Go Back   DefineBurada.CoM > BÖLGELERE GÖRE İLLERİMİZ HAKKINDA BİLGİLER > Güneydoğu Anadolu Bölgesi
alan tarama | dedektör | toprak altı görüntüleme sistemleri

Cevapla
 
Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 6 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 5,00 puandır. Stil
Alt 06-18-2008, 07:50 PM   #1
hira_pc
Administrators
 
hira_pc - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 1.482
Tecrübe Puanı: 10
hira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond repute
Standart Şanlıurfa

Şanlıurfa'nın Göbeklitepe mevkiinde yapılan Kazılarda Şanlıurfa Tarihinin M.Ö. 9000 Tarihine kadar dayandığına dair bulgular ve tapınak bulunmuştur.
1984 yılında Fransız araştırmacı Gautier’in başlattığı ve 1946’dan sonra Prof. Kılıç Kökten’in sürdürdüğü yüzeysel araştırmalardaki buluntular, Şanlıurfa ve çevresinin Paleotik (yontmataş), dönemde (MÖ 500.000-8.000) insan yaşantısına sahne olduğunu göstermektedir. Prof. Kılıç Kökten’in Birecik İlçesi sınırlarındaki bulduğu el baltası bölgenin en eski tarihi kalıntısı olarak, yontmataş devrinde avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insanların bu sıcak ve bol çeşitli hayvan yaşamına elverişli toprakları yurt tutuklarını göstermektedir. Atatürk Barajı göl alanında kalacak höyüklerde 1979 yılından bu yana yapılan yerli ve yabancı arkeolojik kazılarda bulunan domuz ve diğer hayvan iskeletleri o devirlerde bölgenin sık bir ormanlığa sahip olduğunu kanıtlamaktadır.
1964 yılında Bozova İlçesi, Gölbaşı mevkisinde yapılan arkeolojik kazılarda paleolitik dönem kalıntıları yanında neolitik dönem (MÖ 7250-5500) yerleşmelerine rastlanılmıştır. Ayrıca 1982 yılında Şanlıurfa Müzesi Müdürlüğünce Bozova İlçesine bağlı Şaşkan (İğdeli) köyü yakınlarındaki küçük ve büyük Şaşkan höyükleri arasında kalan arazide yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulardan bu bölgenin ilk defa günümüzden 7000 yıl önce toprağa bağlanan insanlar tarafından iskan edilmeye başlanıldığı anlaşılmaktadır.
Neolitikten sonraki ilk medeniyet evresi kalkolotik dönem (5500-3200) buluntuları,; Şanlıurfa’nın Bozova ilçesine bağlı Kurban Höyük, Lidar Höyük ve Siverek İlçesine bağlı Hasek Höyük kazılarında tespit edilmiş, ayrıca aynı kazılarda ilk Tunç Çağına ait (MÖ 3200-1800) çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir.
Dicle ve Fırat arası topraklar için MÖ ikinci bin yıllarına ait Hitit çivi yazılı metinlerde rastlanan ilk ad “Hur Memleketleri”dir. MÖ birinci bin yarısında ise Asur vesikalarında bölgenin “Hanigalbat” adıyla anıldığı görülmektedir. Bu ad, MÖ 13. Yüzyıl ortalarında çöken Mitanni-Hanigalbat devletini çekirdek arazisin teşkil etmiş olmasına dayanır görünmektedir.
Mitanni devletinin çökmesiyle Urfa bölgesine bir Sami kavimi olan haramiler kitleler halinde gelip yerleşmişlerdir. Daha sonra bölgeye Asuriler hakim olmuş, bu devlet MÖ 610 yılında İran ve yeni Babil devletleri tarafından yıkılmış ve Urfa bölgesine (Elcezire) İranlılar hakim olmuştur.
Büyük İskender istilası (MÖ 331) ve bunu izleyen Helenistik devirde Urfa tarihin belgelerle daha belirgin olarak izlemek mümkün olabilmektedir. Büyük İskender'in ölümünden sonra parçalanan imparatorluğun Urfa bölgesi Selevkosların elinde kalmıştır.
Selevkoslar devrinde Grek ve Makedonya yurtlarında Urfa bölgesine büyük bir oranda göçler olmuş ve bunlar eski Grek adetlerine göre kurdukları şehirlere eski yurtlarındaki bazı mahalle ve şehirlerin adlarını vermişlerdır,
