre birinci unsur bedensel işlevlerin sadece pasif unsurlarıdır ve ayrıca aktif unsurları olan bedensel faaliyetleri de ele almak gerekmektedir. Yine de Jung'un tasnifi kadim görüşe uygundur. İnsandaki dört unsuru, ilerde başka bir cilt altında ele alacağız.
Ayrıca, Jung'a göre insanda dört temel dürtü vardır, bunlar sırası ile yaşama dürtüsü, cinsel dürtü, sosyal dürtü ve dini dürtüdür. Bunların ilk üçünü Freud ortaya koymuştu, ancak sonuncusu Jung'un ilavesidir. Bu dürtüleri şöyle tanımlamak mümkün: Yaşam dürtüsü en ilkel dürtüdür ve organizmaların yaşamlarını tehdit eden bir durum olduğunda nefsi koruma olarak bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Yaşam mücadelesini yürütmek, korku ve açlığı gidermek onun en belirgin özellikleridir. En saf hali ile bu dürtü tamamen bireysel olup ego ön plandadır. Cinsel dürtüsünün faaliyette geçmesi için, yaşam dürtüsünün uyarlanmamış durumunda olması gerekir. Cinsel dürtüsü bir varlığın bireysellikten çift hüviyetli bir varlığa ve daha geniş kolektif alanlara geçişini temin eder. Çünkü kişi diğer bir egoyu keşfeder ve onunla bütünleşmek ister. Sosyal dürtü ise tamamen cinsiyet üstü ve henüz yeni oluşmakta olan kolektif ve komünal bir dürtüdür. Komünizm ve Faşizm onun saptırılmış şekillerini ifade etmektedirler, ancak her ikisinde doğru unsurlar vardır. Dini dürtü ise, ki ona kozmik dürtü demek daha doğru olur, insanlarda yeni oluşmaktadır ve kozmos ile birlik duygusndan yola çıkarak, bütün diğer dürtüleri mükemmel bir ahenk içerisinde kapsar. Okült zihniyetinin menşei işte budur. Kozmik şuurun uyanması da evrenle bütünleşme isteğini doğurur.

Kadim felsefede üç ilahi unsur bulunur: İlahi Aşk, İlahi Hikmet ve İlahi Kudret (veya Tanrısal Sevi, Tanrısal Bilgelik ve Tanrısal Güç). Bir de arkalarında bir dördüncü unsur vardır ki, o da saf şuurluluktur. Bu üç ilahi unsur, üç ayrı yolla ayrılır: mistisizm veya aşk yolu, Felsefe veya bilgelik yolu, ve Maji veya güç yolu.
Bilgelik, sevgi ve güç unsurlarını dengeler. Aslında bilgelik gücün sevgi ile kullanılmasıdır. Bunların arasında en tehlike olanı sevgisiz, bilinçsiz güçtür, ancak dengesiz bir sevgi de zafa ve eksikliklere yol açmaktadır.
Ayrıca, dörtlü ilke Tetragamatonu, adının boş yere söylenmesi yasak olan dört harflı tanrı adı YHWH'i simgeler. Cennet bahçesindeki dört nehiri ve doğu, güney, batı ve kuzey olarak dört istikameti ve onları idare eden dört başmeleği, sırasıyla İsrafil, Mikail, Gebrail ve Azrail (Kabala'da Uriel) ve dört elemanı, sırasıyla hava, ateş, su ve toprağı ifade eder.



"Mikrokozmosun sembolü olarak Pentagram,
PENTAD insan tarafından elemental varlıları
hükmetme ve onların kötüllük
yapmalarını engellemede kullanılır."
Eliphas Levi

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

PENTAD

Pentad, biri dişi olan Duad, ve biri de erkek olan Triad'ın birleşiminden meydana gelen bir sayıdır. Çeşitli geometrik şekillerde ifade edilir. Beş noktanın kesişmeden birleşimi bir pentagonu meydana geitirir. Pentagon ise, beş uçlu bir yıldızın uç noktalarını çizgilerle birleştirdiğinde ortaya çıkar. Beş köşeli yıldıza pentakl veya pentagram denilir. Beş "A" harfin birleşiminden geldiği için "beş a" anlamına gelen pentalfa da denir. Beş köşeli yıldız en yaygın ve benimsenmiş tanımı "beş harf" anlamına gelen pentagram'dir. Bir pentagram üç üçgeni içerir. Piramid de, beş kenarlı olduğundan Pentad'a tabidir.
Eski Mısır'da takvim 360 gün olarak sayıldığı için, fazladan olan beş gün kutsal bayram günleri olarak tutuluyordu (ayrıca 360 beşle bölündüğünde kutsal metinlere göre insan yaşı olan 72 sayısı çıkar). "Kutsal" Tetraktys'in sayısı on olduğuna göre, onun yarısı olarak beş rakamı Phythagoras okulunda özel bir yeri vardı. Makrokozmosun rakamı on ise, insan olan mikrokozmosun rakamı beş olmalıydı. Çünkü mikrokozmosun altında da daha ufak kozmoslar da vardır ve insan bu küçük kozmoslar ve evren arasında bir köprü kurmaktadır ve orta yeri tutmaktadır. O halde, beş insanın sayısıdır. İnsan kollarını ve bacaklarını açtığı zaman, başı ile birlikte beş köşeli bir yıldızı benzemektedir. Gerek elinde, gerekse de ayaklarında beşer parmağı vardır. Ayrıca insanda görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma olmak üzere beş duyusu vardır. Hindular, duyulara bağlı olarak, bedensel işlevlerin de beş aktif unsuru içerdiğini inanırlar.
Blavatsky'e göre insanın beşe tabi olması, onun şu anda beşinci kök ırkına tabi olmasından kaynaklanıyor. Ona göre yakında ortaya çıkacak altıncı kök ırkında insanlar daha farklı titreşimlere tabi olacaktır. O zaman bilinen beş duyu yanında altıncı duyu, ESP veya duyu-üstü algılama günlük hayatın bir parçası olacakmış.
Tarih boyunca beş kenarlı yıldız veya pentagram, korunmak için kullanılmıştır. Eski Mısır, Mezopotamya ve Yunanistan'da bu maksatla kullanıldığı bilinmektedir. Bu sembolün şer güçleri geri püskürttüğü, insanı her türlü kötü büyüden koruduğu tarih boyunca inanılırdı. Efsaneye göre Kral Süleyman'ın bir pentagram mühürünü içeren yüzüğü vardı, onun sayesinde cinleri, elemental varlıkları hükmediyormuş. Eliphas Levi'e göre "Dört elemanın fiziksel özü olan Astral Işığın üzerinde irade gücünün hakimiyeti Maji'de pentagram ile temsil edilir...Pentagram zihnin elemanlar üzerindeki hakimiyetini belirtir. Hava elemenalları, ateş cinleri, su perileri ve toprak elementallar bu işaretle bağlanırlar... bu simge evokasyonda (çağrı) bilinçli bir şekilde kullanıldığında, elemental varlıklar ona tabi olurlar."
Diodurus'a göre pentad, "dört elemanın esirle birleşmesidir". Bu açıdan pentagramın okült anlamı beşinci eleman olan esirin (Hintçe'si Akaşa) diğer dört eleman üzerine hükmetmesidir. Esir veya Akaşa diğer elemanların tecelli ettiği kaynaktır. Doğa ruhları veya cinlere, elemental varlık denmesi onların dört elemandan meydana gelişlerinden kaynaklanır. Bu dört eleman dışında bir de üstün beşinci unsur sadece insanda vardır. O halde, o elemental varlıkları hükmetmeye yarar. İşte pentagramın elemental varlıklara karşı bir silah, kalkan veya hakimiyet işareti olarak kullanılmasının nedeni budur. Bu tip koruma tedbirlerinde pentagram çizerken onum irade ve inançla şarj edilmesi de şarttır. Maksat olumlu düşünce ile donatılmış bir düşünce formu yaratmaktır. Bu açıdan ruhsal bir disiplinle eğitilmiş bir kişi hiç şekil çizmeden sırf yaratıcı imgeleme ile arındırıcı bir pentagram etkisi gönderebilir.
Psişik korunma bazı insanlara safsata gibi gelebilir. Ancak, yaşadığımız ortamda sadece hava, kara ve su kirlenmiyor, içinde yaşadığımız psişik atmosfer de negatif düşünceler ve ihtiraslarla sürekli kirlenmektedir. Ruhsal bir disipline giren birisi, bu negatif etkilere karşı başkasına nazaran daha hassas ve açıktır. Çünkü onun psişik merkezleri açılmaktadır.
Korunma için kullanılan pentagram modern majisyenler tarafından genellikle imgeleme ile parmak veya bir kama ile havada çizilir. Pentagramın tek kenarının yukarı bakması önemlidir. Aşağı bakan pentagram genellikle karanlık bir sembol olarak görülür ve şer varlıkları çağırmakta kullanılır. Sembolik olarak bazen iki boynuzu ve kulağı ile bir keçi kafası olarak gösterilir.
Beş sayısını kendisiyle çarptığımıza her zaman geri döner (son hanesi): 5 x 5 = 25, 5 x 5 x 5 = 125, 5 x 5 x 5 x 5 = 625.

"Nesnelerin şekli, ruha uyan tek rakam,
evrenin parçalarının birleşimi, ruhun
ve ahengin yaratıcısı."
Nicomachus (3)

HEKSAD

Heksad'ın geometrik ifadesi heksagram, biri yukarı, biri de aşağı bakan iki üçgenden meydana gelir. Heksagram Milat'tan sekizyüz yıl önce Mogan David olarak Hz. Davut'un kalkanında kullanılmıştır. Hz. Davut'un fatihlerinden sonra oğlu Hz. Süleyman altında o zamanki İsrail devleti, tarihinin en parlak, en çilesiz dönemini yaşadı. Dolayısıyla, ilerki yıllarda İsrail devletin bir amblemi olarak alındı. Ancak, bundan da önce evrensel bir sembol olarak çeşitli kültürlerde yer almaktaydı. Her şeyden önce doğada sık sık görülen bir şekildir, örnek olarak kar tanecikleri heksagram şeklindedir. Bal petekleri ise heksagon şeklindedir. Heksagon heksagramın kenarlarını birleştirdiğimiz zaman ortaya çıkar.
Bir cinsel sembol olarak, eski tradisyonlarda yukarı bakan üçgen erkeklik prensibini temsil eder, aşağıya bakan üçgen ise, dişilik prensibini içerir. Bu yaklaşım da cinsel uzuvların görünüm ve işlevlerine dayanır. Hint Trantrik sisteminde bu ikilem, lingham ve yoni'dir, Grek tradisyonunda ise phallus ve kteis'dir. O halde, bu iki sembol iki zıt gücün ahenkli birleşimini gösterir. Bu da, cinsel birleşme dışında, ayrıca farklı zıt unsurların birleşimi için de geçerlidir. Dolayısıyla Uzak doğu'daki Taoist ying ve yang sembolü ile eş anlamlıdır. Simyada yukarı bakan üçgen ateşin sembolüdür, aşağıya bakan üçgen suyun semboldür. Çünkü ateş yukarıya uçar, su ise, yer çekimine tabi olarak aşağı akar. Ateş ve su heksagramında yukarıya bakan üçgen kırmızı ve aşağa bakan üçgen mavidir. İki unsurun birleşmesinden meydana gelen heksagram de hava elemanını temsil eder. Hint Tantrik sistemimde de, bu semboller aynıdır. Ancak, su için ayrıca aydınlık kısmı aşağıda olan hilal da kullanılır.
Heksagram altı rakamının simgesidir. Eski çağlarda altı sayısı zaman ve mekanın birimi olarak kabul edilirdi. Çünkü hem zamanın hem de mekanın devresel oldukları ve daire oluşturdukları inanılırdı ve bir daireyi bir pergele çizildiğinde, pergelin açısını bozmadan daire cizildiğinde daireyi tam altıya böler. Bu yüzden bu zaman ve mekan birimleri altı ile bölünür, 12 ay, 24 saat, 60 dakika, 60 saniye gibi, veya bir dairenin 360 dereceye bölünmesi gibi. Bu yüzden Tevrat ve Kuran'da dünyanın altı günde yaratıldığı yazılır. Yedi de sonsuzluğu ifade eder.
Özellikle Mecusilikte görülen, evreni iki zıt gücün, hayır ve şerin boğuşması olarak betimleyen inançlarda aşağı bakan üçgen Şeytani ve karanlıktır, yukarıya bakan üçgen ise Tanrısal ve aydındır. Başka bir yoruma göre, yukarı bakan üçgen insanoğlunun yükseliş ve tekamüllünü ve aşağa bakan üçgen ona inen rahmeti simgeliyor. Bu açıdan heksagram Yaradılış ve Tekamül Yasalarını simgeler ve bu iki yasa arasındaki ilişkiyi gösterir. O halde, heksagram genelde insani ve ilahi olanın kesişmesinin sembolüdür. Burada kilit sözcük "Denge"dir. Eğer pentagram insanın simgesi ise, heksagram onun yasaya, çevreye uyumudur. Pentagram bireysel, heksagram kitleseldir. Eliphas Levi'ye göre "Yedi nasıl mecazi olarak sonsuzluğun rakamı ise, altı da haftanın (içi) gün sayısıdır, o sınırlı maddi ortamda dengeyi temsil eder, üçün üç ile dengelenmesi, başka dir deyişle ruhun madde ile mücadelesi"(4).
Kabala'da altı güneşin değeridir. Güneşin ortasında olduğu bir heksagon'da da etrafında altı gezegen heksagonun her bir kenarında gözükür (Kadimler, güneş ve ay ile birlikte yedi kutsal gezegen tanırlardı. Bu gezegenler evrende mevcut yedi ilahi ilkenin maddi tezahüratlarıdır).
Tevrat ve Kuran'a göre Tanrı dünyayı altı günde yaratmıştır. O halde, altı nesnel alemin rakamıdır ve evren altı prensibi üzerine kurulmuştur. Grek ebcedinde Kozmosun rakam değeri 600'dür. Sümerler ve diğer kadim uygarlıklar bütün zaman-mekan hesapları seksajisimal birimi olan 60'a dayanan sistem üzerinde kurmuşlardır. Çünkü zaman ve mekan dairevidir, siklüslere tabidir, ve altı dairenin rakamıdır. Heksagon kübik bir dairedir, ve bir pergelle çizilen dairenin çevresi aynı pergel açısı ile altı eşit bölüme ayrılır. Ayrıca daire 360 derecedir (6x60). Siklüslerin seksajisimal özellikleri üzerinde ileride, siklüs bölümünde geniş açıklama yapılacaktır.
Tevrata göre Tanrı yedinci günde yarattığı dünyadan çekilmiştir. Burada Heksad ile Heptad arasındaki ince ayrılım belirleniyor. Altı tecelli olmuş ve siklüslere tabi maddi alemi simgeliyorsa, yedinci prensip tecelli olmamış ve altıgen evrenin üstünde yer alır. İnsan bedeni yedi parçalı olduğuna göre, altı başsız bir gövde olup, İlahi prensipten yoksun, zaman ve mekan çarkında, yani maddeye tutsak bir varlığı, dünyevi insanı gösterir.
İncil'in son kitabı Yuhannanın Vahyisi, baştan sonuna kadar rakamlar ve sembollerle donatılmış bir kehanet kitabıdır. Vahiy'de 666 canavarın rakamı ve ayrı yeten insanın rakamı olduğu yazılır. İncil'in yazıldığı Grekçe aslında canavar Therion'du. Bu kelimenin tem tercümesi olmamakla birlikte, vahşi hayvan, insan kılığında hayvan veya nefsani insan anlamına gelir. O halde, Vahi'nin kehanetlerindeki canavar veya Deccal, tek bir şahıs yerine çağdaş dünyadaki materyalist insanın gelişi olarak tefsir etmek de mümkündür ve altı rakamı hem evrenin ölçü birimi hem de insandaki ilahi kıvılcımı tutsak eden nesnel alemin simgesi olarak idrak etmek mümkündür. Altı, ayrıca güneş sisteminin merkezi olan güneşin Kabalistik rakamıdır.
"Hayat Çarkı" Tibetli Tantrik Budizmi'nde önemli bir semboldür. Uzak doğu felsefesinde doğumdan ölüme dek uzanan insan hayatı daha büyük bir hayat devresinin bir zereciğidir. Reenkarnasyon ve Karma Yasası ile sadece ruhların yaşamlarında elde ettikleri dersler kalıcıdır. Ölüm sonrası alemlere bir rehber olarak yazılan Tibetlilerin ölüler kitabı "Bardo Tödol"da anlatılan Hayat Çarkı altı parmaklıdır ve içi de altı alemi barındırır. Bunların hepsi, orta yeri işgal eden insan aleminden, en alttaki cehennem ve en üstteki cennet alemleri de Samsara'ya, ego-ilüzyon'a tabidir. Samsara alemlerinden tek kurtuluş da, arzu ve hırsları yok eden, nefslerine hakim Bodişatvalar'ın yoludur. Sadece bu yolla sonsuz acı ve zevklerin birbirini kovaladığı, ve sonsuza dönen hayat çarkından kurtulup yedinci bir alem teşkil eden Bodişatvalar'ın diyarına girmek mümkündür. Budistlere göre gerek zebanilerin türlü işkence yaptığı, gerek Deva'ların güzellikler içerisinde bulundukları cennetler de hepsi Samsaraya bağlıdır. Bu çarkın ortasında Tanka denilen Tibetli dini resimlerde üç hayvan gösterilir. Yeşil yılan, kırmızı horoz ve siyah domuz. Üçü de birbirini kovalar. Yeşil yılan kin ve nefreti simgeler, kırmızı horoz hırs, ihtiras ve malik olma tutkusu ve siyah domuz cehalet ve aptallığı. Bu üç unsur insanın ilahi kıvılcımını kararttığı müddetçe o hayat çarkında batmaya mahkumdur. İyi davranışların sonucundan ötürü o yükselip Devaçan, veya Deva'ların
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:12 PM   #4
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

cennetine ulaşması gerçek bir kurtuluş olmayıp, her an alt bir aleme düşme durumundadır. Çünkü çark dönüyor ve insan Samsaraya bağlı olduğu müddetçe tekrar tekrar doğar. Çarkın çemberinde on iki sembolik figür gösterilir. Bunlardan birincisi cehaleti simgeleyen kör bir kadın, ikincisi bir testi yapan sanatkarı gösterir. Testi şahsiyeti veya karakteri simgeliyor. Her insan kendi şahsiyetini oluşturur. O halde, karakteri geliştirmekte davranışlar önemlidir. Kötü davranışlar karakter testisi üzerinde çirkin izler bırakır. Kötü alışkanlıklar ise testinin şeklini hepten bozar. Testiye şekil veren eller de bizim düşünce, söz ve hareketlerimizdir. O halde birinci figür Avidya anlamına geliyor, ikinci figür Samskara veya Karmik şekillendirme anlamına geliyor.
Üçüncü figür ise, ağaçtan ağaca atlayan bir maymun gösterir ve Vijnana, anlamına gelir. Vijnana bir duyu nesnesinden diğerine sıçrayan insanın huzursuz zihnini tanımlar. Erdeme ulaşmış Bodişatvalar'da zihin huzuruna sahip olup, beş duyuya tabi olmaktansa duyuları zihinlerine tabidir. Diğer dokuz figürü anlatmak konumuzu aşar.
Altı loki veya alem şunlardır: İnsanlar alemi, hayvanlar alemi, cehennem alemleri, Petras veya hayaletler alemi, Titanlar alemi ve Devalar alemi. Ezoterik görüşte hayvanlar alemine geçiş mümkün değildir ve mecazi alınması gerekir. Petraslar ise, dünya ortamından kopamamış başıboş ruhlar topluluğudur. Titanlar'ın kim olduğu tam açık değil, belki de mücadeleye dayılı batı alemi. Titanlar ve Devalar alemi arasında Hayat Ağacı gösterilmektedir. Hayat Ağacı da Şaman veya Majisyenin Deva alemine girip çıkmak için kullandığı araçtır. Devalar bazen ilahlar diye tercüme edilir, en doğru karşılığı tabiat ruhları ve meleklerdir. (4)
Heksagram ayrıca İslam kültüründe çeşitli motiflerde kullanılmıştır. Tılsımlarda, sihir ve havasta kötülüğün etkilerine karşı korunmak için kullanılmıştır.
Altı rakamının matematik özelliği parçaların hem toplamı, hem çarpımı kendisine eşittir (1+2+3 = 1x2x3=6). Bu rakam tabiatta muntazam bir şekilde sürekli olarak ortaya çıkar. Arı petekleri ve kar tanecikleri gibi birçok örnek göstermek mümkün.
Altı sayısını kendisiyle çarptığımıza her zaman geri döner (son hanesi): 6 x 6 = 36, 6 x 6 x 6 = 216, 6 x 6 x 6 x 6 = 1296.


"Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı,
ve onu takdis etti, çünkü Allah
yaratıp bütün işten o günde istirahat etti."
Tekvim

HEPTAD


Heptad Grekçe'de yedi anlamına gelen Septos kelimesinden türemiştir. Heptad'a septenary de denilmektedir. Grekçe'de saygı gösterme anlamına gelen "sebo" sözcüğü ile bağları olduğu inanılır. Ayrıca, İbranice'de şabo, gerek yedi anlamına, gerekse de bolluk ve tatmin olma anlamına gelir (5). Phythagoras ekolüne göre yedi kutsal, annesiz ve bakiredir. Bakireliği, yedinin bölünmez bir sayı oluşu, annesiz oluşu ve bir dişi çift sayısından, veya erkek tek rakamından türemiş olmasına dayanıyor. O halde, doğrudan doğruya babası olan Monad'dan kaynaklanmaktadır. Yedi sayının kutsallığı hemen hemen her dinde yer alır. Kutsal metinlerde, ezoterik yazılarda ve efsanelerde yedi sayısı muhtelif şekillerde sürekli işlenmektedir. Bunların dökümünü vermek konumuzu aşar.
İnsan bedeni yediye ayrılmıştır. Bunlar iki kol, iki bacak, baş ve gövdenin iki parçasıdır. İnsan başında ayrıca iki kulak, iki göz, iki burun deliği ve bir ağızı vardır ve toplamları yedidir. Hindulara göre insanın beş duyusu haricinde, biri altıncı duyusu (psişik duyu) diğeri de zihinsel idrakı olmak üzere yedi unsuru vardır.
İnsan her yedi yılda bir hücrelerini yenilediği söylenir ve her yedi yılda bir devre geçirir. Bunlar 7, 14, 21, 28, 35, 42, 49, 56, 63, 70 yaşlarında olduğu kabul edilir. Bu yedi senelik devreler sadece şahısların bedensel yenileme, değişme ve olgunlaşma dönüm noktaları değil, aynı zamanda insan yaşantısında köklü değişiklikler yaratan önemli "geçiş" dönemleridir. Eski çağlarda bu dönemler Kabalistik bir sıraya göre (feleklere göre) dizilerek: doğumdan 7 yaşına dek dönme dört elemanın hakim olduğu arza addedilyor, burada bedenin gelişmesi ve kişinin fiziksel ortama uyum sağlaması söz konusudur; 7 ile 14 yaşına dek olan dönem annenin verdiği şefkat ile aya addediliyor; 14 ile 21 yaş arasında ise merkür'ün verdiği öğrenme ve zihinsel gelişme ön plandadır; 21 ile 28 yaş arası ise venüs altında aşk ve cinselliğin keşfi önem kazanıyor; 28 ile 35 yaş arası ile güneş altında kişiliğin gelişmesi ve sosyal çevreye özen göstermesi ağırlıktadır; 35 ile 42 yaş arası Mars ile kişinin kendisini ortaya koyması için mücadele vermesi hakim durumundadır; 42 ve 49 yaş arası ile jupiter'in etkisi ile kişinin yumuşaması, erdeme erişmesi ve çevresine hakim duruma gelmesi söz konusudur ve 49 ve 56 yaş arasında satürn'ün simgelediği olgunluğa ermesi gösterilir.
Altı rakamı nasıl nicelik ve miktar sayısıysa, yedi rakamı da nitelik ve kalite sayısıdır. Bu iki unsur evrenin tüm yapısını içerir. İnsan beyninde sol küre nicelik değerlendirmelere dayanır, ve analiz ve hesap yapmakta kullanılır. Sağ kürenin dayandığı sentez kurma yeteneği yavaş yavaş gelişmektedir. Zamanımızda insanlar genellikle sol küre hakimiyetine sahiptir. Mevcut bilimsel ve kültürel ideoloji sol küre düşünce tarzına yöneliktir, oysa insanların doğal gidişatı bir dengeye doğrudur ve insanın rasyonel melekelerin yanından bir de sezgisel yetenekleri olduğu, bu yetenekler de çoğu zaman garip bir şekilde daha akılcı ve isabetli sonuçlara vardığı izlenilmektedir. Okült gelişmede her iki kürenin faal çalışması ön görülür ve en önemlisi beynin orta kısmının uyarılması söz konusu. Burada iki önemli bez bulunmaktadır, biri beyin epifizi (pineal gland) ve diğeri sümüksü bezi (pituitary gland). Ufak bir kozalağa benzeyen beyin epifizi tarih boyunca insan ruhunun bedeni ile temas ettiği merkez olarak bilinirdi. Bu iki kürenin dengeli ve sağlıklı işlemeleri alında iki petal ve ışından meydana gelen seyyal bir merkezin uyanmasına yol açarmış. Alının tam ortasında bulunan bu merkezin bölgesinde göz hücrelerin bulunduğu atıl bir bez de vardır. Bu bezin milyonlarca yıl önceki bir evrimden kalma olduğu ve o zamanlarda bir çok dinazorda görülen üçüncü bir gözün kalıntısı olduğu bilinmektedir. Halen Galapagos adalarında bazı primitif sürüngen tiplerin başları üzerinde bu üçüncü gözü görmek mümkündür. İşte alındaki bu merkeze üçüncü göz veya zihnin gözü denilir. Asıl Sanskritçe adı "Ajna Çakra"dır.
İnsanların en önemli duyuları hiç şüphesiz görme ve işitmedir. Kuran-ı Kerim'de belirtildiği gibi, "Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, Pek az şükrediyorsunuz." (32/9). İnsanın geçmiş bir hatırayı zihninde tekrar yaşaması, duyular aracılığıyla gelen impulsleri kayıt alan nöronlardan faydalanarak insan beyninde adeta bir görsel - işitsel gösterisi sahnelemektedir. Ayrıca, insan hayal gücüne dayanarak yapay bir görüntü de yaratabilir, düşünce ise bir nevi yapay sestir. O halde linear, çizgisel düşüncelere daha yatkın olan beynin sol küresi sese ve duyguya ve piktogramlarla, resimle düşünmeye yönelik beynin sağ küresi görüntüye daha meyillidir. Renk ve ses olarak algıladığımız titreşimler tayfının ancak ince birer diliminden ibarettir. Bizim göz ve kulaklara varan titreşimler ise yansıma ve perspektif olaylarından etkilenerek realitenin ancak cüzi bir düzeyinin bize intikalidir. Onlarda duyu organlarımızdan beynimize nakledilirken, impulslerin çoğu beyin süzgecinden geçerken elemine edilir, ancak cüzi bir orandaki impulslar idrak edilir. İdrak edilenlerin ancak bir kısmı, şuurlu bir şekilde dikkate alınır.
Ses tonlarını yedi ayrı notaya bağlama ilk defe Phythagoras tarafından yapıldığına inanılır. Ancak, genelde bu gibi iddialarda Greklerin keşfetmelerinden ziyade, kadim öğretilerinin geçiş köprüleri oluşturdukları görülür. Tarihi söylentilere göre Phythagoras sesteki matematik orantıları saptamak için çeşitli denemeler yapmıştı. İlk olarak bir birine orantılı olarak daha ağır yedi metal cisme birer birer vurmuş ve çıkan seslerin müzik notaları teşkil ettiğini görmüş. İkinci denemesinde de bu ağırlıkları yedi tane gerilmiş telin uçlarına bağlamış, tellere vurduğu zaman yine müzik notalarının çıktığını görmüş. Üçüncü deneyde aynı derecede gerilmiş fakat birbirlerine orantılı olarak daha uzun yedi tele vurmuş ve tekrar müzik notaları elde etmeyi başarmıştır. Grekler ayrıca A, E, İ, O, U gibi sesli harfleri yediye bölerek onları müzik notalarla bağdaştırıyorlardı. Phythagoras, müzik notalarının her biri yedi "kutsal" gezegenden birine tekabülü ettiğini ve gezegenlerin yörüngelerinde hareket etmelerinden çıkan seslerin de inisiyelerin duyabileceği bir "kürelerin müziği" meydana getirdiğini öğretirdi. Yedi "kutsal" gezegen konusu daha sonraki bölümlerde açıklanacaktır.
Bilim tarihçileri genelde 1666 senesini "annus mirabilis", klasik bilimin harika yılı olarak tanıtırlar. Bu yılda büyük dahi, matematikçi, fizikçi Isaac Newton evren mekanizması ve matematikte o kadar buluşlarla çağını aydınlatmıştı ki uzun bir süre bilim adamları kendilerine keşfedecek bir şey bırakmadığı diye şikayet etmişlerdi. Bu yıl ayrıca Newton bir güneş ışığını bir prizmadan geçirerek bütün renklerin beyaz ışıkta var olduğunu göstermişti. Einstein, Newton için şöyle konuştu, "Tabiat onun için açık bir kitaptı". Pek çok kişi Newton'u mekanistik görüşün mucidi olarak görür. Evrende Tanrı, ruh ve şuurun müdahalesi olmadan her şeyin fiziksel sebep ve sonuçlarının ürünü olduğu görüşü, bilim tarihinde çoğu kez Newton'dan kaynaklandığı kayıt edilmektedir. Oysa, Newton'un simya, astroloji ve diğer ezoterik ilimlere meyilli, hatta bu konularda ve ilahiyat üzerinde binlerce sayfalık notlar yazdığı bilinmektedir. Bu notlar John Maynard Keynes'in eline geçmiştir. O da Newton için şöyle yazmıştır, "On sekizinci asır ve sonrası Newton'un modern çağın ilk ve en büyük ilim adamı, bize soğuk kanlı mantıkla düşünmeyi öğreten rasyonelist olarak tanıtılmıştır. Ben onu öyle görmüyorum ve zannetmiyorum ki onun 1696 yılında Cambridge'de bıraktığı sandığın içindeki bize kısmen intikal eden notlarını okuyan herhangi biri bu fikre katılabilir. Newton bilim ve mantık çağın ilk adamı değil, majisyenlerin sonuncusuydu. Newton 10.000 sene evvel bizim entellektüel mirasımızı veren Bâbil ve Sümer büyük dehalarının sunucusuydu."
Newton'un en önemli buluşları binom teoremi, kalkülüs, yerçekimi ve renklerin özelliği idi. Renkler konusundaki buluşu 1666 yılında yaptığı bir deneye dayanıyor. Bu deneyde Newton güneş ışığını bir prizmadan geçirerek renk tayfını elde etti. Daha sonra ikinci bir deneyde bir prizmadan elde edilen renk ışınlarını tekrar bir prizmaya vererek beyaz ışık elde etmişti. Newton renkleri yedi olarak tasnif etmişti. Bazı ilim adamları onun yedili diyatonik müzik skalasına renkleri kıyaslamasını tenkit etmişlerdi ve indigo'nun (eflatunun) gerçek bir renk olmadığını iddia etmişlerdi, ancak Newton'un tasnifi ezoterik görüşlere dayanmaktadır.
Beyaz bütün renkleri içerir, siyah ise renksizliktir, ışığın olmayışını gösterir. Ana renkler, kırmızı, mavi ve sarıdır. Bunlardan kırmızı pozitiftir, mavi negatiftir ve sarı nötr'dür. Turuncu kırmızı ve sarının karışımıdır, yeşil mavi ve sarının karışımıdır ve mor mavi ve kırmızının karışımıdır. Eflatun ise koyu lacivert ve mora yakın esrarengiz bir renktir. Renk tayfını binlerce ayrı tonda renklere bölmek mümkündür. Ayrıca renk tayfında bulunmayan kahverengi bütün renklerin kaynaşmadan karıştırılması ile elde etmek de mümkündür.
Gerek renklerin gerek seslerin de güçlü psikolojik tesirleri vardır. İnsan müzikle başkasında her türlü duygu yaratabileceği gibi renklerle çeşitli duyguları da yaratabilir. İnsanı müzikle ağlatmak, uyutmak, güldürmek, saldırtmak mümkündür. Şifada, ses ve renkler çağlar boyunca kullanılmıştır. Bu ilimin anahtarı ezoterik bilgilerde yatmakla beraber, zamanımızda bu yönde gelişmeler kaydedilmiştir.
Yedi köşeli yılız, heptagram, bir kaç şekilde çizilir. Bunun dışında bir üçgen ve bir kareden oluşan sembol, farklı bir prensibi içermektedir. Eliphas Levi'nin sözleri ile: "Septenary bütün ilahi sistemlerde ve sembollerde kutsal rakamdır, çünkü triad ve tetrad'den oluşmuştur... bu zihnin bütün elemental güçlerle pekişmesidir, Doğa tarafından hizmet edilen ruhtur; Hz. `Süleyman'ın Anahtarında söz edilen SANCTUM REGNUM'dur..". Kadimlere göre üçgen ruh ilahi ve ruhsal bir semboldür, kare ise maddeyi, dört elemanı, bedeni, fiziksel düzen ve kanunu simgeler. O halde, üçgen ve karenin birleşimi, üç ruhsal ve dört maddi unsurdan oluşmuş bir heptad'ı gösterir, bu da evren ve insanın sırrını, ökült yapısını içerir.
Kabala'da Venuş gezegenine tekabül eden heptad, belirli bir kozmik ilkeyi içerir. Ses ve renk tayflarının dışında diğer titreşimler de aynı kurallara tabidir. Bu meydanda kadimlerin kutsal yedi gezegenlerinda, gök cisimleri olarak maddesel kütleleri dışında arkalarındaki soyut ilkeler önemlidir. Yedi sayısının ezoterik astrolojide karşılığı, yedi uçlu yıldız heptagram'ın, evreni oluşturan yedi kozmik plan, bedende mevcut yedi suptil merkez (Çakralar) v.s. anlamları daha ilerki bölümlerde işlenecektir.



"Kadim çağlardan beri İlahi Hayatı
simgelemek için kullanılan Sekiz
Köşeli Yenilenme Yıldızı, ermenin
simgesi ve yılmaya bilmeyen
yükseliş çabasının amblemidir."
Denning & Phillips
"The Magical Philosphy" Cilt 1

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

OGDOAD


Sekiz köseli yıldız olarak oktogram gerek kadim Orta-Doğu'da, gerekse de İslam döneminde yaygın olarak kullanılan bir semboldür. Oktogramın iki şekli vardır, biri üst üste iki kareden oluşmuştur, diğeri ise asimetrik bir yıdızdır.
Müzikte oktav sekiz ses titreşiminden oluşmuş bir dizidir. Do, Re, Mi, Fa, Sol, La, Ti, Do notalarından oluşan bu ses titreşimleri. Aslında yedidir, son nota "Do" bir tekrarlamadır. Ancak sekizinci nota "Do" daha yüksek bir seviyededir. Oktav'in ikinci anlamı da yedinci sesten sonra, oluşan bu farklı seviyedir. Daha yüksek olan bu seviyede de önceki seviyeye tekabül eden yeni bir yedili dizi başlamaktadır ve o dizinin ilk notası önceki dizinin sekizinci notasını oluşturmaktadır. O halde oktav bir geçiş, bir inisiyason sembolüdür. Yediyle bütünleşmiş, her bir yedi unusur kendi bünyesine çekmiş, yedi mertebeyi aşmış kamil insanın sembolüdür. Kabalistik ağaçta sekizinci sefira Merkürdür.



ENNEAD

Dokuz ilkesini simgeleyen ennead'i birçok Å£ekilde çizmek mümkündür. Nonogram dokuz köşeli bir yıldızdır ve onu tek bir çizgi ilke çizmek mümkün olduğu kadar, üç üçgenden oluşmuş şekli de vardır. Heksagramda görülen iki üçgen iki zıt unsuru gösterir, oysa üç üçgende ahenk sağlayan üçüncü bir üçgen bulunmaktadır. Pythagoras'un kullandığı bir sembol da birbirinden büyük üç iç içe üçgendir. Ayrıca, üç üçgenden oluşmuş çeşitli semboller de mevcuttur.
Ennead dokuz sayısının sembolüdür. İlk tek sayının karesi (3 x 3) olması dışında birçok ilginç matematik özellikleri vardır. Herhangi bir sayı ile çarpıldığında çıkan sayının birim sayılarının t

oplamı yeni dokuz verir. Kabala'da dokuzuncu sefira'ya ay tekabül eder.
Gurdjieff sisteminin kilit sembolü bir dairenin içerisinde dokuz köşeli bir şekilden oluşan enegramı, son zamanlarda pek çok alternatif spekülasyonlara yol açtığı çin aşağıda gösterilmektedir:
Gudjieff enegramı şöyle izah etmektedir: "Çizgilerle birbirine bağlı dokuz parçaya bölünmüş bir daire şeklindeki sembol, yedi yasası ile üç yasasının birleşimini belirtmektedir.
"Oktav, yedi tona sahiptir ve sekizincisi birincinin tekrarıdır. mi-fa ile si-do arasındaki `aralıkları'nı dolduran iki `ilave şokla' beraber dokuz eleman vardır"
"Daire dokuz eşit parçaya bölünmüştür. Altı nokta, dairenin en üstündeki nokta ile kesişen çapa göre simetrik bir şekli oluşturun çizgilerle bağlanmıştır. Ayrıca, en üstteki nokta, bu esas karmaşık şeklinin oluşmasına katkıda bulunmayan noktaları bağlayan bir eşkenar üçgenin tepe noktasıdır.
"Dairenin içindeki karmaşık şekle gelince, onun kurulmasını içeren yasaları anlamamız gerekir. Bütün olaylarda birlik yasası yansır. Ondalık sistemi aynı yasalar bazında kurulmuştur. Tek bir birimi içinde bütün bir oktavı içeren tek ses olarak ele alırsak, oktavın yedi tonuna ulaşmak için bu birimi eşit olmayan yedi parçaya bölmemiz gerekir. Ancak grafik çizimde parçaların eşitsizliği hesaba alınmamaktadır ve şeklin kurulması için önceden yedide birlik parça, sonra yedide ikilik parça, yedide üçlük parça, yedide dörtlük parça, yedide beşlik parça, yedide altılık parça ve yedide yedilik parça alınır. Ondalık olarak bu parçaları hesapladığımızda:
1/7 = 0,142857...
2/7 = 0,285714...
3/7 = 0,428571...
4/7 = 0,571428...
5/7 = 0,714285...
6/7 = 0,857142...
7/7 = 0,999999...
"Elde edilen bu peryodik ondalık dizilerini incelediğimizde, son sayının dışında, her birinin belirli bir sırayı izleyen aynı altı rakam serisinin tam olarak tekrarlandığı bir diziyi oluşturduğunu hemen görürüz. Böylece, bu dizinin ilk sayısını bilirsek bütün periyodu yeniden kurmak mümkün olur.
"Şimdi, 1'den 9'a dek bütün bu sayıları daireye yerleştirsek ve periyot içerisinde bulunan bütün sayıları başladığımız sayıya göre periyotta verilen aynı rakam dizisine göre düz çizgilerle birleştirirsek, dairenin içersinde gösterilen şekli elde ederiz. 3, 6 ve 9 sayılar periyotta içerilmemektedir. Onlar ayrı bir üçgen, sembolün serbest trinitesini oluştururlar...."
"Anlaşılmalıdır ki genel anlamda enegram evrensel bir semboldür. Her çeşit bilgi enegrama aktarılabilir ve enegram yardımıyla yorumlanabilir... Onu kullanabilen insana enegram kitap ve kütüphaneleri tamamıyla gereksiz kılar. Bir insan tek başına çölün ortasında olabilir, kumda enegramı çizip, onun yardımıyla evrenin ebedi yasalarını okuyabilir."
Gurdjieff öğretilerini Uzak-Doğu, Orta-Asya, Yakın-Doğu ve Kuzey Afrika'yı ziyaret ettiği merkezlerden toplayarak edindi. Gurdjieff'in hedefi kadim çağlardan arta kalan kayıp bir bilginin parçalarını toplamaktı. Onun öğretileri bu tür bilgi kırıntılarının varlığını göstermektedir. Ancak Gurdjieff öğretisinde bilinmesi gereken bazı noktalar vardır: Gurdjieff bütün bildiklerini aktarmıyordu; öğrettiği sistemdeki psikolojik unsurlar her ne kadar dikkatte değerse, kozmoloji ve teknik bilgilerin çoğu ne bilime, ne de okült tradisyona uymamakla beraber yine de bazı paralel kavramlar içermektedir; Gurdjieff'in öğrettiği sistem müritlerine belirli bir etki aşılamaya yönelikti ve zaman zaman mecazi olarak alınması gereken kasıtlı yanıltılar ve suni kavramlar da içeriyordu. O halde enegramı bu parametreler içersinde almamız gerekir. Belki de enegram çok önemli yasaları saklayan kadim bir semboldür ve Gurdjieff onu ziyaret ettiği bilgi merkezlerinden edindi. Bu taktirde onu Gurdjieff'in garip fiziyolojik, kimyasal ve kozmolojik teorilerinden soyutlamak gerekir.



DEKAD



Dekad yukarıda sözü geçen bütün sayıları içeren sayıdır.
On değerini incelediğimiz zaman ister istemez, bu yazının temel evresini aşan bir evreye girmekteyiz. Bu evre de Kabala'dır ve bu da ayrı bir yazının konusudur.




KUTSAL GEOMETRİ

Ennead ve Dekad'ı da açıklamakla konumuzu uzatabiliriz. Ennead özelliktle Gurdjieff öğretilerinde geniş bir biçimde işlendi. Ancak yolumuza devam edip, diğer konulardan da bilgi kırıntıları toplamaya devam edeceğiz.
Antik Grek filozofların spekülatif geometriğe verdikleri önemi anlamak bize biraz zor gelebilir. Onların bilgileri büyük çapta kayıptır. Oysa, bu konuda bildiklerimizde, günümüzde mecazi yaklaşımlar işlenmediği için, herhangi bir felsefi veya psikolojik boyutları yoktur. Euclid'in geometri kitabı yakın zamana kadar okullarda okutuluyordu. Ancak kutsal geometrinin sırlarına vakıf olduğu söylenen Euclid, onları kağıda dökmüyordu, bu sırlar ağızdan kulağa, kulaktan ağza dolaşıyordu. Diğer taraftan da, sezgi ve derin düşünce ile bu sıraları açığa çıkarılıyordu, insanı gayret etmeye zorluyordu. Ancak zamanımızda durum biraz farklı, Modern medyanın yaygınlığı, teknolojik gelişme ve ekonomik refah insanları içsel yerine nesnel realitelere itmektedir. İnsan bir nevi yabancılaşma yaşamaktadır, kendisini tanımamakla birlikte, ruhunu bir takım cisimlere iyicene kaptırmış durumundadır, zihni daldan dala atlayan bir maymun gibi dağınık ve belirsizdir, olayların elinde bir piyondur. Bu durumda, kadimlere kıyasla soyut kavramların verdiği zevki, desteksiz düşüncenin varabileceği zirvelerinin şuurunda değildir.
Şüphesiz, Framasonluğun (bana bakmayın, ben hariciyim) yüksek derecelerine vakıf olanlar, Hermetik Yasalara biraz da aşındılar. Bunu da, pek de gizli sayılmayan edebiyatlarını inceleyebilenler kolayca görebilir. En önemli sembollerinden biri de, üçgen içerisinde G harfıdır. Bu harfa addedilen anlamlardan biri de, baş harfından dolayı geometridir. Üçgen de geometriyi doğuran şekildir. Diğer bilinen sembolleri arasında pergel ve gönye vardır. Platon'un kurduğu esaslara göre, bütün geometrik şekiller ve etütler sadece bu iki aletin desteğiyle çizilir ve çözülür. Üstelik gönye üzerinde herhangi bir ölçü işareti olmaması gerekir.
Vaktiyle okul sıralarında bizi uyutan, sıkıntıdan çatlatan konuları belki de başka bir gözle bakmanın zamanı geldi. Geometrik spekülasyonun yaratıcı ve sanatsal yönünü, arkasında gizli derin düşünce merhaleleri, içerdiği kozmik yasaları hiç bir zaman bize öğretilmedi. Belki de, hocalarımız bu konuyu bize farklı bir şekilde sunmayı başarsaydılar, biz de kadimlerin ve dahilerin heyecanını yakalardık.
Konumuza böylece toparlarken bu konularda söyleyecek çok söz olduğunu belirtelim, ileride vakit müsait olursa bıraktığımız yerden tekrar devam ederiz.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

Okuyun Bunlar Olmazsa Olmazlardandır

Definecilik ve arkeolojide kazıya başlamadan önce ilk çalışması yüzey araştırması yapma ve bulduğu bulguları değerlendirme işidir.

İnsanlar yaşadıkları topraklarda iz bırakırlar, orijinal doğaya yapılan her bir müdahale bir iz bir tabaka oluşturur.Bu tabakaların üzerinde ne kadar zaman geçerse geçsin orijinal doğya göre farklılık oluşturur. Bu farklılıklar aşağıda anlattığımız şekillerde anlaşılır.

müdahale edilmiş ve orijinali bozulmuş tabaka üzerinde yetişen bitki boyları sap kalınlıkları, köklerin kalınlıkları orijinal tabii katmana göre farklı olur. yumuşaktır kolay ve rahat kazılır. Yine insanlar tarafında müdahele edilmiş kayaların yüzeylerinde oluşan yosun tabakası açık renkli ve gençtir.

Şahis gömüleri ve kaya mezarları direkt olarak kaya içine yapıldığından kayaların yüzeyinde oluşan farklı tabakaları titizlikle incelenmelidir. bu tür yerlerin sonrada kapatılan kaya etrafında kirli beyaz yada yeşilimtırak renkte bir katman oluşur.

Yer altına gömülen muhtelif maddenler (altın hariç) zaman içinde yanar ve olarak gaz oluşturur, bu gaz yer yüzüne çıkmak için üst katmanları zorlar ve katmanın zayıf noktasına sızarak atmosfere dağılır, bu tür gazın sızdığı yerde bitki tabakası farklı olur, ya ot yetişmez, toprak yapısı çorak gibi dir, ya erken sararır, erken kurur kurumasa bile renkleri sarıya yakın yeşillikte olur.

Kışın karın lapa lapa yağdığı zaman yüzeysel araştırma yapmak çoğu zaman başarıya ***ürür.Toprak yüzeyine sızan gaz karın erken erimesine yada kar tutmamasına nedenolur. kar tutsa bile kendi çevresine göre geç tutar erken erir,

Doğal tabakaya göre farklılık oluşturan her bir tabaka bulgu birer ip ucudur, bu ip uçlarının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi gerekir.

Görüldüğü gibi definecilik kolay bir iş değil,bilgi tercube ve titiz bir çalışma ister, bu nedenle araştırma yapılan alanlar üzerinde orijinal doğaya aykırı olan, insanların müdahalesi sonucunda oluşan katmanlara odaklanmalıdır
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:12 PM   #5
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

Sayıların Erdemi.


Sayıların Erdemi.

Yazan :Kemal Menemencioğlu

"Omnia in numeris sita sunt"

(Latince... "Her şey sayılarda gizlidir")



KONUYLA İLGİLİ DİĞER YAZILAR:

Sayıların Sembolizmi



KİTAPLAR

Sayıların Gizemi - Annemarie Schimmel

Doğanın Sayıları - Ian Stewart

Matematik Yalan Söylemez Vahşi Sayılar -Philibert Shogt



Kadimlere göre sayıların nicelik (sayısal) değerleri dışında, bir de nitelikleri (kalite) vardır. Adeta nesnel varlıkları vardır ve çeşitli soyut kavramları içeren ideal yönleri vardır. Platon'a göre bizim her gün temasta olduğumuz duyu aleminden başka birde bir idea’lar (mânâ) alemi vardır. İdea’lar aleminde de, duyu aleminde temas ettiğimiz her şeyin bir modeli olduğu farz edilir. Bu modellere arşetipler de denilir. O halde, kaba bir örnekle bir masayı ele alsak idea’lar aleminde bütün masaların ideal bir maketi olan bir masa arşetipi bulunduğu farz edilir. Aynı şey sayılar için de geçerlidir.

Platon'un sayılara verdiği önemi Pythagoras öğretilerine dayanır. Atina'da kurduğu "Akademi"nin girişinde "Bu kapıdan içeri geometri bilmeyen girmesin" asılıydı. Sayılar konusundaki doktrinler sır olarak saklanırdı. Epinomis adlı eserinde bu konuda bazı ip uçları vermişti, "İlk ve en önemli inceleme sayıların kendileri üzerinedir. Somut olanlar değil de, tek ve çift sayıların hepsinin kaynakları ve realite üzerindeki tesirlerinin büyüklüğü üzerinedir. Ondan sonra sıra, o son derece saçma sözcük `geometri' altında toplananlar gelir. Ve o zaman görülür ki, birbirinden farklı sayılar, bulundukları düzeylerde ilişkide bulunurlar. Anlayan için açıkça görülür ki, bunlar beşeri kaynaktan değil, ilahi kaynaktandır. Ondan sonra sıra üç kez çoğaltılmış, üç boyutlu özelliğe sahip şekillere gelir. Sonra da birbirine benzemeyen şeyler, başka bir sanatla birbirine benzetilir. Bu sanata ustadlar Stereometri derler. Her şema ve sayı sistemi, her ahengin terkibi ve gezegen yörüngelerin uyuşmaları doğru bilen için Tek'in ifadesi olarak idrak edilmelidir. Ve dikkatini birlik üzerine çeken için, bu bilgi kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü tefekkür ettiğimiz zaman anlıyoruz ki, bütün şeyleri birleştiren tek bir bağ vardır." (1)



"Evrim hayatın yasasıdır.

Sayı evrenin yasasıdır.

Birlik'te Tanrı'nın yasasıdır."

Pythagoras'a addedilen bir söz



Ustad Pythagoras

Pythagoras (Pitagor) kimdi? Bazı tarihçilere göre ilim, matematik ve felsefenin babasıydı. Arthur Koestler'e göre, Pythagoras büyük bir olasılıkla bilimin gelişmesinde en etkin kişiydi(2). Öğrencileri ve taraftarları ona "ustad" derlerdi. Onun sözlerini iletirken "ustad şöyle der..." diyerek başlarlardı. Onun doğa-üstü güçlere sahip, olağanüstü, hatta yarı-tanrı bir insan olarak görürlerdi.

Pythagoras erken yaşta bilgi edinmek üzere ülkeden ülkeye tam 34 yıl sürecek bir keşif yolculuğuna çıkmıştı. Bu yolculuk onu Mısır'ın gizemli mabetlerine insiye olmaya, Galler ülkesinde Druidler'in sırların öğrenmeye, Mezopotamya'da Keldani astrologlar yanında eğitim görmeye ve rivayetlere göre İran, Orta-Asya ve Hindistan'a kadar ***ürecekti.

M.Ö. 580 senesinde Samos (Sisam) adasına doğan Pythagoras, yurduna döndüğünde, oranın Polykrates adında despotun züllümü altında olduğunu görünce (M. Ö. 529), güney İtalya'da Croton'a yerleşmişti. Etrafında topladığı müritlerle "Kolej" adını verdiği kardeşlik ve sade yaşama dayanan gizemci bir kömün kurmuştu. Yaydığı öğretiler tüm dünyayı aydınlatacaktı. Aslında, Pythagoras çoğu kez, iddia edildiği gibi, birçok bilimlerin ve felsefenin kaşifi değildi. O gezilerinde kadim bilgeliğin kırıntılarını toplayarak, Batı'nın aydınlanmasını sağlamıştı. Peter Tompkins, bu konuda şöyle yazmıştı, "Mısır hiyeroglif ve Babil ve Sümer çivi yazıları üzerinde son araştırmalar saptamıştır ki, M. Ö. en az 3000 sene önce Orta Doğu'da yüksek seviyede bir bilim mevcuttu ve matematiği icat etmekle itibar edilen Pythagoras, Eratosthenes, Hipparchus ve başka Grekler sadece bilinmeyen ataların geliştirdiği kadim bir bilimin kalan parçalarını toplamışlardı" (3).

Pythagoras, boylu ve iri cüsseli olduğu, ilerleyen yaşına rağmen genç görünüşlü ve çok güçlü olduğu kaydedilmiştir. Vejetaryendi ve müritlerine et yemeğe men ederdi. Bu yüzden Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi onu takip eden birçok filozof da aynı diyeti uyguladılar. Reenkarnasyon veya tekrar-doğuş (tenasüh) olarak bilinen doktrini öğretirdi, ve geçmiş hayatlarından 20'sini hatırladığı söylenir.

Felsefe sözcüğü ilk Pythagoras ortaya atmıştı. Bu sözcüğün aslı "Philosophia" olup iki Grek kelimenin birleşiminden meydana gelmiştir: sevgi anl***** gelen "philo" ve bilgelik anl***** gelen "sophia". Dolayısıyla "bilgelik sevgisi" anl***** gelir". Aynı şekilde matematik sözcüğünü ilk ortaya atan Pythagoras'tır. Ayrıca Matematik sözcüğünü ilk günümüzde anladığımız şekilde kullanan Pythagoras'tı.

Pythagoras müzik notaların arasındaki matematik orantıları inceleyerek müziğe sistem getirmişti. Kopernikus'den (1473-1543) 2000 sene önce Dünyanın yuvarlak olduğunu, döndüğünü ve güneşin güneş sistemin merkezi olduğunu ortaya attığına dair göstergeler var. Ayrıca güneş sistemin görülmeyen merkezi bir ateş etrafında döndüğünü iddia etmişti. Onun öğretilerinin izleyicisi ve onun gibi Samos'lu olan Aristarchus bu astronomik savları kaleme alarak şu anda kayıp olan bir kitap yazmıştı. Pythagoras ayrıca gezegenlerin yörüngelerinde bir matematik ahenk olduğunu ortaya atmıştı. Gezegenler arasında bir matematik orantı olduğu Johann E. Bode (1747-1826) tarafından saptanmıştı ve adına Bode kanunu veya Titus-Bode serisi Pythagoras'dan asırlar sonra verilmişti.

Pythagoras'un bilimsel teorileri gizemci bir sentez oluşturuyordu. Gök mekanizması mükemmel bir ahenkle, her gezegenin bir müzik notasına tekabül etmesiyle kozmik bir senfoni yaratıyordu. Onun, sayıları konusundaki ezoterik öğretileri büyük çapta, onun kurduğu komünün, Croton halkı tarafından yok edilmesi ve taraftarlarının öldürülmesi ile kayıplara karışmıştı.





"Ne mutlu Sırlar öğretisinden

geçmiş kişiye. O kişi, hayatın

kaynağını da bilir, hedefini de."

Pindar



Sayı, Harf ve Sembol

İnisiyeler tarih boyunca gizli bilgileri aktarmak için sembollere, simgelere baş vurmuşlardır. Bu şekilde semboller efsanelere, kutsal metinlere ve menkibelere işlenmiştir. Onların anlamını bilenler, onları deşifre ederek gizli anlamlarına kavuşmuşlardır. Ayrıca, harfleri sayılara ve sayıları harflere çeviren çeşitli şifreler, çeşitli kavramları ifade eden geometrik şekiller, piktogramlar ve ideogramlar geliştirildi. Her nesneye ve canlıya çeşitli mecazi anlamlar verildi.

Tamamen kuramsal olarak gelişen bu ilimi, ameli / pragmatik bilimlerle karıştırılmaması gerekir. Ameli ilimlerin kökeni insanın duyu ortamından kaynaklanıp, belirli bir evrim sürecinde gelişmiştir. Beşeri bir yapıya sahiptirler. Kuramsal bilimler ise, duyu ötesi bir ruh aleminden kaynaklandığı varsayılır. Hatta ruhsal bir aydınlanmada bu sembollerin çözümümü desteksiz olarak gerçekleştiği inanılır (gnosis). Bu konuda tarihte Jacob Boehme gibi nice örnekler var. Platon'a göre, ruhun yeri mana (idea-fikir) alemindedir ve ruh "stereometri" denilen bir sanatla birbirine tekabül eden farklı şeylerin arasındaki bağı görür ve sembollerin dillini çözer.

Pythagoras'ın öğretilerinin tamamı bize intikal etmediği halde, klasik yazarların aktardığı fragmanlar sayesinde doğru veya yanlış bir sentez kurmak mümkündür. Pythagoras, sayıların manevi içeriği olduğu, her şeyin sayılardan türediğini, sayılarla geometri, müzik ve astronomideki ilahi düzen ve ahengin çözülebileceğini öğretiyordu.

Pythagoras ekolünün birden ona kadar sayı isimleri şöyledir: Monad, Duad, Triad, Tetrad, Pentad, Hexad, Heptad, Ogdoad, Ennead ve Dekad. Tek sayılar (1,3,5,7, v.s.) erkek sayıları, çift sayılar (2,4,6,8, v.s.) dişi sayılar olarak addediliyordu. Bu sayıların dışında çift cinsiyetli androjen (hermaphrodit) sayılarda addediliyordu. Bunlar hem erkek, hem de dişi rakamları içerir. Örnek olarak 6, 2 çarpı 3'e eşittir. Bunların dışında daha nice sayı türleri ele alınmıştı.

Pythagoras öğretisinde sayılar noktalarla gösterilirdi. Tek nokta bir, iki nokta iki, üç nokta üçü vs. gösterirdi. En kutsal sayı Dekad olduğu kabul edilirdi ve sembolü simetrik olarak on noktayı içeren Tetraktys idi.



*

* *

* * *

* * * *



TETRAKTYS







"Oluşmamış öz kaynak saf varlıktır.

Onun için, yoktur diyemeyiz. Ama

tecelli etmemiÅ£ demek mümkün. O

her şeyin geldiği öz kaynaktır. Tek

`Gerçek' odur. Yegane cevher odur."

Kozmik Doktrin, Dion Fortune (4)



Sıfır

Sıfır, sayıları içeren bu bölüm açısından, sayı olmamasına rağmen, ilk sırayı alır. Sıfır boşluğu, yokluğu ifade eder. Yokluk her yerdedir, uzayın uçsuz bucaksız derinliklerinde bütün nesnelerin aralarını doldurur, yenide o nesneleri oluşturan taneciklerin aralarını doldurur. Bizim anladığımız şekilde bir yokluğun dışında birde metafizik anlamda yokluk da vardır. O zaman ve mekan sınırlarının dışında saf varlıktır. Bunu idrak etmek gerçekten güçtür, çünkü beyin ekranı bir şeyi görüntülerken belirli nitelik ve nicelik arar, yarattığı suni görüntüyü onlarla inşa eder. Sıfır gibi bir kavramı algılamak için, bu mekanizmanın ters işlemesi gerekir.


Birçok eski kozmolojide evrenin ilk hali yokluk olarak tasarlanır. Grek mitolojisinde bu aynı zamanda düzensizlik anl***** gelen Kaos ile ifade edilir. Hindular'ın en eski kutsal kitabı Rig Veda şöyle yazar, "O zamanda ne varolmayış vardı, ne de varoluş vardı. O zamanda ne mekan vardı, ne de uzay... O zamanda ne ölüm, ne de ölümsüzlük vardı. Gündüzü geceden ayıran herhangi bir işaret yoktu. Sadece kendiliğinden havasız nefes alan O vardı. Onun dışında hiç bir şey yoktu. Başlangıçta karanlık karanlığı gizlerdi" (5).

Söylentiye göre 2500 yıl önce, Lao-Tzu 90 yaşında ölmek üzeriyken Çin sınırlarını geçip Tibet’te doğru yol almıştı, bir sınır nöbetçisi de eser yazmadan ona geçit vermeyeceğini söyler. Bunun üzerine Lao-Tzu, bir iki günde, Taoizm'in temel ve kısacık eserini "Tao Teh King"i yazmıştı. Bu kitap şöyle başlar:

"Sözle açıklanan Tao, gerçek Tao değildir. Sözler O'nu açıklayamaz. Adsız olarak yaratılışın kaynağıdır; bir adla, bütün varlığın Ana'sı olur. Yoklukla, gizini kavrar; varlıkla, yoluna yaklaşırız"(6).

Patanjali 2,000 sene önce Yoga Sutra'larını şöyle başlamıştı, "Yoga düşünce nesnenin (çita) çeşitli şekillere girmesini durdurmaktır" (7). Zen Budizm'de gaye zihinsel fonksiyonların üstünde bir boşluk alanına (şunyata) erişmektir. Bunun gerçekleşmesi, akıl ve mantık çarklarının durması ve şuurun saf haline erişmesiyle olur. O anda, satori denilen, ani ve gelip geçici, içsel bir şimşek çakması gibi bir aydınlanma ve şuurlanma yaşanır.

İbranilerin gizli ilimlerini içeren Kabala'da bütün feleklerin üstünde evrenin en yüksek mertebesinde "negatif varlığın peçeleri" vardır. Bu peçeler üç tanedir: Ayin (boşluk), Ayin Sof (sonsuzluk) ve Ayin Sof Aur (sonsuz ışık). Bu peçeler insan kavrayışını aşmakta olduğundan onları boşluk olarak ifade edilmeleri, gerçeğe uygun en yakın kavram olarak kabul edilir.

İslam'da fenâ, yokluk, yok olma, fenâ hali de Allah içinde eriyip yok olma anl***** gelir. Hz. Mevlana şöyle yazar, "Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu seç...Bir yerde yokluk, noksan var mı, orası, bütün sanatların, hünerlerin aynasıdır" (8). Yine Mevlana'dan:

"Ben de cansız varlıktan öldüm [maden olarak], biten, boy atıp gelişen nebat [bitki] oldum; nebatken öldüm, hayvan şekliyle baş gösterdim.

"Hayvanlıktan öldüm, insan oldum; artık ölüp azalmaktan, noksana düşmekten ne diye korkacakmışım?

"Bir daha hamle edeyim de insanken öleyim; böylece melekler âleminde kol kanat çırpayım.

"Melek olduktan sonra da ırmağa atlamak gerek; `Her şey yok olur gider, ancak O'nun zâtıdır kalan'.

"Bir kere daha melekken kurban olayım da o vehme gelmeyen yok mu, o olayım.

"Yok olurum, yok olurum da erganon [org] gibi, `Gerçekten de biz dönüp ona varanlarız' derim." (9)





"Monad bütün nesnelerin başlangıcıdır."

Pythagoras ekolün bir deyimi



Monad

Monad Tek'in ifadesidir. Zihnimizi Tek üzerine almamız için Sıfırı algılamakta kullandığımız yönteminden farklı ve hatta tamamen ters bir yöntem uygulamamız gerekir. Konsantrasyon, zihni tek bir noktaya toplamak, onun dışında hiçbir şeyi düşünmemek, hiç bir şeyin farkında olmamak anl***** gelir. Monad'ı algılamak için bu yöntem uygulanabilir.

Birlik kavramı, İslam felsefesinde en önemli yeri tutarı. Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der, "İnanlar kardeştir ve `Bilginler bir tek adamdır sanki' sözlerin anlatışı; hele Davut'la Süleyman ve başka peygamberler, selam onlara, birdir; onların birini inkar edersen hiçbir peygambere inancın doğru olmaz; bu da birlik belirtisidir; hani bin evden birini yıktın mı, hepsi yıkılır gider, bir tek duvar bile ayakta kalmaz; çünkü `Onların aralarından hiçbirini ayırt etmeyiz.'... İnanlar sayılıdır ama inanç bir; bedenler sayılıdır ama canlar bir... Hani gökteki bir tek güneşin ışığı da evlerin içlerine vurdu yüz olur ya. Fakat ortadan duvarı kaldırdın mı, hepsinin de ışığı bir olur gider.' (10)

Modern kuramsal fizik'de "büyük patlama" savı, evrenin tek bir noktadan ortaya çıktığını varsayıyor, son zamanlarda, bu görüş "sabit durum" savına karşın ağırlık kazanmaktadır. Nedeni de evrenin sürekli genişlemesi ve uzaya doğru yayılmasıdır. Bu durumda evrenin varoluşu bir yaratma olayına bağlıdır. Tabii, bu yaratmanın akılcı bir kaynaktan gelip gelmediği ayrı bir tartışma konusu olmuştur. Ancak bulgular bunu yanıltmak yerine desteklemektedir.

Ahadiyyet, İslam felsefesinde Allah'ın bir oluşu anl***** gelir. Ahad ayrıca İbranice'de de Bir anl***** gelmektedir. Panteizm her şeyin Tanrı olduğunu kabul eden bir görüştür. İslam'da karşılığı "Vahdet-i Vücut"tür. Her şeyi canlı olarak kabul eden doktrin de Hilozoizm'dir. Ezoterik öğretilerde Kozmos bütün canlıları içeren büyük bir canlıdır. Bazı fizikçiler büyük patlamadan sonra evrenin iyice genişleyip, sonra tekrar küçülerek merkezinde yoğunlaşacağını ve ondan sonra tekrar bir patlama olup yayılacağını, ve bu işleminde sonsuza dek tekrarladığını ve tekrarlayacağı tezini ileri sürerler. Bu görüş Hindular tarafından binlerce sene önce ortaya koyulmuştu. Onlara göre, Evrenin varoluş, yok oluş çarkı Tanrı Brahma'nın nefes alış verişinden başka bir şey değildir.

Ezoterik nümeroloji ve kutsal geometri açısından, sonsuz olan sıfır tek bir noktada yoğunlaşarak Monadı doğurmuştur. Kabala'da da oluşmamış sonsuzluk bir noktada yoğunlaşıp, sayısal değeri Bir olan Keter küresini (sefira) oluşturur. Keter'den de bütün diğer sefirot (sefira'nın çoğullu) tecelli ederek, bütün varlık türemiştir. Monad bütün sayıların türediği kaynaktır. O halde, BİRLİK YASASI'nı da Hermetik Yasalarının bünyesine ilave edebiliriz

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

"Duad, Birlik ve çoğul

arasında bir köprüdür"

Proklus

Duad
Zollar şöyle yazar: "Birinci ilke Gizli Fanustan, Her Şeyin Kaynağından geldiğinden bütün olasılıkları içermektedir. Ancak Tek ve Aynı olduğu için, bütün olasılıklarını tezahür edebilmesi için farklılaşmaya tabi olmalıdır. Böylece Mutlak Birliğini inkar ederek Birlik İkiliğe hareket etmektedir, Böylece Aynılık ve başkalık karşılaşması ile birici ilkedeki olasılıklar ortaya çıkabilir. İkilik veya Duad'ın gelişi ile sayı ve ölçü doğar, zira Platon ve başkalarının da belirttiği gibi bütün sayılar Bir ve İki'nin karşılıklı etkileşimlerinden ortaya çıkar" (11)

Elinize bir dosya kağıdı alarak, onu ikiye katlarsanız ve katlı kenarından bir yarım daire şeklinde keserseniz. Tek bir dosya kağıdı, iki parçaya bölünmüş olur. Bunlardan biri yuvarlak bir kağıt parçası, diğeri ise, ortasında yuvarlak bir delik olan bir dosya kağıdı şeklindedir. Bunlardan biri pozitif, diğerini de negatif olarak düşünebiliriz. Aynı şekilde, bir fotoğrafı negatifinin yanına koyduğunuzda, fotoğrafta aydınlık olan kısımlar negatifte karanlıktır, karanlık kısımlar da aydınlıktır. Eğer elinizdeki fotoğraf renkli ise, göreceğiniz ki, negatifinde bütün renkler zıt renklerine bürünmüştür.

O halde, birçok nesneyi negatif ve pozitif olarak ayırmak da mümkündür. Matematikte, negatif ve pozitif sayıları biliriz. Aynı şekilde, bir çok somut ve soyut kavram ve ilkeler zıt takımlar şeklinde görülür: iyi ve kötü, doğru ve yanlış, erkek ve dişi, sıcak ve soğuk, artı ve eksi, borçlu ve alacaklı vs. gibi. Tabii, bazı ayırımlar izafidir. Örneğin, bizim sağımız, karşımızda duran başkasının solu olabilir; bizim için soğuk olan, kutupta yaşayan biri için sıcak olabilir; bize iyi olan başkası için kötü olabilir. Nitelikler, ancak birbirine kıyasla zıttır ve karşılıklı tezatlı iletişimler kutuplaşma yaratırlar. Bu yasa en bariz şekilde mağnetizm, elektroliz ve yerkürenin magnetik kutuplarında görebiliriz. Kutuplaşmada zıtlık kavramının bir yasa olarak işlediğini görebiliriz, o halde KUTUPLAŞMA YASASI'nı burada kaydedilim.

Kadim Çin Tradisyonunda gelişen Taoizm'de Ta Ki, dişi prensibi içeren Yin ve erkek prensibi içeren Yang'in ahenkli ve dengeli birleşimini görüyoruz. Taocu sıralamada, her zaman dişi Yin önceden gösterilir ve başlangıçta var olan kara denizi simgeler. Yang ise, gök ve aydınlığın sembolüdür. Doğa'da bütün olaylar bu iki ilkeye dayandırılır. Vadiler Yin ise, dağlar Yang'dir. Biri su ise, diğeri ateştir. Biri alıcı ve diğeri vericidir. Bu ayırımlar geleneksel Çin tıbbında önemli bir rol alır ve bazı organlar Yin olup, diğerleri Yang'dir. "Ta ki" şemasındaki karşılıklı beyaz ve siyah noktalar şöyle izah edilir: Bu ilkeler saf değildir, Yin'de biraz Yang vardır ve aynı şekilde Yang'da da biraz Yin vardır. Bu kavram, Jung (Yung okunur) psikolojisinde yer alan anima ve animus'a tekrarlanır. Jung'a göre her erkeğin ve kadının şuur derinliklerinde karşı cinsin bir unsuru vardır ve o unsur sayesinde onda karşı cinsin bir ideal imgesi oluşmaktadır.

Çinlilerin "Değişimler Kitabı", Yi King, dünyanın en eski eserlerden biri olduğu kabul edilir(12). Bu kitapta, Trigram denilen şekillere evrendeki olaylar bağdaştırılır. Trigram üç işaret anl***** gelir, aslında Yi King'de gerektiğinde iki, veya altı işaret de kullanılır. Bu işaretler iki şekildedir: Yin ilkesini içeren kesik çizgi (- -) ve Yang ilkesini içeren tam çizgi (¾ ). İki tek şekilli işaret vardır.

Trigram:

1) ¯¯¯ 2) ¯ ¯ 3) ¯ ¯ 4) ¯¯¯

¯¯¯ ¯ ¯ ¯ ¯ ¯¯¯

¯¯¯ ¯ ¯ ¯¯¯ ¯ ¯





5) ¯ ¯ 6) ¯¯¯ 7) ¯¯¯ 8) ¯ ¯

¯¯¯ ¯ ¯ ¯ ¯ ¯¯¯
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:13 PM   #6
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

Üç şekilli işaretlerinin (trigram) adeti 8'dir ve Yi King kehanet ve fallında kullanılan 6 şekilli işaretlerin (heksagram) adeti 64'dür. kuzey Afrikalı Arapların kullandığı remille benzerlik arz eder. Ancak remilde 16 şekil vardır. Afrika kökenli Fa veya İfa kehanetinde 256'lık bir sistem vardır. Bu kehanet sistemlerin hepsi bilgisayarların da kullandığı binar, ikili sisteme dayanıyor. Bilgisayarlarda bütün veriler 0 ve 1'den oluşan birleşimlere dayanır. Bundan dolayı 2'nin katı olan 4, 8, 16, 32, 64, 128 ve 256 gibi değerleri bilgisayarlarda kullanılmaktadır.

Hint Tradisiyonuna bağlı Tantrik sisteminde, temel ikilli Şiva ve Şakti'dir. Şiva erkek ve Şakti evrensel diÅ£i enerjisidir. Hindistan'a sonra gelen ve kendi kültürlerini yerlilere yayan Aryanlar'ın kadim kutsal kitapları Vedaları (Vid, bilmek veya kutsal bilim - Sanskritçe) birlikte getirdiler. Vedaları kaynak alarak gelişen Vedanta ve Sankhaya feslsefesinde temel ikilli Puruşa ve Prakitidir. Puruşa, saf ruh ve Tanrısal benliktir ve şuurluluktur. Tek Tanrı Brahma'yı içerdiği gibi insanın öz şuurunu, Atman'ı da içerir. Özde Brahman ve Atman birdir. Prakiti ise maddi ve seyyal evreni, doğayı meydana getiren öz maddedir (Mulaprakiti). Bu iki unsur ayrı veya tek unsurun değişik tezahüratları olup olmadığı Hint felsefesinde uzun tartışmalara neden olmuştur. İki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Sankhaya felsefesini geliştiren Şankara (686-718), bu iki ayrı görüşü birleştirerek bu tartışmalara son vermişti. Şankara'ya göre temel ikili hem özde birdir, hem de ikilidir ve evrende her şey onların karşılıklı iletişim ve etkileşimlerinden meydana gelmişti. İnsanoğullu, temelde Puruşa'ya, ruhsal kaynağına dönmek ister, ancak Prakiti, doğa'nın bütün çeşitlemeleri ile, bütün cazibelerini önüne sererek onu nesnel aleme çeker. Bunu başarmak için Prakiti'den oluşmuş onun sahte benliği olan Ahamkara'dan yararlanır ve etrafına Maya (illüzyon) denilen hayali ve nefsani bir perde örer. Böylece, Puruşa, Prakiti tarafından hapsolunur ve tekrar tekrar nesnel alemde yeniden doğar (Samsara). (13)

İkili ilkesini, İbranilerde Kral Süleyman'ın mabedinin girişindeki İkin ve Boz adındaki çift sütunlarda görmekteyiz. Bunlar sembolik olarak Framasonlar tarafından kullanılmaktadır. Aslında, mabedlerin girişlerinde veya mahrem yerlerinde sembolik iki sütunun olması, birçok kadim mister kültlerinde görülmektedir. Ayrıca temel ikiliyi mecazi ve sembolik olarak birçok din, efsane ve inancının içine işlendiğini görebiliriz.

Geometri açısından, Monad'ı teki bir nokta olarak ele alırsak, Duad iki noktadan meydana gelir. İki noktanın arasındaki en kısa yol, düz bir çizgidir. Ortada sabit bir birinci noktanın etrafında bir ikinci noktanın eş mesafede döndüğünü kabul edersek, o zaman birinci noktanın etrafında bir daire çizilmiş olur. Ortaya çıkan şekil, ortası noktalı bir dairedir. Okült açıdan bu hem güneşin sembolüdür, hem de deruni anlamı olan bir semboldür.

Astronomi'de yörüngeler iki karşıt gücün birleşimi olan vektörlerden meydana gelir. Yörüngedeki cisim, ortadaki cisimin yer çekimi ve bir dereceye kadar kendi yer çekimi ile merkezgel bir çekim ile sabit merkeze itilir. İkinci güç ise, dönen cismin merkezden uzaklaşma hareketidir. Eğer, birinci güç fazla olursa, o zaman yörüngedeki cisim sabit cisme düşer. Örneğin, bu da dünyamızın güneşe düşmesi, yanarak buharlaşması sonucunu doğurur. Eğer ikinci güç fazla olursa, o zaman yörüngedeki cisim sabit cisimden hızla uzaklaşır. Bu da dunyamızın fezaya fırlaması, karanlığa gömülüp donması sonucunu doğurur. O halde, güneş sistemindeki gezegenlerin sabit hareketleri mükemmel olarak kurulmuş bir dengenin eseridir.

Hint felsefesinde ortası noktalı dairenin merkezi Kendrum (çekirdek) denilir ve ilahi ilkeyi simgeler. Çemberi oluşturan çizgi ise insandır. Onu ortaya çeken güç merkezgel güçe Vidya Maya (bilgi gücü) denilir. Onu dışarıya iten merkezkaç güce Avidya Maya (cehalet gücü) denilir. (14)





"Proklus der ki, "Birinci Monad ebedi ve ezeli Tanrı,

ikincisi sonsuzluk ve üçüncüsü evrenin planı veya modelidir'...

Görünür evrende her şey bu Triad'dan tecelli etmiştir."

H.P. Blavatsky



TRİAD

Geometrik açıdan Monad tek, Duad çift ve Triad üç noktadan meydana geldiğine göre, Triad'daki üç noktayı birleştirdimizde bir üçgen ortaya çıkar. Kadimlere göre üçgen bütün geometrik şekilleri doğurur.

Zollar şöyle yazar: "Bütün şeylerin başlangıcı Birliktir. Birden bütün şeyler sayıya göre ortaya çıkar. Birlik bütün çokluğu içerir. Birlik olmadan İkilik olamaz. Oysa İkilik Birlik ve onun aynılığının inkarı ile doğar. Ancak ortaya çıkan gerilim süremez ve üçlük ortaya çıkar. Bu da daireyi tamamlar, zıtlıklar barışır ve birlik veya bütünlük yeniden tesis edilir."(11) Çünkü üçlükle çizgi üçgene dönüşür, çizgi üzerinde üçüncü nokta tekrar birinci noktaya bir çizgi gererek Bir'e dönüşü sağlar.

Biri pozitif ve diğeri negatif iki zıt güç bir araya geldiğinde, üçüncü, birleşik nötr bir güç oluşur. Bu güç, kadimlere göre dişi ve erkek güçlerin doğurduğu bir çocuktur. İki gücün özelliklerine sahip olduğu için hem dişi, hem de erkek özelliklere sahip bir androjen olarak da simgelenir. Mitolojide, Hermes ve Afrodit'in aşklarından doğan çocuk çift cinsiyetli Hermafrodit idi. Bu da, mecazi olarak bir yasayı betimler. Onu aseksüel, dengeleyici bir unsur olarak değerlendirmek gerekir.

Çağdaş bilim ve felsefede üçlü ilkeyi, tez, antitez ve sentez olarak görürüz. Herhangi bir varsayımı kanıtlamadan önce onun aksini kanıtlayacak verileri de dikkatte almak gerekir, yoksa aldığımız netice tek yanlı olur. Sonuçta meydana gelen sentez her zaman tek yanlı bir tez veya antitezden üstündür.

Phythagoras teoremine göre, bir dik üçgenin dik kenar uzunluklarının kareleri toplandığında, hipotenüsün uzunluğunun karesi ortaya çıkar.







PHYTHAGORAS TEOREMİ : a² + b² = c²

Sembolik olarak bu teorem iki zıt unsurunun karşılıklı iletişimlerinin oluşturduğu üçüncü unsuru açıklar. Örneğin, kıyas yolu ile a'yı bir ana, ve b'yi bir baba olarak kabul edersek, c onların çocuğudur (harfleri ne kadar da uyuştu). Biyolojik açıdan çocuk hem annenin hem babanın genetik yapılarının bir sentezidir. Manevi açıdan ise, ikisinin etkisi ile şahsiyetini oluşturur.

Hint felsefesinde, Trimurti üç yüzlü Tanrı anl***** gelir. Bunlar yaratıcı Brahma, koruyucu Vişnu ve yok edici Şiva'dır. Hepsi aslında tek bir tanrının, Nirguna Brahma veya Parabrahma'nın tezahüratlarıdır. Brahma olarak evreni ve insanı yaratır, Vişnu olarak hükmeder ve zamanı gelince Şiva olarak evreni yok eder. Hindu'ların "Aum" mantrasında "A" Brahma'yı, "U" Vişnu'yu ve "M" Şiva'yı simgeler. Bu mantranın bütün seslerin anası olduğu, evrenin ondan tecelli ettiği inanılır. Eski Mısırlılar'ın "Amon", İbraniler'in "Amen", Müslümanlar'ın "Amin" sözcükleri Aum mantrasının karşılıkları olduğu inanılır.

Geçmiş, gelecek ve şimdideki zaman bir üçlü oluşturur. Bunlar nesnel alemde tamamen ayrıdır, ama birbirine iç içe bağlıdırlar. Şimdeki zaman, geçmişin bir neticesidir, gelecek bu anın fiilleri ile şekillenecektir. Bu üç zaman birimi ancak ilahi bir planda birleşirler. Orada zaman ve mekanın bir olduğu bir sonsuzluk boyutu olduğundan, zaman yoktur da denilebilir.

Nichomachus'a göre Triad Satürn'ün, Zühal'in sembolüdür. Çünkü Satürn Grekçe'de "Kronos" dur ve zamanı simgeler (kronometre'nin kökü). Zamanın üçlü mahiyetini de yukarda anlatıldı. Kabalalistik Hayat Ağacının üçüncü Sefira'sının (Binah) gezegeni Şabatay'dır, o da Satürn anl***** gelir. Antik kozmolojinin 9 felekli göğü yukarıdan aşağı sayıldığında üçüncü feleği Satürn hükmeder.

Hint felsefesinde ayrıca tabiat güçleri, başka bir deyişle Prakiti'nin unsurları üç tanedir ve bunlar bütün nesnel olaylarda görülmektedir. Triguna olarak adlandırılan bu güçlerin birincisi Tejas Gunadır. Tejas Guna hareketli ve aktiftir, ateş prensibini içerir. Tamas Guna ise statik, hareketsiz ve pasiftir. Üçüncü prensip ise aydınlık ve dengeyi simgeleyen Satva Guna'dır.

Mistisizmde ilahi üçlü ilahi aşk, ilahi kudret ve ilahi hikmettir. İlahi aşk pasif unsurdur, karşılık beklemeden Tanrıya, insana ve doğaya karşı duyulan kayıtsız şartsız sevgidir. İlahi kudret aktif unsurdur ve şuurun değişiklik yaratma gücüne (maji) dayanır. İlahi Hikmet dengeleyici nötre unsurdur ve gücün sevgiyle kullanılmasına dayanır. altın Şafak cemiyetinin inisiyason ritüellerinden şöyle bir söz geçer, "sevgisiz güç gaddarlığa yol açar. Güçsüz sevgi ise zaafa".

Aristoteles'e göre Triad bütünü temsil eder, çünkü bir başı ortası ve bir de sonu vardır. Taoizm'in kurucusu Lao-Tzu'ya göre, "Bir ikiyi meydana getirir, iki üçü meydana getirir ve üç bütün şeyleri meydana getirir."




"Tetrad matematik

disiplinin evrenselliğini

meydana getiren sebeptir."

Nicomachus

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

TETRAD

Tetrad'ın geometrik tanımı dört noktanın meydana getirdiği dörtgendir. Eşkenar dikdörtgen veya kare adaletin ve sabitliğin simgesidir. Dolayısıyla, Jüpiter veya Müşteri gezegenin sembolüdür ve Kabala'da dördüncü sefira Jüpiter'e tekabül etmektedir. Ayrıca, dört istikamet, dolayısıyla arzın ve toprak elemanının sembolüdür.

Kutsal geometrinin sırlarına ayrılmış bu sayfalarda, bilmeliyiz ki Tetrad birçok Kozmik Yasayı açıklamaya yarayan evrensel bir semboldür. Tetrad'in içinde Monad, Duad ve Triad'ı bulunur ve bu adı geçen rakamlara nazaran daha geniş tanımlı ve kapsamlı bir semboldür. Eliphas Levi'ye göre: "Doğa'da dengeyi oluşturan iki güc vardır ve bu üç unsur tek bir yasayı içerir. Dolayısıyla burada birlik içinde pekiştirilmiş triad'ı görürüz ve birlik kavramını triad'a ekleyerek Tetrad'a varırız, ilk kare sayısı, mükemmel rakam ve bütün formların ilkesi."

En yüksek rakam elbette Tek'in ifadesi olan Monad'dır. Monad'dan sonra rakamların kozmik açıdan değerleri kademe kademe düşmektedir, herbiri bir öncekinden daha karmaşık olmaktadır. Sayı büyüdükçe içerdiği kanun sayısı artmakta ve orijinal Monad'ın saflığı ve sadeliğinden uzaklaşılmaktadır. Daha ileride bu soyut kavramlara açılık getireceğiz.

Tetrad ilk birleşik sayıdır (2x2). O halde Duad ile yakın bir irtibatı vardır. Triad yaratmaya, dışa fışkırmaya eğilimlidir. Kadimlerin uğraştığı geometrik problemlerden biri de daireyi matemetiksel yöntemlerle kareye çevirmek, ve tersi. Tetrad'ın içe dönük mahiyetini şöyle açıklarız, Tetrad, Triad ve Monad'ı içerir. Bu monad ilk prensiptir ve Triad onun tecelli olan üç ana prensibi içerir. Formül olarak bunu şöyle belirebiliriz: Öz = artı + eksi + nötr, beyaz = kırmızı + mavi + sarı (ana renkler).

Aşağıdaki dörtlü semboller Triad Yasalarını tasvir eder. Ayrıca on noktanın birleşimi olan Tetraraktys'i unutmamak gerekir. İçinde nokta olan üçgen, daha gelişmiş bir sembol olarak üçgen içinde gözdür. Bu sembol Ra, veya Horus'un gözü olarak Mısır'da kullanılırdı, daha da sonra Framasonlar tarafından kullanıldı. Monadı çevreleyen üç ana prensibi gösterir. Üçgen tarafında daire üç prensibin tecelli etmiş hali ile Monadın içinde bulunduğunu gösterir. Aynı ana renkler, kırmızı, mavi ve sarının beyaz rengin içinde bulunması gibi. Haç Hıristiyanlıktan eski bir semboldür, dört element, dört istikamet ve Tek prensibin üç ayrı prensip halinde tecelli edilişini gösterir. Svastika veya gamalı haç, dört prensiple birlikte girdap (vorteks) Yasasını tasvir eder. Yukarıdaki gamalı haç saate yelkovandır ve güneşin hareket yönüne uygundur. Nazilerin İkinci Dünya Şavaşında kullandıkları svastika ise ters istikametliydi (vinderşin). Bazı okült yorumcular Almanların harbi bu yüzden kaybettiklerini iddia ederler, çünkü svastika bir güneş sembolüdür ve güneş istikametinde (diurel) çağrışımlar pozitif enerjiyi, aksi istikamette çağrışımlar negatif enerjiyle rabıta kurar. Ay'ın istikameti güneşe göre ters olduğu için onun tasviri farklıdır.

Hermetik öğretilerde dört unsura tabi bir çok kavram bulunmaktadır. Bunlardan dört elementle ilgili olanları daha ilerde ayrı bir yazıda inceleyeceğiz. Dört canlılar alemi ile ilgili doktrin ise şöyle, dört canlılar alemi dört elementin (hava ateş, su ve toprak) çocuklarıdır. Bunlar madenler alemi, bitkiler alemi, hayvanlar alemi ve insanlar alemidir. İlk bakışta madenlerin de canlılar kategorisine alınması radikal bir görüş olarak değerlendirmek mümkün. Ancak, ezoterik hylozoizm doktrininde her şeyin canı vardır. Madde alemindeki en gelişmiş canlar binlerce sene zarfında çeşitli geometrik şekiller alan kristaller ve kıymetli taşlar olarak görülür. Simya da altın başta ve gümüş ikinci olarak çeşitli elementlerin diğerlerine nazaran daha yüksek bir titreşim içerdiği görüşü savunulur.

Ezoterizmde en küçük organizma atomdur. Atomun önemli parçaları negatif yüklü elektron, pozitif yüklü proton ve nötr yüklü nötrondur. Onların karşılıklı iletişimleri ve dördüncü unsur olan enerji bir bütün meydana getirir. Hücrede aynı şekilde dörtlü bir bölme görebiliriz, negatif unsur bedensel kütlesini meydana getiren protoplazmadır, aktif unsuru bütün hücre işlemlerini meydana getiren mitokondriyalardır, nötr unsuru DNA ve RNA moleküllerini içeren hücre çekirdeğidir ve dördüncü unsur hayat enerjisidir.

İnsanların dört unsuru çağlar boyunca bilinmekteydi. Bhagavad Gita'da insan bir atlı arabaya benzetilirdi. Bedeni araba, atlar hisler ve ihtirasları, araba sürücüsü akıl ve arbanın yolcusu onun asıl sahibi. Bu örnek Sufi menkibelerinde ve Gurdjieff öğretisinde bulunmaktadır. Arabanın gayesine ulaşması için dört unsurun ahenkli çalışması gerekir. Eğer araba fazla ağırsa hareket edemez, atlar iyi terbiye edilmemiş ise veya arabacı acemi ise araba atın istediği istikamete gider, bazan yolcuyu felakete sürükler. Akılı temsil eden araba sürücüsü atlara hakim ise yolculuk daha emin ellerdedir, ancak bazan araba sürücü araba sahibinin sesini duymaz ve arabayı kendi bildiği gibi sürer (Gurdjieff). Bu durumda araba gayesine ulaşmaz. Çünkü araba sahibi insanın asıl benliğidir.

Psikolog Carl Gustav Jung, Freud'un talebesi ve onun varisi olarak görülürdü. Ancak Jung, psikiyatri ilminin kurucusu Freud ile birçok konuda hemfikir değildi. Jung, Yoga çalıştı ve hastaların astrolojik horoskoplarını çıkartarak terapiden önce incelerdi. Simya ve diğer okült bilimlerin yorumlarıyla ilgili cilt cilt eserler yazmıştı. Geliştirdiği psikolojik kavramlar ile okült ilimler ve çağdaş ilimler arasında köprü kurmuştu. Jung'a göre insan psişiği dört unsurdan meydana gelmektedir, bunlar duyu, duygu, akıl ve sezgidir. Aslında Sankhya felsefesine göre birinci unsur bedensel işlevlerin sadece pasif unsurlarıdır ve ayrıca aktif unsurları olan bedensel faaliyetleri de ele almak gerekmektedir. Yine de Jung'un tasnifi kadim görüşe uygundur. İnsandaki dört unsuru, ilerde başka bir cilt altında ele alacağız.

Ayrıca, Jung'a göre insanda dört temel dürtü vardır, bunlar sırası ile yaşama dürtüsü, cinsel dürtü, sosyal dürtü ve dini dürtüdür. Bunların ilk üçünü Freud ortaya koymuştu, ancak sonuncusu Jung'un ilavesidir. Bu dürtüleri şöyle tanımlamak mümkün: Yaşam dürtüsü en ilkel dürtüdür ve organizmaların yaşamlarını tehdit eden bir durum olduğunda nefsi koruma olarak bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Yaşam mücadelesini yürütmek, korku ve açlığı gidermek onun en belirgin özellikleridir. En saf hali ile bu dürtü tamamen bireysel olup ego ön plandadır. Cinsel dürtüsünün faaliyette geçmesi için, yaşam dürtüsünün uyarlanmamış durumunda olması gerekir. Cinsel dürtüsü bir varlığın bireysellikten çift hüviyetli bir varlığa ve daha geniş kolektif alanlara geçişini temin eder. Çünkü kişi diğer bir egoyu keşfeder ve onunla bütünleşmek ister. Sosyal dürtü ise tamamen cinsiyet üstü ve henüz yeni oluşmakta olan kolektif ve komünal bir dürtüdür. Komünizm ve Faşizm onun saptırılmış şekillerini ifade etmektedirler, ancak her ikisinde doğru unsurlar vardır. Dini dürtü ise, ki ona kozmik dürtü demek daha doğru olur, insanlarda yeni oluşmaktadır ve kozmos ile birlik duygusndan yola çıkarak, bütün diğer dürtüleri mükemmel bir ahenk içerisinde kapsar. Okült zihniyetinin menşei işte budur. Kozmik şuurun uyanması da evrenle bütünleşme isteğini doğurur.



Kadim felsefede üç ilahi unsur bulunur: İlahi Aşk, İlahi Hikmet ve İlahi Kudret (veya Tanrısal Sevi, Tanrısal Bilgelik ve Tanrısal Güç). Bir de arkalarında bir dördüncü unsur vardır ki, o da saf şuurluluktur. Bu üç ilahi unsur, üç ayrı yolla ayrılır: mistisizm veya aşk yolu, Felsefe veya bilgelik yolu, ve Maji veya güç yolu.

Bilgelik, sevgi ve güç unsurlarını dengeler. Aslında bilgelik gücün sevgi ile kullanılmasıdır. Bunların arasında en tehlike olanı sevgisiz, bilinçsiz güçtür, ancak dengesiz bir sevgi de zafa ve eksikliklere yol açmaktadır.

Ayrıca, dörtlü ilke Tetragamatonu, adının boş yere söylenmesi yasak olan dört harflı tanrı adı YHWH'i simgeler. Cennet bahçesindeki dört nehiri ve doğu, güney, batı ve kuzey olarak dört istikameti ve onları idare eden dört başmeleği, sırasıyla İsrafil, Mikail, Gebrail ve Azrail (Kabala'da Uriel) ve dört elemanı, sırasıyla hava, ateş, su ve toprağı ifade eder.







"Mikrokozmosun sembolü olarak Pentagram,

PENTAD insan tarafından elemental varlıları

hükmetme ve onların kötüllük

yapmalarını engellemede kullanılır."

Eliphas Levi

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

PENTAD

Pentad, biri dişi olan Duad, ve biri de erkek olan Triad'ın birleşiminden meydana gelen bir sayıdır. Çeşitli geometrik şekillerde ifade edilir. Beş noktanın kesişmeden birleşimi bir pentagonu meydana geitirir. Pentagon ise, beş uçlu bir yıldızın uç noktalarını çizgilerle birleştirdiğinde ortaya çıkar. Beş köşeli yıldıza pentakl veya pentagram denilir. Beş "A" harfin birleşiminden geldiği için "beş a" anl***** gelen pentalfa da denir. Beş köşeli yıldız en yaygın ve benimsenmiş tanımı "beş harf" anl***** gelen pentagram'dir. Bir pentagram üç üçgeni içerir. Piramid de, beş kenarlı olduğundan Pentad'a tabidir.

Eski Mısır'da takvim 360 gün olarak sayıldığı için, fazladan olan beş gün kutsal bayram günleri olarak tutuluyordu (ayrıca 360 beşle bölündüğünde kutsal metinlere göre insan yaşı olan 72 sayısı çıkar). "Kutsal" Tetraktys'in sayısı on olduğuna göre, onun yarısı olarak beş rakamı Phythagoras okulunda özel bir yeri vardı. Makrokozmosun rakamı on ise, insan olan mikrokozmosun rakamı beş olmalıydı. Çünkü mikrokozmosun altında da daha ufak kozmoslar da vardır ve insan bu küçük kozmoslar ve evren arasında bir köprü kurmaktadır ve orta yeri tutmaktadır. O halde, beş insanın sayısıdır. İnsan kollarını ve bacaklarını açtığı zaman, başı ile birlikte beş köşeli bir yıldızı benzemektedir. Gerek elinde, gerekse de ayaklarında beşer parmağı vardır. Ayrıca insanda görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma olmak üzere beş duyusu vardır. Hindular, duyulara bağlı olarak, bedensel işlevlerin de beş aktif unsuru içerdiğini inanırlar.

Blavatsky'e göre insanın beşe tabi olması, onun şu anda beşinci kök ırkına tabi olmasından kaynaklanıyor. Ona göre yakında ortaya çıkacak altıncı kök ırkında insanlar daha farklı titreşimlere tabi olacaktır. O zaman bilinen beş duyu yanında altıncı duyu, ESP veya duyu-üstü algılama günlük hayatın bir parçası olacakmış.

Tarih boyunca beş kenarlı yıldız veya pentagram, korunmak için kullanılmıştır. Eski Mısır, Mezopotamya ve Yunanistan'da bu maksatla kullanıldığı bilinmektedir. Bu sembolün şer güçleri geri püskürttüğü, insanı her türlü kötü büyüden koruduğu tarih boyunca inanılırdı. Efsaneye göre Kral Süleyman'ın bir pentagram mühürünü içeren yüzüğü vardı, onun sayesinde cinleri, elemental varlıkları hükmediyormuş. Eliphas Levi'e göre "Dört elemanın fiziksel özü olan Astral Işığın üzerinde irade gücünün hakimiyeti Maji'de pentagram ile temsil edilir...Pentagram zihnin elemanlar üzerindeki hakimiyetini belirtir. Hava elemenalları, ateş cinleri, su perileri ve toprak elementallar bu işaretle bağlanırlar... bu simge evokasyonda (çağrı) bilinçli bir şekilde kullanıldığında, elemental varlıklar ona tabi olurlar."

Diodurus'a göre pentad, "dört elemanın esirle birleşmesidir". Bu açıdan pentagramın okült anlamı beşinci eleman olan esirin (Hintçe'si Akaşa) diğer dört eleman üzerine hükmetmesidir. Esir veya Akaşa diğer elemanların tecelli ettiği kaynaktır. Doğa ruhları veya cinlere, elemental varlık denmesi onların dört elemandan meydana gelişlerinden kaynaklanır. Bu dört eleman dışında bir de üstün beşinci unsur sadece insanda vardır. O halde, o elemental varlıkları hükmetmeye yarar. İşte pentagramın elemental varlıklara karşı bir silah, kalkan veya hakimiyet işareti olarak kullanılmasının nedeni budur. Bu tip koruma tedbirlerinde pentagram çizerken onum irade ve inançla şarj edilmesi de şarttır. Maksat olumlu düşünce ile donatılmış bir düşünce formu yaratmaktır. Bu açıdan ruhsal bir disiplinle eğitilmiş bir kişi hiç şekil çizmeden sırf yaratıcı imgeleme ile arındırıcı bir pentagram etkisi gönderebilir.

Psişik korunma bazı insanlara safsata gibi gelebilir. Ancak, yaşadığımız ortamda sadece hava, kara ve su kirlenmiyor, içinde yaşadığımız psişik atmosfer de negatif düşünceler ve ihtiraslarla sürekli kirlenmektedir. Ruhsal bir disipline giren birisi, bu negatif etkilere karşı başkasına nazaran daha hassas ve açıktır. Çünkü onun psişik merkezleri açılmaktadır.

Korunma için kullanılan pentagram modern majisyenler tarafından genellikle imgeleme ile parmak veya bir kama ile havada çizilir. Pentagramın tek kenarının yukarı bakması önemlidir. Aşağı bakan pentagram genellikle karanlık bir sembol olarak görülür ve şer varlıkları çağırmakta kullanılır. Sembolik olarak bazen iki boynuzu ve kulağı ile bir keçi kafası olarak gösterilir.

Beş sayısını kendisiyle çarptığımıza her zaman geri döner (son hanesi): 5 x 5 = 25, 5 x 5 x 5 = 125, 5 x 5 x 5 x 5 = 625.




"Nesnelerin şekli, ruha uyan tek rakam,

evrenin parçalarının birleşimi, ruhun

ve ahengin yaratıcısı."

Nicomachus (3)

HEKSAD

Heksad'ın geometrik ifadesi heksagram, biri yukarı, biri de aşağı bakan iki üçgenden meydana gelir. Heksagram Milat'tan sekizyüz yıl önce Mogan David olarak Hz. Davut'un kalkanında kullanılmıştır. Hz. Davut'un fatihlerinden sonra oğlu Hz. Süleyman altında o zamanki İsrail devleti, tarihinin en parlak, en çilesiz dönemini yaşadı. Dolayısıyla, ilerki yıllarda İsrail devletin bir amblemi olarak alındı. Ancak, bundan da önce evrensel bir sembol olarak çeşitli kültürlerde yer almaktaydı. Her şeyden önce doğada sık sık görülen bir şekildir, örnek olarak kar tanecikleri heksagram şeklindedir. Bal petekleri ise heksagon şeklindedir. Heksagon heksagramın kenarlarını birleştirdiğimiz zaman ortaya çıkar.

Bir cinsel sembol olarak, eski tradisyonlarda yukarı bakan üçgen erkeklik prensibini temsil eder, aşağıya bakan üçgen ise, dişilik prensibini içerir. Bu yaklaşım da cinsel uzuvların görünüm ve işlevlerine dayanır. Hint Trantrik sisteminde bu ikilem, lingham ve yoni'dir, Grek tradisyonunda ise phallus ve kteis'dir. O halde, bu iki sembol iki zıt gücün ahenkli birleşimini gösterir. Bu da, cinsel birleşme dışında, ayrıca farklı zıt unsurların birleşimi için de geçerlidir. Dolayısıyla Uzak doğu'daki Taoist ying ve yang sembolü ile eş anlamlıdır. Simyada yukarı bakan üçgen ateşin sembolüdür, aşağıya bakan üçgen suyun semboldür. Çünkü ateş yukarıya uçar, su ise, yer çekimine tabi olarak aşağı akar. Ateş ve su heksagramında yukarıya bakan üçgen kırmızı ve aşağa bakan üçgen mavidir. İki unsurun birleşmesinden meydana gelen heksagram de hava elemanını temsil eder. Hint Tantrik sistemimde de, bu semboller aynıdır. Ancak, su için ayrıca aydınlık kısmı aşağıda olan hilal da kullanılır.

Heksagram altı rakamının simgesidir. Eski çağlarda altı sayısı zaman ve mekanın birimi olarak kabul edilirdi. Çünkü hem zamanın hem de mekanın devresel oldukları ve daire oluşturdukları inanılırdı ve bir daireyi bir pergele çizildiğinde, pergelin açısını bozmadan daire cizildiğinde daireyi tam altıya böler. Bu yüzden bu zaman ve mekan birimleri altı ile bölünür, 12 ay, 24 saat, 60 dakika, 60 saniye gibi, veya bir dairenin 360 dereceye bölünmesi gibi. Bu yüzden Tevrat ve Kuran'da dünyanın altı günde yaratıldığı yazılır. Yedi de sonsuzluğu ifade eder.

Özellikle Mecusilikte görülen, evreni iki zıt gücün, hayır ve şerin boğuşması olarak betimleyen inançlarda aşağı bakan üçgen Şeytani ve karanlıktır, yukarıya bakan üçgen ise Tanrısal ve aydındır. Başka bir yoruma göre, yukarı bakan üçgen insanoğlunun yükseliş ve tekamüllünü ve aşağa bakan üçgen ona inen rahmeti simgeliyor. Bu açıdan heksagram Yaradılış ve Tekamül Yasalarını simgeler ve bu iki yasa arasındaki ilişkiyi gösterir. O halde, heksagram genelde insani ve ilahi olanın kesişmesinin sembolüdür. Burada kilit sözcük "Denge"dir. Eğer pentagram insanın simgesi ise, heksagram onun yasaya, çevreye uyumudur. Pentagram bireysel, heksagram kitleseldir. Eliphas Levi'ye göre "Yedi nasıl mecazi olarak sonsuzluğun rakamı ise, altı da haftanın (içi) gün sayısıdır, o sınırlı maddi ortamda dengeyi temsil eder, üçün üç ile dengelenmesi, başka dir deyişle ruhun madde ile mücadelesi"(4).

Kabala'da altı güneşin değeridir. güneşin ortasında olduğu bir heksagon'da da etrafında altı gezegen heksagonun her bir kenarında gözükür (Kadimler, güneş ve ay ile birlikte yedi kutsal gezegen tanırlardı. Bu gezegenler evrende mevcut yedi ilahi ilkenin maddi tezahüratlarıdır).

Tevrat ve Kuran'a göre Tanrı dünyayı altı günde yaratmıştır. O halde, altı nesnel alemin rakamıdır ve evren altı prensibi üzerine kurulmuştur. Grek ebcedinde Kozmosun rakam değeri 600'dür. Sümerler ve diğer kadim uygarlıklar bütün zaman-mekan hesapları seksajisimal birimi olan 60'a dayanan sistem üzerinde kurmuşlardır. Çünkü zaman ve mekan dairevidir, siklüslere tabidir, ve altı dairenin rakamıdır. Heksagon kübik bir dairedir, ve bir pergelle çizilen dairenin çevresi aynı pergel açısı ile altı eşit bölüme ayrılır. Ayrıca daire 360 derecedir (6x60). Siklüslerin seksajisimal özellikleri üzerinde ileride, siklüs bölümünde geniş açıklama yapılacaktır.

Tevrata göre Tanrı yedinci günde yarattığı dünyadan çekilmiştir. Burada Heksad ile Heptad arasındaki ince ayrılım belirleniyor. Altı tecelli olmuş ve siklüslere tabi maddi alemi simgeliyorsa, yedinci prensip tecelli olmamış ve altıgen evrenin üstünde yer alır. İnsan bedeni yedi parçalı olduğuna göre, altı başsız bir gövde olup, İlahi prensipten yoksun, zaman ve mekan çarkında, yani maddeye tutsak bir varlığı, dünyevi insanı gösterir.

İncil'in son kitabı Yuhannanın Vahyisi, baştan sonuna kadar rakamlar ve sembollerle donatılmış bir kehanet kitabıdır. Vahiy'de 666 canavarın rakamı ve ayrı yeten insanın rakamı olduğu yazılır. İncil'in yazıldığı Grekçe aslında canavar Therion'du. Bu kelimenin tem tercümesi olmamakla birlikte, vahşi hayvan, insan kılığında hayvan veya nefsani insan anl***** gelir. O halde, Vahi'nin kehanetlerindeki canavar veya Deccal, tek bir şahıs yerine çağdaş dünyadaki materyalist insanın gelişi olarak tefsir etmek de mümkündür ve altı rakamı hem evrenin ölçü birimi hem de insandaki ilahi kıvılcımı tutsak eden nesnel alemin simgesi olarak idrak etmek mümkündür. Altı, ayrıca güneş sisteminin merkezi olan güneşin Kabalistik rakamıdır.

"Hayat Çarkı" Tibetli Tantrik Budizmi'nde önemli bir semboldür. Uzak doğu felsefesinde doğumdan ölüme dek uzanan insan hayatı daha büyük bir hayat devresinin bir zereciğidir. Reenkarnasyon ve Karma Yasası ile sadece ruhların yaşamlarında elde ettikleri dersler kalıcıdır. Ölüm sonrası alemlere bir rehber olarak yazılan Tibetlilerin ölüler kitabı "Bardo Tödol"da anlatılan Hayat Çarkı altı parmaklıdır ve içi de altı alemi barındırır. Bunların hepsi, orta yeri işgal eden insan aleminden, en alttaki cehennem ve en üstteki cennet alemleri de Samsara'ya, ego-ilüzyon'a tabidir. Samsara alemlerinden tek kurtuluş da, arzu ve hırsları yok eden, nefslerine hakim Bodişatvalar'ın yoludur. Sadece bu yolla sonsuz acı ve zevklerin birbirini kovaladığı, ve sonsuza dönen hayat çarkından kurtulup yedinci bir alem teşkil eden Bodişatvalar'ın diyarına girmek mümkündür. Budistlere göre gerek zebanilerin türlü işkence yaptığı, gerek Deva'ların güzellikler içerisinde bulundukları cennetler de hepsi Samsaraya bağlıdır. Bu çarkın ortasında Tanka denilen Tibetli dini resimlerde üç hayvan gösterilir. Yeşil yılan, kırmızı horoz ve siyah domuz. Üçü de birbirini kovalar. Yeşil yılan kin ve nefreti simgeler, kırmızı horoz hırs, ihtiras ve malik olma tutkusu ve siyah domuz cehalet ve aptallığı. Bu üç unsur insanın ilahi kıvılcımını kararttığı müddetçe o hayat çarkında batmaya mahkumdur. İyi davranışların sonucundan ötürü o yükselip Devaçan, veya Deva'ların cennetine ulaşması gerçek bir kurtuluş olmayıp, her an alt bir aleme düşme durumundadır. Çünkü çark dönüyor ve insan Samsaraya bağlı olduğu müddetçe tekrar tekrar doğar. Çarkın çemberinde on iki sembolik figür gösterilir. Bunlardan birincisi cehaleti simgeleyen kör bir kadın, ikincisi bir testi yapan sanatkarı gösterir. Testi şahsiyeti veya karakteri simgeliyor. Her insan kendi şahsiyetini oluşturur. O halde, karakteri geliştirmekte davranışlar önemlidir. Kötü davranışlar karakter testisi üzerinde çirkin izler bırakır. Kötü alışkanlıklar ise testinin şeklini hepten bozar. Testiye şekil veren eller de bizim düşünce, söz ve hareketlerimizdir. O halde birinci figür Avidya anl***** geliyor, ikinci figür Samskara veya Karmik şekillendirme anl***** geliyor.

Üçüncü figür ise, ağaçtan ağaca atlayan bir maymun gösterir ve Vijnana, anl***** gelir. Vijnana bir duyu nesnesinden diğerine sıçrayan insanın huzursuz zihnini tanımlar. Erdeme ulaşmış Bodişatvalar'da zihin huzuruna sahip olup, beş duyuya tabi olmaktansa duyuları zihinlerine tabidir. Diğer dokuz figürü anlatmak konumuzu aşar.

Altı loki veya alem şunlardır: İnsanlar alemi, hayvanlar alemi, cehennem alemleri, Petras veya hayaletler alemi, Titanlar alemi ve Devalar alemi. Ezoterik görüşte hayvanlar alemine geçiş mümkün değildir ve mecazi alınması gerekir. Petraslar ise, dünya ortamından kopamamış başıboş ruhlar topluluğudur. Titanlar'ın kim olduğu tam açık değil, belki de mücadeleye dayılı batı alemi. Titanlar ve Devalar alemi arasında Hayat Ağacı gösterilmektedir. Hayat Ağacı da Şaman veya Majisyenin Deva alemine girip çıkmak için kullandığı araçtır. Devalar bazen ilahlar diye tercüme edilir, en doğru karşılığı tabiat ruhları ve meleklerdir. (4)

Heksagram ayrıca İslam kültüründe çeşitli motiflerde kullanılmıştır. Tılsımlarda, sihir ve havasta kötülüğün etkilerine karşı korunmak için kullanılmıştır.

Altı rakamının matematik özelliği parçaların hem toplamı, hem çarpımı kendisine eşittir (1+2+3 = 1x2x3=6). Bu rakam tabiatta muntazam bir şekilde sürekli olarak ortaya çıkar. Arı petekleri ve kar tanecikleri gibi birçok örnek göstermek mümkün.

Altı sayısını kendisiyle çarptığımıza her zaman geri döner (son hanesi): 6 x 6 = 36, 6 x 6 x 6 = 216, 6 x 6 x 6 x 6 = 1296.





"Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı,

ve onu takdis etti, çünkü Allah

yaratıp bütün işten o günde istirahat etti."
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:14 PM   #7
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

Tekvim


HEPTAD

Heptad Grekçe'de yedi anl***** gelen Septos kelimesinden türemiştir. Heptad'a septenary de denilmektedir. Grekçe'de saygı gösterme anl***** gelen "sebo" sözcüğü ile bağları olduğu inanılır. Ayrıca, İbranice'de şabo, gerek yedi anl*****, gerekse de bolluk ve tatmin olma anl***** gelir (5). Phythagoras ekolüne göre yedi kutsal, annesiz ve bakiredir. Bakireliği, yedinin bölünmez bir sayı oluşu, annesiz oluşu ve bir dişi çift sayısından, veya erkek tek rakamından türemiş olmasına dayanıyor. O halde, doğrudan doğruya babası olan Monad'dan kaynaklanmaktadır. Yedi sayının kutsallığı hemen hemen her dinde yer alır. Kutsal metinlerde, ezoterik yazılarda ve efsanelerde yedi sayısı muhtelif şekillerde sürekli işlenmektedir. Bunların dökümünü vermek konumuzu aşar.

İnsan bedeni yediye ayrılmıştır. Bunlar iki kol, iki bacak, baş ve gövdenin iki parçasıdır. İnsan başında ayrıca iki kulak, iki göz, iki burun deliği ve bir ağızı vardır ve toplamları yedidir. Hindulara göre insanın beş duyusu haricinde, biri altıncı duyusu (psişik duyu) diğeri de zihinsel idrakı olmak üzere yedi unsuru vardır.

İnsan her yedi yılda bir hücrelerini yenilediği söylenir ve her yedi yılda bir devre geçirir. Bunlar 7, 14, 21, 28, 35, 42, 49, 56, 63, 70 yaşlarında olduğu kabul edilir. Bu yedi senelik devreler sadece şahısların bedensel yenileme, değişme ve olgunlaşma dönüm noktaları değil, aynı zamanda insan yaşantısında köklü değişiklikler yaratan önemli "geçiş" dönemleridir. Eski çağlarda bu dönemler Kabalistik bir sıraya göre (feleklere göre) dizilerek: doğumdan 7 yaşına dek dönme dört elemanın hakim olduğu arza addedilyor, burada bedenin gelişmesi ve kişinin fiziksel ortama uyum sağlaması söz konusudur; 7 ile 14 yaşına dek olan dönem annenin verdiği şefkat ile aya addediliyor; 14 ile 21 yaş arasında ise merkür'ün verdiği öğrenme ve zihinsel gelişme ön plandadır; 21 ile 28 yaş arası ise venüs altında aşk ve cinselliğin keşfi önem kazanıyor; 28 ile 35 yaş arası ile güneş altında kişiliğin gelişmesi ve sosyal çevreye özen göstermesi ağırlıktadır; 35 ile 42 yaş arası Mars ile kişinin kendisini ortaya koyması için mücadele vermesi hakim durumundadır; 42 ve 49 yaş arası ile jupiter'in etkisi ile kişinin yumuşaması, erdeme erişmesi ve çevresine hakim duruma gelmesi söz konusudur ve 49 ve 56 yaş arasında satürn'ün simgelediği olgunluğa ermesi gösterilir.

Altı rakamı nasıl nicelik ve miktar sayısıysa, yedi rakamı da nitelik ve kalite sayısıdır. Bu iki unsur evrenin tüm yapısını içerir. İnsan beyninde sol küre nicelik değerlendirmelere dayanır, ve analiz ve hesap yapmakta kullanılır. Sağ kürenin dayandığı sentez kurma yeteneği yavaş yavaş gelişmektedir. Zamanımızda insanlar genellikle sol küre hakimiyetine sahiptir. Mevcut bilimsel ve kültürel ideoloji sol küre düşünce tarzına yöneliktir, oysa insanların doğal gidişatı bir dengeye doğrudur ve insanın rasyonel melekelerin yanından bir de sezgisel yetenekleri olduğu, bu yetenekler de çoğu zaman garip bir şekilde daha akılcı ve isabetli sonuçlara vardığı izlenilmektedir. Okült gelişmede her iki kürenin faal çalışması ön görülür ve en önemlisi beynin orta kısmının uyarılması söz konusu. Burada iki önemli bez bulunmaktadır, biri beyin epifizi (pineal gland) ve diğeri sümüksü bezi (pituitary gland). Ufak bir kozalağa benzeyen beyin epifizi tarih boyunca insan ruhunun bedeni ile temas ettiği merkez olarak bilinirdi. Bu iki kürenin dengeli ve sağlıklı işlemeleri alında iki petal ve ışından meydana gelen seyyal bir merkezin uyanmasına yol açarmış. Alının tam ortasında bulunan bu merkezin bölgesinde göz hücrelerin bulunduğu atıl bir bez de vardır. Bu bezin milyonlarca yıl önceki bir evrimden kalma olduğu ve o zamanlarda bir çok dinazorda görülen üçüncü bir gözün kalıntısı olduğu bilinmektedir. Halen Galapagos adalarında bazı primitif sürüngen tiplerin başları üzerinde bu üçüncü gözü görmek mümkündür. İşte alındaki bu merkeze üçüncü göz veya zihnin gözü denilir. Asıl Sanskritçe adı "Ajna Çakra"dır.

İnsanların en önemli duyuları hiç şüphesiz görme ve işitmedir. Kuran-ı Kerim'de belirtildiği gibi, "Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, Pek az şükrediyorsunuz." (32/9). İnsanın geçmiş bir hatırayı zihninde tekrar yaşaması, duyular aracılığıyla gelen impulsleri kayıt alan nöronlardan faydalanarak insan beyninde adeta bir görsel - işitsel gösterisi sahnelemektedir. Ayrıca, insan hayal gücüne dayanarak yapay bir görüntü de yaratabilir, düşünce ise bir nevi yapay sestir. O halde linear, çizgisel düşüncelere daha yatkın olan beynin sol küresi sese ve duyguya ve piktogramlarla, resimle düşünmeye yönelik beynin sağ küresi görüntüye daha meyillidir. Renk ve ses olarak algıladığımız titreşimler tayfının ancak ince birer diliminden ibarettir. Bizim göz ve kulaklara varan titreşimler ise yansıma ve perspektif olaylarından etkilenerek realitenin ancak cüzi bir düzeyinin bize intikalidir. Onlarda duyu organlarımızdan beynimize nakledilirken, impulslerin çoğu beyin süzgecinden geçerken elemine edilir, ancak cüzi bir orandaki impulslar idrak edilir. İdrak edilenlerin ancak bir kısmı, şuurlu bir şekilde dikkate alınır.

Ses tonlarını yedi ayrı notaya bağlama ilk defe Phythagoras tarafından yapıldığına inanılır. Ancak, genelde bu gibi iddialarda Greklerin keşfetmelerinden ziyade, kadim öğretilerinin geçiş köprüleri oluşturdukları görülür. Tarihi söylentilere göre Phythagoras sesteki matematik orantıları saptamak için çeşitli denemeler yapmıştı. İlk olarak bir birine orantılı olarak daha ağır yedi metal cisme birer birer vurmuş ve çıkan seslerin müzik notaları teşkil ettiğini görmüş. İkinci denemesinde de bu ağırlıkları yedi tane gerilmiş telin uçlarına bağlamış, tellere vurduğu zaman yine müzik notalarının çıktığını görmüş. Üçüncü deneyde aynı derecede gerilmiş fakat birbirlerine orantılı olarak daha uzun yedi tele vurmuş ve tekrar müzik notaları elde etmeyi başarmıştır. Grekler ayrıca A, E, İ, O, U gibi sesli harfleri yediye bölerek onları müzik notalarla bağdaştırıyorlardı. Phythagoras, müzik notalarının her biri yedi "kutsal" gezegenden birine tekabülü ettiğini ve gezegenlerin yörüngelerinde hareket etmelerinden çıkan seslerin de inisiyelerin duyabileceği bir "kürelerin müziği" meydana getirdiğini öğretirdi. Yedi "kutsal" gezegen konusu daha sonraki bölümlerde açıklanacaktır.

Bilim tarihçileri genelde 1666 senesini "annus mirabilis", klasik bilimin harika yılı olarak tanıtırlar. Bu yılda büyük dahi, matematikçi, fizikçi Isaac Newton evren mekanizması ve matematikte o kadar buluşlarla çağını aydınlatmıştı ki uzun bir süre bilim adamları kendilerine keşfedecek bir şey bırakmadığı diye şikayet etmişlerdi. Bu yıl ayrıca Newton bir güneş ışığını bir prizmadan geçirerek bütün renklerin beyaz ışıkta var olduğunu göstermişti. Einstein, Newton için şöyle konuştu, "Tabiat onun için açık bir kitaptı". Pek çok kişi Newton'u mekanistik görüşün mucidi olarak görür. Evrende Tanrı, ruh ve şuurun müdahalesi olmadan her şeyin fiziksel sebep ve sonuçlarının ürünü olduğu görüşü, bilim tarihinde çoğu kez Newton'dan kaynaklandığı kayıt edilmektedir. Oysa, Newton'un simya, astroloji ve diğer ezoterik ilimlere meyilli, hatta bu konularda ve ilahiyat üzerinde binlerce sayfalık notlar yazdığı bilinmektedir. Bu notlar John Maynard Keynes'in eline geçmiştir. O da Newton için şöyle yazmıştır, "On sekizinci asır ve sonrası Newton'un modern çağın ilk ve en büyük ilim adamı, bize soğuk kanlı mantıkla düşünmeyi öğreten rasyonelist olarak tanıtılmıştır. Ben onu öyle görmüyorum ve zannetmiyorum ki onun 1696 yılında Cambridge'de bıraktığı sandığın içindeki bize kısmen intikal eden notlarını okuyan herhangi biri bu fikre katılabilir. Newton bilim ve mantık çağın ilk adamı değil, majisyenlerin sonuncusuydu. Newton 10.000 sene evvel bizim entellektüel mirasımızı veren Bâbil ve Sümer büyük dehalarının sunucusuydu."

Newton'un en önemli buluşları binom teoremi, kalkülüs, yerçekimi ve renklerin özelliği idi. Renkler konusundaki buluşu 1666 yılında yaptığı bir deneye dayanıyor. Bu deneyde Newton güneş ışığını bir prizmadan geçirerek renk tayfını elde etti. Daha sonra ikinci bir deneyde bir prizmadan elde edilen renk ışınlarını tekrar bir prizmaya vererek beyaz ışık elde etmişti. Newton renkleri yedi olarak tasnif etmişti. Bazı ilim adamları onun yedili diyatonik müzik skalasına renkleri kıyaslamasını tenkit etmişlerdi ve indigo'nun (eflatunun) gerçek bir renk olmadığını iddia etmişlerdi, ancak Newton'un tasnifi ezoterik görüşlere dayanmaktadır.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

Beyaz bütün renkleri içerir, siyah ise renksizliktir, ışığın olmayışını gösterir. Ana renkler, kırmızı, mavi ve sarıdır. Bunlardan kırmızı pozitiftir, mavi negatiftir ve sarı nötr'dür. Turuncu kırmızı ve sarının karışımıdır, yeşil mavi ve sarının karışımıdır ve mor mavi ve kırmızının karışımıdır. Eflatun ise koyu lacivert ve mora yakın esrarengiz bir renktir. Renk tayfını binlerce ayrı tonda renklere bölmek mümkündür. Ayrıca renk tayfında bulunmayan kahverengi bütün renklerin kaynaşmadan karıştırılması ile elde etmek de mümkündür.

Gerek renklerin gerek seslerin de güçlü psikolojik tesirleri vardır. İnsan müzikle başkasında her türlü duygu yaratabileceği gibi renklerle çeşitli duyguları da yaratabilir. İnsanı müzikle ağlatmak, uyutmak, güldürmek, saldırtmak mümkündür. Şifada, ses ve renkler çağlar boyunca kullanılmıştır. Bu ilimin anahtarı ezoterik bilgilerde yatmakla beraber, zamanımızda bu yönde gelişmeler kaydedilmiştir.

Yedi köşeli yılız, heptagram, bir kaç şekilde çizilir. Bunun dışında bir üçgen ve bir kareden oluşan sembol, farklı bir prensibi içermektedir. Eliphas Levi'nin sözleri ile: "Septenary bütün ilahi sistemlerde ve sembollerde kutsal rakamdır, çünkü triad ve tetrad'den oluşmuştur... bu zihnin bütün elemental güçlerle pekişmesidir, Doğa tarafından hizmet edilen ruhtur; Hz. `Süleyman'ın Anahtarında söz edilen SANCTUM REGNUM'dur..". Kadimlere göre üçgen ruh ilahi ve ruhsal bir semboldür, kare ise maddeyi, dört elemanı, bedeni, fiziksel düzen ve kanunu simgeler. O halde, üçgen ve karenin birleşimi, üç ruhsal ve dört maddi unsurdan oluşmuş bir heptad'ı gösterir, bu da evren ve insanın sırrını, ökült yapısını içerir.

Kabala'da Venuş gezegenine tekabül eden heptad, belirli bir kozmik ilkeyi içerir. Ses ve renk tayflarının dışında diğer titreşimler de aynı kurallara tabidir. Bu meydanda kadimlerin kutsal yedi gezegenlerinda, gök cisimleri olarak maddesel kütleleri dışında arkalarındaki soyut ilkeler önemlidir. Yedi sayısının ezoterik astrolojide karşılığı, yedi uçlu yıldız heptagram'ın, evreni oluşturan yedi kozmik plan, bedende mevcut yedi suptil merkez (Çakralar) v.s. anlamları daha ilerki bölümlerde işlenecektir.







"Kadim çağlardan beri İlahi Hayatı

simgelemek için kullanılan Sekiz

Köşeli Yenilenme Yıldızı, ermenin

simgesi ve yılmaya bilmeyen

yükseliş çabasının amblemidir."

Denning & Phillips

"The Magical Philosphy" Cilt 1




OGDOAD

Sekiz köseli yıldız olarak oktogram gerek kadim Orta-Doğu'da, gerekse de İslam döneminde yaygın olarak kullanılan bir semboldür. Oktogramın iki şekli vardır, biri üst üste iki kareden oluşmuştur, diğeri ise asimetrik bir yıdızdır.

Müzikte oktav sekiz ses titreşiminden oluşmuş bir dizidir. Do, Re, Mi, Fa, Sol, La, Ti, Do notalarından oluşan bu ses titreşimleri. Aslında yedidir, son nota "Do" bir tekrarlamadır. Ancak sekizinci nota "Do" daha yüksek bir seviyededir. Oktav'in ikinci anlamı da yedinci sesten sonra, oluşan bu farklı seviyedir. Daha yüksek olan bu seviyede de önceki seviyeye tekabül eden yeni bir yedili dizi başlamaktadır ve o dizinin ilk notası önceki dizinin sekizinci notasını oluşturmaktadır. O halde oktav bir geçiş, bir inisiyason sembolüdür. Yediyle bütünleşmiş, her bir yedi unusur kendi bünyesine çekmiş, yedi mertebeyi aşmış kamil insanın sembolüdür. Kabalistik ağaçta sekizinci sefira Merkürdür.






ENNEAD

Dokuz ilkesini simgeleyen ennead'i birçok Å£ekilde çizmek mümkündür. Nonogram dokuz köşeli bir yıldızdır ve onu tek bir çizgi ilke çizmek mümkün olduğu kadar, üç üçgenden oluşmuş şekli de vardır. Heksagramda görülen iki üçgen iki zıt unsuru gösterir, oysa üç üçgende ahenk sağlayan üçüncü bir üçgen bulunmaktadır. Pythagoras'un kullandığı bir sembol da birbirinden büyük üç iç içe üçgendir. Ayrıca, üç üçgenden oluşmuş çeşitli semboller de mevcuttur.

Ennead dokuz sayısının sembolüdür. İlk tek sayının karesi (3 x 3) olması dışında birçok ilginç matematik özellikleri vardır. Herhangi bir sayı ile çarpıldığında çıkan sayının birim sayılarının toplamı yeni dokuz verir. Kabala'da dokuzuncu sefira'ya ay tekabül eder.

Gurdjieff sisteminin kilit sembolü bir dairenin içerisinde dokuz köşeli bir şekilden oluşan enegramı, son zamanlarda pek çok alternatif spekülasyonlara yol açtığı çin aşağıda gösterilmektedir:

Gudjieff enegramı şöyle izah etmektedir: "Çizgilerle birbirine bağlı dokuz parçaya bölünmüş bir daire şeklindeki sembol, yedi yasası ile üç yasasının birleşimini belirtmektedir.

"Oktav, yedi tona sahiptir ve sekizincisi birincinin tekrarıdır. mi-fa ile si-do arasındaki `aralıkları'nı dolduran iki `ilave şokla' beraber dokuz eleman vardır"

"Daire dokuz eşit parçaya bölünmüştür. Altı nokta, dairenin en üstündeki nokta ile kesişen çapa göre simetrik bir şekli oluşturun çizgilerle bağlanmıştır. Ayrıca, en üstteki nokta, bu esas karmaşık şeklinin oluşmasına katkıda bulunmayan noktaları bağlayan bir eşkenar üçgenin tepe noktasıdır.

"Dairenin içindeki karmaşık şekle gelince, onun kurulmasını içeren yasaları anlamamız gerekir. Bütün olaylarda birlik yasası yansır. Ondalık sistemi aynı yasalar bazında kurulmuştur. Tek bir birimi içinde bütün bir oktavı içeren tek ses olarak ele alırsak, oktavın yedi tonuna ulaşmak için bu birimi eşit olmayan yedi parçaya bölmemiz gerekir. Ancak grafik çizimde parçaların eşitsizliği hesaba alınmamaktadır ve şeklin kurulması için önceden yedide birlik parça, sonra yedide ikilik parça, yedide üçlük parça, yedide dörtlük parça, yedide beşlik parça, yedide altılık parça ve yedide yedilik parça alınır. Ondalık olarak bu parçaları hesapladığımızda:

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

1/7 = 0,142857...

2/7 = 0,285714...

3/7 = 0,428571...

4/7 = 0,571428...

5/7 = 0,714285...

6/7 = 0,857142...

7/7 = 0,999999...

"Elde edilen bu peryodik ondalık dizilerini incelediğimizde, son sayının dışında, her birinin belirli bir sırayı izleyen aynı altı rakam serisinin tam olarak tekrarlandığı bir diziyi oluşturduğunu hemen görürüz. Böylece, bu dizinin ilk sayısını bilirsek bütün periyodu yeniden kurmak mümkün olur.

"Şimdi, 1'den 9'a dek bütün bu sayıları daireye yerleştirsek ve periyot içerisinde bulunan bütün sayıları başladığımız sayıya göre periyotta verilen aynı rakam dizisine göre düz çizgilerle birleştirirsek, dairenin içersinde gösterilen şekli elde ederiz. 3, 6 ve 9 sayılar periyotta içerilmemektedir. Onlar ayrı bir üçgen, sembolün serbest trinitesini oluştururlar...."

"Anlaşılmalıdır ki genel anlamda enegram evrensel bir semboldür. Her çeşit bilgi enegrama aktarılabilir ve enegram yardımıyla yorumlanabilir... Onu kullanabilen insana enegram kitap ve kütüphaneleri tamamıyla gereksiz kılar. Bir insan tek başına çölün ortasında olabilir, kumda enegramı çizip, onun yardımıyla evrenin ebedi yasalarını okuyabilir."

Gurdjieff öğretilerini Uzak-Doğu, Orta-Asya, Yakın-Doğu ve kuzey Afrika'yı ziyaret ettiği merkezlerden toplayarak edindi. Gurdjieff'in hedefi kadim çağlardan arta kalan kayıp bir bilginin parçalarını toplamaktı. Onun öğretileri bu tür bilgi kırıntılarının varlığını göstermektedir. Ancak Gurdjieff öğretisinde bilinmesi gereken bazı noktalar vardır: Gurdjieff bütün bildiklerini aktarmıyordu; öğrettiği sistemdeki psikolojik unsurlar her ne kadar dikkatte değerse, kozmoloji ve teknik bilgilerin çoğu ne bilime, ne de okült tradisyona uymamakla beraber yine de bazı paralel kavramlar içermektedir; Gurdjieff'in öğrettiği sistem müritlerine belirli bir etki aşılamaya yönelikti ve zaman zaman mecazi olarak alınması gereken kasıtlı yanıltılar ve suni kavramlar da içeriyordu. O halde enegramı bu parametreler içersinde almamız gerekir. Belki de enegram çok önemli yasaları saklayan kadim bir semboldür ve Gurdjieff onu ziyaret ettiği bilgi merkezlerinden edindi. Bu taktirde onu Gurdjieff'in garip fiziyolojik, kimyasal ve kozmolojik teorilerinden soyutlamak gerekir.





DEKAD

Dekad yukarıda sözü geçen bütün sayıları içeren sayıdır.

On değerini incelediğimiz zaman ister istemez, bu yazının temel evresini aşan bir evreye girmekteyiz. Bu evre de Kabala'dır ve bu da ayrı bir yazının konusudur.





KUTSAL GEOMETRİ

Ennead ve Dekad'ı da açıklamakla konumuzu uzatabiliriz. Ennead özelliktle Gurdjieff öğretilerinde geniş bir biçimde işlendi. Ancak yolumuza devam edip, diğer konulardan da bilgi kırıntıları toplamaya devam edeceğiz.

Antik Grek filozofların spekülatif geometriğe verdikleri önemi anlamak bize biraz zor gelebilir. Onların bilgileri büyük çapta kayıptır. Oysa, bu konuda bildiklerimizde, günümüzde mecazi yaklaşımlar işlenmediği için, herhangi bir felsefi veya psikolojik boyutları yoktur. Euclid'in geometri kitabı yakın zamana kadar okullarda okutuluyordu. Ancak kutsal geometrinin sırlarına vakıf olduğu söylenen Euclid, onları kağıda dökmüyordu, bu sırlar ağızdan kulağa, kulaktan ağza dolaşıyordu. Diğer taraftan da, sezgi ve derin düşünce ile bu sıraları açığa çıkarılıyordu, insanı gayret etmeye zorluyordu. Ancak zamanımızda durum biraz farklı, Modern medyanın yaygınlığı, teknolojik gelişme ve ekonomik refah insanları içsel yerine nesnel realitelere itmektedir. İnsan bir nevi yabancılaşma yaşamaktadır, kendisini tanımamakla birlikte, ruhunu bir takım cisimlere iyicene kaptırmış durumundadır, zihni daldan dala atlayan bir maymun gibi dağınık ve belirsizdir, olayların elinde bir piyondur. Bu durumda, kadimlere kıyasla soyut kavramların verdiği zevki, desteksiz düşüncenin varabileceği zirvelerinin şuurunda değildir.

Şüphesiz, Framasonluğun (bana bakmayın, ben hariciyim) yüksek derecelerine vakıf olanlar, Hermetik Yasalara biraz da aşındılar. Bunu da, pek de gizli sayılmayan edebiyatlarını inceleyebilenler kolayca görebilir. En önemli sembollerinden biri de, üçgen içerisinde G harfıdır. Bu harfa addedilen anlamlardan biri de, baş harfından dolayı geometridir. Üçgen de geometriyi doğuran şekildir. Diğer bilinen sembolleri arasında pergel ve gönye vardır. Platon'un kurduğu esaslara göre, bütün geometrik şekiller ve etütler sadece bu iki aletin desteğiyle çizilir ve çözülür. Üstelik gönye üzerinde herhangi bir ölçü işareti olmaması gerekir.

Vaktiyle okul sıralarında bizi uyutan, sıkıntıdan çatlatan konuları belki de başka bir gözle bakmanın zamanı geldi. Geometrik spekülasyonun yaratıcı ve sanatsal yönünü, arkasında gizli derin düşünce merhaleleri, içerdiği kozmik yasaları hiç bir zaman bize öğretilmedi. Belki de, hocalarımız bu konuyu bize farklı bir şekilde sunmayı başarsaydılar, biz de kadimlerin ve dahilerin heyecanını yakalardık.

Konumuza böylece toparlarken bu konularda söyleyecek çok söz olduğunu belirtelim, ileride vakit müsait olursa bıraktığımız yerden tekrar devam ederiz. Bir de unutmamak gerekir ki bu sitedeki bütün yazılar birbirine bağlantılı, örneğin Kozmik ve Beşeri Devinimler bölümünde de sayılar işleniyor. Diğer yayınlayacağımız yazılarda da (Kabala, Ezoterik Astroloji vs.) aynı şekilde.



KAYNAKÇA

(1) Epinomis'den tercüme tarafımızdan yapılmıştır. Epinomis Platon'un nadir ve az bilinen eserlerindendir.

(2) The Sleepwalkers, Arthur Koestler, Hutchinson & Co., London 1959

(3) Secrets of the Great Pyramid, Peter Tompkins, Harper and Row, New York 1971

(4) The Cosmic Doctrine, Dion Fortune, Helios, Glos 1966

(5) The Rig Veda, Penguin Classics, 1981, London.

(6) The Book of Tao, Laotse, trans. Frank J. MacHovec, Peter Pauper Press, new York 1962, Yüce Aklın Erdemi, Lao-Tzu, çeviren Vedat Gülşen Üretürk, Ruh ve Madde Yayınları, 1980, 1985, Taoizm (Tao Te Ching), Lao-Tzu, çeviren Prof. Muhaddere N. Özerdim, Ankara Üniv. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları No: 275, 1978, Sırların Sırrı "Tao" Çin Tasavvufu, çeviren Bedia Dikel, Mayataş, 1972

(7) How To Know God, The Yoga Aphorisms of Patanjali, Trans. Swami Prabhavananda and Christhoper Isherwood, Mentor Book 1953.

(8) Mesnevi ve Şerhi, Mevlana Celaleddin Rumi, Şerheden Abdülbaki Gölpınarlı, Milli Eğitim Basımevi 1973. Cilt I/3123-3116

(9) Mesnevi ve Şerhi, (bakınız not 7) Cilt III/3901-3908

(10) Mesnevi ve Şerhi, (bakınız not 7) Cilt IV/407-410

(11) The Arabic Points in Astrology, Robert Zoller, Inner Traditions International, Rochester, Vermont, 1989

(12) The Oracle of Change, Alfred Douglas, Penguin 1971, London

(13) Tefrik Etme Hazinesi, Dergah Yayınları, Şankara, 1976, Mehmet Ali Işım Upandişadlar, derleyen Mehmet Ali Işım, Dergah Yayınları, 1976

(14) The Spiritual Philosophy of Shrii Shrii Anandamurti, Ananda Marga, Denver, 1981
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Alt 03-03-2017, 10:15 PM   #8
behçet
Profesyonel Defineci
 
behçet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 209
Tecrübe Puanı: 52016
behçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond reputebehçet has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Hepsi bir arada bir kaç alıntı.

Sayıların Sembolizmi

Sayıların Sembolizmi
Sembol sözcüğü etimolojik olarak Latince Symbolum sözcüğünden Fransızca'ya, oradan da Türkçe'ye geçmiştir. Sözcüğün ilk anlamı tanınma işaretidir. Kökeni ise Yunanca'daki, sumbolon sözcüğüdür. İşaret,sembol, alegori anlamına gelen sözcüğün kökeninde zaten birlikteliği belirten sum- ön eki vardır.
Sözcük anlamı olarak sembol , “Biçimi ya da doğası ile bir düşünceyi ya da düşünceler bütününü çağrıştıran nesne ya da resim†demektir. Meydan Larousse ise sembol tanımını “Duyularla algılanamayan bir şeyi belirten somut şey veya işaret†şeklinde vermektedir:
Yine Meydan Larousse'a göre sembolizm, “Olguları yorumlamaya veya inançları anlatmaya yarayan semboller sistemi†olarak tanımlanmıştır.
İnsanlar ilk çağlardan beri sembolleri kullanagelmişler, dönemlerinin, kendilerine göre özel ve gizli kalması gereken, bilgilerini bazı semboller aracılığı ile anlatmışlardır. İlk çağlarda evren ile ilgili bilgiler, psikoloji ile ilgili bilgiler, ezoterik bilgiler hep semboller aracılığı ile aktarılmıştır.
Mitler, efsaneler, folklorik öyküler, hatta masallar ve çeşitli sanat eserleri bizlere bu sembollerin aktarılmasını sağlamışlardır.
Burada karıştırılmaması gereken işaret ile sembol arasındaki farktır. Sembol belli bir düşünceyi ve olguyu ifade etmek için kullanılır. İşaret ise bir düşünceden çok bir hareketi ya da eylemi ifade eder. Örneğin kırmızı, trafikte dur işaretidir, ama kanı sembolize ettiği için durulması, dikkat edilmesi gereken yerlerde kullanılır. A, harf olarak bir nidayı işaret eder, ancak sembol olarak boğa çağından beri boğayı sembolize eder, çünkü ters dönmüş düşünürsek V, boğa başına benzer. Örnekleri çoğaltabiliriz, ancak bu konuya vakıf olması gereken bazı yazarların da bunu karıştırması üzücüdür.
Sembollere geri dönersek, her sembolün, kendi döneminde bir düşünceyi anlatmak için kullanıldığıdır. Başka bir deyişle bir sembolü yorumlarken kendi döneminde ele almak gerekmektedir. Bunun bir istisnası ezoterik sembolizmdir.
Ezoterik öğretiler yıllar boyu üstatlar tarafından aktarılarak geldiği ve olabildiğince bozulmadığı için semboller uzun süreler anlamlarını korumuşlardır
Bunun tam tersi olarak sembol anlam değiştirmiş de olabilir. Yunan kültüründe Athena'ya ait olup aklı ve bilgeliği temsil eden baykuş , yine aynı coğrafyada, Anadolu'da uğursuz bir haberi de, uğursuzluğu da sembolize etmektedir. O dönemde rüyasında baykuş gören biri bunu bilgelik olarak yorumlarken, günümüzde uğursuzluk olarak yorumlanmaktadır.
Sembollerle ilgili olarak bilinmesi gereken bir husus da, bir sembolün birden fazla anlamı olabileceğidir. Kişinin tekamül seviyesine göre sembollerin içindeki derin anlamı anlaması olanaklı olacaktır. Bir başka deyişle sembollerin açıklamaları çeşitli seviyelerde olabilir, bunların anlaşılması ancak o yolda alınan yol ile orantılıdır. Bu da semboller yoluyla aktarılan ezoterik öğretilerin sadece inisiye olanlar tarafından anlaşılması açısından önemlidir.
Semboller üzerine çok şey yazılabilir ancak bunları başka yazılara bırakıp konumuz olan sayıları inceleyelim .
Eşyaların niceliklerini belirtmek için kullanılan sayılar çağlar içinde sembolik anlamlar kazanmışlar ve bunları günümüze taşımışlardır. Burada şimdilik ilk on sayının sembolizmine bakarak konuyu daha iyi anlayabiliriz.
BİR:
Bir sayısı sembolik olarak herkesin ilk defada söyleyebileceği gibi TEK olanı, MUTLAK olanı sembolize etmektedir.
İslam'da bir olan, tek olan Allah'tır. Allah sözcüğünün ilk harfi olan elif 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1'dir.
Bir sayısının bir başka özelliği de kendinden önce başka sayı gelmemesidir. Kendinden önce gelen sıfır hiçliği sembolize eder. Bir ise hiçliği takip eder ve diğer sayılar ondan türer. Burada Bir'in yaratılıcılık işlevi de ortaya çıkar. Tarot destesindeki bir numaralı kart olan Büyücü de başlangıç ve yaratılış anlamındadır.
Bu bağlamda Yunan alfabesindeki alfa (a) da başlangıcı temsil eder. İbrani alfabesindeki alef ise başlangıç olduğu gibi, bir inanışa göre diğer bütün harfler ondan türer.
Bir sembolizmi üretkenlikte de ortaya çıkmaktadır. Ataerkil toplumlarda üreme sembolü olan fallus da 1 şeklinde sembolize edilir.
Bazı yazarlar göre 1 ayakta duran insanı da sembolize etmektedir. Bir için başka sembol açıklamaları da vardır. Güneş de bir tanedir ve bu yüzden Mutlak Bir'in sembolü olarak Güneş de kullanılmıştır.
İKİ:
İki sayısının sembolizminde akla gelen kuşkusuz evrendeki düaliteyi sembolize ettiğidir.
İlk toplumlarda etraftaki en ulu kavramlar tekti ; Dünya, Güneş, Toprak Ana..gibi. Ancak erkeğin üremedeki rolünün ataerkil toplumlar tarafından ön plana çıkartılması evrendeki düailitenin de ön plana çıkmasına neden olmuştur. Dünya/öteki dünya , Güneş/Ay, Toprak Ana/Erkek Tanrı (Kybele/Attis gibi) düalite, hatta kadın/erkek, dişil/eril, sıcak/soğuk, gündüz/gece gibi ikilikler vurgulanmaya başlanmıştır.
ÜÇ:
“Allah'ın hakkı üçtürâ€. Küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu söz üç sayısının kutsallığı hakkında gereken bilgiyi vermektedir. Hıristiyan toplumda yetişen biri ise kutsal üçlemeden bu sayının kutsallığına aşinadır.
Üç sayısı eski toplumlarda gök-yer-yeraltı üçlemesi ile kutsaldı. Üçleme Mısır mitolojisinde İsis-Osiris-Horus şeklindedir. Yunan mitolojisinde ise bu Zeus-Poseidon-Hades (Gök ve yer-Deniz-Yer altı) şeklinde varolmuştur. Hristiyan inancında ise Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine dönüşmüştür. (Bazı yerlerde Baba-Oğul-Meryem şeklinde). Bu üçleme İslam'da bazı mezheplerde Allah-Muhammet-Ali şeklinde görülmektedir.
Üçlemenin bir sembolik yanı da kutsal birleşme ve doğan çocuktur , bir başka deyişle baba-anne ve çocuk da bir üçlemedir.
Bir başka üçleme de Beden-can-ruh üçlemesi olarak gösterilebilir.
Sayı olarak üç kendisinden önce gelen iki sayının toplamı olarak da (1+2=3) önemlidir.
Üç sayısı sembolik anlamlarının bir bölümünü üçgen şekline de devretmiştir. Üçgen sembolizmi ile üç sayısının sembolizmi arasında benzerlikler vardır.
DÖRT:
Dört sayısının sembolizmi çok ilginçtir. Dört bir çok farklı şeyi ifade edebilir.
Bir masayı gözümüzün önüne getirebileceğimiz gibi en sağlam denge dört ayak üzerinde olur. Bir çok hayvan da dört ayağı üzerinde durmaktadır. İnsan da emeklerken dört ayağı üzerinde emekler. Böylece dört sağlamlığı düşündürtmüştür. Dilimizde varolan “dört elle sarılmakâ€, “gözünü dört açmak†gibi deyimler de yapılan işin sağlamlığını belirtmektedir.
Dört ayrıca dört temel yön ile de alakalıdır. Böylece etrafımızın dört parçaya ayrıldığını kabul edebiliriz. Aynen “dünyanın dört bucağı†deyiminde olduğu gibi.
Dört sayısı aynı zamanda dört elementi de (Ateş-Hava-Toprak_su) sembolize eder. Böylece dört, dünyanın yapı taşı olarak da yer alır.
Hıristiyanlıktaki haç, dört İncil, İslam'daki dört büyük melek, dört halife bu sembolizmle alakalıdır.
BEŞ:
Beş genelde yaşadığımız dünyayı ve insanı sembolize eder. Teozoflara göre günümüzdeki insanlık beşinci kök ırktır.
Beş, elimizdeki beş parmaktan dolayı da önemlidir. Eski mağara yerleşimlerine bakarsak insanların erleştikleri bölgelerde beş parmak izlerini de görürüz.
Beş sayısı dört elementle de ilgilidir. Eski çağlarda dört elementi bir arada tutan bir beşinci elementin varlığı düşünülmüştür.
Sembolizmde beş köşeli yıldız yaşamın sembolü olarak da kullanılmıştır.
Beş vakit namaz, İslam'ın beş şartı, beş ile ilgili sembolizme örnek olarak verilebilir.
ALTI:
Altı sayısının sembolizmi üzerinde düşününce kuşkusuz akla ilk gelen Süleyman'ın mührü olacaktır. İçiçe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan bu şekil altı köşelidir. Çok eski çağlardan beri kullanıldığı düşünülmektedir.
Yukarı bakan üçgenin tekamül ederek tanrıya ulaşan ruhu, aşağıya bakan üçgenin ise toprağa dönüşü temsil ettiği düşünülmektedir. Bir başka açıklamaya göre ise yukarı çıkan ateşi ve aşağıya akan suyu sembolize etmektedir.
Altı sayısı 3+3 ‘tür. Bir özelliği de 1x2x3 olmasıdır. 6 sayısının ayrıca bölenlerinin {1,2,3} toplamı da kendisine eşittir. Böylece altı mükemmel bir sayı olarak düşünülmüştür.
Tanrının dünyayı altı günde yaratması da altının mükemmel olma özelliği ile alakalı olabilir.
YEDİ:
Yedi ile ilgili sembolizm her ana karşımıza çıkmaktadır.
Yedi sayısı ile ilgili sembolizmin kökeninde eskiden yedi gezegen olduğuna inanılması vardır. Dünya sabit, bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğüne inanıldığı için bu gezegenler Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Ay ve Güneş'tir. Eskiden her gezegenin bir gök katında olduğu düşünülmekte olduğundan “Göğün yedi katı†deyimi o günlerden kalmadır. Aynı şekilde “yukarıda olan aşağıda olanla aynı olduğu†için yerin de “yedi katı†vardı. Bazı ezoterik öğretilerdeki yedi basamaklı inisiyasyon da sembolik olarak göğün yedi katına ulaşmayı ifade etmektedir.
Eskiden her gezegene bir kutsal gün olduğu için bir haftada yedi gün vardır. Haftanın günlerinden Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs, Cumartesi Satürn , Pazar ise Güneş ile alakalıdır.
SEKİZ:
Sekiz , yedi kat gökyüzü inancının bir uzantısı olsa gerek tanrı katını temsil etmektedir. İslam'da sekizin Cennet'i temsil ettiği de düşünülmüştür. Ayrıca sekiz cennet ve yedi cehennem olduğu inancı da bu sembolizmle alakalıdır.
Hıristiyanlıkta ise gökyüzü tahtını sekiz melek taşır. Aynı inancın benzeri İslam'da da vardır.
Sekiz aynı zamanda tutulan yolda sonuna gelmeyi de, mükemmelleşmeyi de ifade eder. Budizm'deki sekiz yapraklı lotus çiçeği de sekiz aşamalı bir sistemin sembolüdür. Aynı şekilde Tapınakçılar arasında da sekiz aşamalı bir inisiyasyon sistemi de vardır.
DOKUZ:
Dokuz eski sembolizm de bir bitişi göstermektedir. Zaten tek haneli sayıların sonuncusudur. Dokuz üçün karesi olduğundan da bir erişilen noktayı , tamam olmayı göstermektedir.
Ancak dokuz sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gibi başlangıcı da haber verir.
Eskiden göğün dokuz katı olduğu inancı da yaygındı. Buna göre dünya + 7 yıldız katı + sabit yıldızların olduğu kat , dokuz kat etmekteydi. İlginç olan bir başka husus da eski Türk inançlarında da göğün dokuz katı olduğuna inanılmasıdır. Aynı inanç Meksika'da da vardır. Aztekler yerin dokuz kat altı olduğuna da inanmaktaydı.
ON:
On en eski zamanlardan beri belki de ilk dört sayının toplamı olmasından ötürü mükemmelliği temsil ediyordu. (1+2+3+4=10)
İki elin parmaklarının sayısı olması da tamlığı ve mükemmelliği gösteriyordu.
Musa'ya gelen on emrin de bu sembolizmle alakası vardır. Ayrıca Zohar'da ifade olunduğu gibi evren on sözcükle yaratılmıştır.
Mayalarda on sayısı bir destenin sonu olduğu için sonu da sembolize etmekteydi. Ancak her kültürde olduğu gibi bu bitiş aynı zamanda bir başlangıcı da göstermekteydi.
Sayılar hakkına yazılacak çok şey var. 0,11,12,13,16,17,19, 33,41 gibi sembolik yönü ağır basan bir çok sayıyı burada inceleyemedik. Bu sayılar da ancak başka bir araştırmanın konusu olabilirler.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

semboller

semboller
İnisiyeler tarih boyunca gizli bilgileri aktarmak için sembollere baş vurmuşlardır. Bu şekilde semboller efsanelere, kutsal metinle ve menkıbelere işlenmiştir. Onların anlamını bilenler, onları deşifre ederek gizli anlamlarına kavuşmuşlardır. Ayrıca, harfleri sayılara, sayıları harflere çeviren çeşitli şifreler, çeşitli kavramları ifade eden geometrik şekiller, piktogramlar ve ideogramlar geliştirilmiş, her nesneye ve canlıya çeşitli mecazi anlamlar verilmiştir.

Semboller basit veya karmaşık şekillerden meydana gelebilir. Bunlar, sayı, harf, geometrik bir şekil, doğadaki bir canlı, eşya veya bunların birleşimlerinden oluşabilir. Hepsinin üzerinde bir düşünce gücü yüklüdür ve kesinlikle rastlantısal özellikler taşımazlar. Semboller ilgisizlere fazla bir şey ifade etmezler. Fakat, anlayanlara ifade ettikleri manalar çok derindir.

Semboller, farklı tecrübe düzeylerine ulaşmamızı sağlarlar; ki onlar olmadan bunlar sonsuza dek bizlere kapalı kalırlardı; çünkü onların bilincine bile varamazdık. Sembollerin temel işlevi, farklı şekillerde ulaşılamaz hakikatlerin düzeyine varmaya ve hiç düşünülmemiş bakış açılarını insanların anlayışına sunmayı sağlar. Sembol her zaman beşeri varoluşu yükümlülük altına sokar ve aynı zamanda anlık gerçeği patlatarak bir anlam yükler.

Sembolizm, bir düşüncenin veya olayın sayılar ve şekillerle anlatılmasıdır. Bir açıdan kullandığımız harfler ve rakamlardan tutun, etrafımızda gördüğümüz geometrik şekillerde, doğanın yarattıklarında ve oluşlarda dahi sembolizmi görebiliriz. Fakat bizler genellikle bunları taşıdıkları anlamlardan çok, karşımızdakilere bildiklerimizi aktarmak için kullanırız. Oysa her harfin, rakamın, geometrik şeklin taşıdıkları anlamlar ve enerjiler vardır. Sembolizmin en önemli yanı, bir sembole yüklenen anlamın yıllarca değerini kaybetmeden korunabilmesidir. Fakat bunun bir kötü yanı da aynı sembole gerçek anlamından veya daha doğrusu esas kullanım amacından farklı anlamlar yüklenerek kullanılmasıdır. Bu nedenle semboller ile uğraşırken dikkatli olmak ve gerçeği araştırmak gerekebilir. Fakat sembollerin gerçek anlamları ne kadar saptırılmaya çalışılırsa çalışılsın mutlaka birileri tarafından hep doğru olarak bilinir ve korunur.

Semboller içimizdeki mevcut olan ve ancak sezebildiğimiz hakikatleri somutlaştırabilmemiz i sağlar. Gerçekten de sembol insanın içinde hissedip de tam olarak tanımlayamadığı için dile getiremediğinin dışarıya yansımasıdır. Semboller dış dünya ile aramızdaki ilmi aşan hakikatleri, örtülü ince bağları kavramamıza yardımcı olur, ezoterizme nüfus etmemizi sağlar. (Bunu da belirtmekte yarar vardır: Sembolizm doğal olarak ezoteriktir, fakat ezoterizm her zaman sembolik değildir.)

Sembolizm başlangıcı çok eski çağlara uzanmaktadır. Bir takım kavramların başkalarınca da anlaşılabilir olmalarını sağlamak maksadıyla kelimeler, işaretler, sayılar, jestler, yazılar, bazı hareketler ve özel ritüeller bu maksatla hep kullanılmışlardır.

Sırların evrensel dili olan sembolizm; gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler. İnsanlar binlerce yıldır, bir düşünceyi izah etmek için birçok yollar denemişlerdir. Bir düşüncenin anlamını, kademeli şekilde insanların anlayışlarına ve olgunluklarına göre birtakım kalıplar içine koyup sunmuşlardır. Özellikle ezoterik, gizli tutulması gereken birçok bilgi sembollerle anlatılmıştır. Yani doğrudan doğruya bir düşünce, bir bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra aktarılmıştır. Sembolizmin bilimsel metotlarla işi yoktur. Bilim cevap arar, sembolizm ise soruları arar. Yani sembolizmde sorular önemlidir.


Sirius, İki Sütun ve Üç Piramit - Peter F Christiansen

Evren, bir matematik ve geometri düzeni içinde hareket eder. Astronomi, fizik ve bilim dallarıyla ilgilenenler evrenin mükemmel bir ritmik düzen içinde hareket ettiğini, yaşadığını gayet iyi bilirler. Tanrının varlığını bu mükemmel düzen içinde görmek mümkündür. Çünkü O’nun varlığına inanmayan bilim adamları bile, en son teknolojiyi kullanarak elde ettikleri bulgularda, evrenleri yaratan yüce bir gücün varlığını hissetmeye başlamışlardır. Bu güce kimileri Allah, kimileri God, kimileri Dieu, kimileri Evrensel Zeka, kimileri ise başka adlar verebilir. Ama bu mükemmel matematik ve geometrik düzeni kuran güce ne denirse densin varlığı inkar edilemez. Masonlukta bu yaratıcı güce ‘Evrenin Ulu Mimarı veya Geometri Üstad-ı’ denilmektedir. Masonlar evrenleri yaratan ve mükemmel bir şekilde işleten enerjiyi tanımlamak için bazen sembolleri kullanırlar. Bunu, çok daha eski yıllarda yapan bir takım kadim uygarlıkların varlığından da söz edebiliriz.

Semboller bilimi, değişik realite planları arasındaki, görünmez alemle görünür alem arasındaki benzeşime dayanmaktadır. Sembolizme göre, yüksek düzenin realitesi, daha aşağı seviyedeki bir düzenin realitesi, daha aşağı seviyedeki bir düzenin realitesi ile temsil edilir. Ama bunun tersi olamaz, bir sembol daima, en azından bir üst anlamı ifade etmek için mevcuttur, varlık sebebi budur. Tüm evren tam bir ahenk halindedir ve “Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdaki de yukarıdakine benzer†Dolayısıyla beş duyumuzla algılayabildiklerimi zin tümü, aslında görünmez alemin bir sembolü durumundadır. İnisiyeler bu gerçeği gayet iyi kavramışlar ve bir takım ökült prensipleri, yasaları, beş duyunun algılayabileceği bir şekilde ifade etme yöntemini kullanırken de, her varlığın realitesine hitap edebilecek hüneri göstermişlerdir. O işareti, o resmi, o tiyatro oyununu, o şiiri, o edebi eseri, o halk masalını vs. Herkes kendine göre yorumlayacak ve bir anlam çıkaracaktır.

Semboller, sonsuzluğa yönelmemiz hususunda bize sevgiyle yardım ederler. Zira, sonsuzdan geliyoruz ve şu dünyadaki yolculuğumuzu sonsuzluğa doğru yapıyoruz. Ve işte semboller, zamanın ölçüsüzlüğünde yolumuzu kaybetmemize mani olan yol gösterici levhaları, koruyucuları temsil ederler.

- - - Flood Önleme Sistemine yakalandınız - - -

Sıfır veya Şifre

İngillizcede Cipher
Almancada Chiffre
İspanyolcada Cifra

Bu kelimeler avrupalıların "sıfır" ı tanımasından sonra ortaya çıkmış kelimelerdir.
Sıfır rakamı o kadar esrarengiz o kadar büyülü bir sayı olarak görülmüştür ki
bunu "şifre" olarak tanımlamışlardır..
Hiç üzerinde durmadan kullandığımız sıfır, matematik ve matematikçiler için en büyük buluş olmuştur diyebiliriz..

CEBİR VE SIFIRIN MUCİDİ HAREZMİ
Harezmî, IX. yüzyılda yaşayan ve cebir alanında ilk defa eser yazan Müslüman Türk bilginidir. Harezmî 780 yılında Harezm’de doğdu. Daha sonra ilim öğrenmek amacıyla, kendi döneminin ilim merkezi olan Bağdat’a gitti. Abbasi Halifesi Me’mun, Bağdat’ta kurduğu kütüphanenin (Darülhikme) idaresini kendisine verince, matematik ve astronomi kaynaklarını uzun süre inceleme imkanı bulmuştur.
Bağdat’taki bilimler akademisi Darülhikme’de görev alan Harezmî, matematik, astronomi ve coğrafya alanında değerli çalışmalar yaptı.
Harezmî, ilk defa, birinci ve ikinci dereceden denklemleri analitik metotla; bir bilinmeyenli denklemleri de cebirsel ve geometrik metotlarla çözmenin kural ve yöntemlerini tespit etti. Matematikte ilk kez sıfır rakamını kullanan Harezmî, cebir bilimini metodik ve sistematik olarak ortaya koydu. Kendisinden önceki cebire ait konuları, yine ilk kez ‘cebir’ adı altında sistemleştirdi.
Harezmî, matematik, astronomi ve coğrafya alanında çok sayıda eser yazdı. Yeryüzünün çapına ait hesaplarını Kitâbu Sûreti’l-Arz adlı kitabında topladı. Bu eserde, Nil Nehri’nin kaynağını açıklayan Harezmî, Batlamyus’un astronomik cetvellerini de düzeltti. Güneş ve ay tutulmasına dair incelemelerini topladığı Zîcü’l-Harezmî adlı eserinde ise, astronomi için gerekli trigonometri bilgi ve cetvellerini de verdi. Harezmî, 850 yılında Bağdat’ta vefat etti.
Horasan bölgesinde bulunan Harzem’de temel eğitimimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat’a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem’un Harezmi’deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi’nin idaresinde görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt’ül Hikme’de görevlendirilir. Böylece Harezmi, Bağdat’ta inceleme ve araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve manevi imkanlara kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.
Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi, Şam’da bulunan Kasiyun Rasathanesi’nde çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için Afganistan üzerinden Hindistan’a giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir.
Harezmi’nin latinceye çevrilen eserlerinden olan ve ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceleyen El-Kitab ‘ul Muhtasar fi’l Hesab’il cebri ve ‘l Mukabele adlı eseri şu cümleyle başlar :

“Algoritmi şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah ‘a hamd ve senalar olsunâ€

Bugünkü bilgisayar bilimi ve dijital elektroniğin temeli olan 2′lik(binary) sayı sistemini ve 0 (sıfırı) bulmuştur.

Cebir sözcüğü de Harezmi’nin “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele†(Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap) adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır.

Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin (onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır. Harezmi’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince’ye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) “cebirin babası†olarak da bilinir. İngilizce’deki “algebra†ve bunun Türkçe’deki karşılığı olan “cebir†sözcüğü, Harezmî’nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan “el-cebrâ€den gelmektedir. Algoritma (İng. “algorithmâ€) sözcüğü de Harezmî’nin Latince karşılığı olan “Algoritmiâ€den türemiştir ve yine İspanyolca’daki basamak anlamına gelen “guarismo†kelimesi Harezmî’den gelmektedir.SAYGILAR.
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR..
behçet isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
Yok

Seçenekler
Stil Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı



WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:03 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.