Selevkoslar MÖ 334’de Süryanilerin Urhai (Orhay-Urfa) kasabası üzerine Edessa adıyla bir kent kurmuşlardır. Edessa Makedonya’nın başkenti Aigai’nin (şimdiki Vodena) bir mahallesinin adıdır ve Urfa’ya kurucuları olan Makedonyalılar tarafından verilmiştir. Fakat yerli halk bu yabancı ismi benimsememiş ve kente Urhai demeye devam etmiştir.
MÖ 334-136 yılları arasında Urfada hüküm süren Selevkostlar bu bölgede Edessa’dan başka Carhae (yeni bir plana göre düzenlenmiş Harran) Mekadonopolis (Birecik), Nikephorion (Rakka), Anthemsia (Suruç) kentlerini kurmuşlar ve buralara kendi halklarını yerleştirmişlerdir.
MÖ 137 yılında canlanan bizim Eşkaniyan, Batılıların Arsakid dedikleri İran devleti bütün Mezopotamya’yı yeniden eline geçirdi ve bu tarihten çok az sonra da Urfa’da tarihinde ilk ve son defa olmak üzere yerel bir şehir krallığı kuruldu. Urfa dışına bile taşamamış olmasına rağmen, “ Osrhoene Krallığı” adını taşıyan bu küçük devlet MÖ 132’de Arjaw (El’de Aryu) tarafından kurulmuştur. MS Nisan 216’dan 242 yılına kadar Manu IX. Osrhone Kralı ünvanını almış, ancak onun bir Roma kolonisi haline getirilmiş Edessa’da hiçbir hüküm nüfuzu olmamıştır. Bu krallık 242-244 yıllarında ikti sene gibi kısa bir süre son defa olarak Abgar XI.nin Gordianus III. Tarafından Urfa’ya hükümdar tayin edilmesiyle ihya edilmiş, fakat bu Roma imparatorunun öldürülmesi sonrasında halefi Philippus, Sasani hükümdarı Şapur ile anlaşmayı tercih ederek Mezopotamya’yı İranlılara terk etmek üzere bir anlaşma imzalamış, ancak bu anlaşma tatbik edilememiş ve Mezopotamya yine Romalıların elinde kalmıştır. Fakat bu sırada Orshoene Krallığı kesin olarak tarihe karışmıştır (MS 244).
MÖ 132 – MS 244 yılları arasında 376 yıl devam eden Orshoene Krallığı, para basacak kadar özgür ve güçlü İran devletine kafa tutamayacak kadar güçsüzdü.
Urfa Krallığının bütün dünyaya yayılan esas ünü Hıristiyanlıkla ilgisidir. Kral V. Abgar’ın (Kara Abgar-Büyük Abgar) MS 13-50 yılları arasındaki ikinci saltanat devresi Hıristiyanlık tarihi bakımından çok önemli sayılır. Bütün Hıristiyanlık alemince meşhur olan “Abgar Efsanesi”ne göre bu zat, Hz. İsa’ya mektup yazarak Hıristiyanlığı teb’asıyla birlikte kabul ettiğini bildirmiş ve Hz İsa’yı dinini yaymak üzere Urfa’ya davet etmiştir. Bu davet üzerine Hz. İsa, yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi resimini havvarilerinden Addai ile birlikte Kara Abgar’a göndermiştir. Hıristiyanlık aleminde kutsal sayılan bu mendilin uzun süre Urfa’yı düşmanlardan koruduğuna inanılmış, MS 944 yılında Bizans imparatorunun doğudaki kuvvetlerinin komutanı Ioannes Kurkuas Urfa üzerine yürüyerek bu mucizevi resmi almayı başarmış ve onu büyük bir törenle İstanbul’a götürmüştür.
Mandilion, Hıristiyan sanatında oldukça yer tutmuş ve hayali resimleri bir çok batı müzesini süslemiştir
Bu ilgi çekici efsanede kral V. Abgar’ın Hıristiyanlığı kabul etmiş olması, tarihi gerçeklere uygun değildir. Hıristiyanlığı ilk kabul eden hükümdar, aynı hanedana mensup, aynı adı taşıyan IX. Abgar’dır ve bu olay 214 yılında gerçekleşmiştir.
3. – 6. Yüzyıllar boyunca Urfa ve bölgesi Roma’ya bağlı kaldı. Romalılar Urfa başta olmak üzere bütün şehirlerin surlarını yenileyip güçlendirdiler.
Halife Hz. Ömer (634-644) zamanında Irak orduları komutanı Sa’ad bin Ebu Vakkas’ın gönderdiği Abdullah bin Alban idaresindeki ordu 639 yılında Urfa’yı almış ve Orshone’yi Diyar’ı Mudar adıyla Şam eyaletine bağlamıştır. İslam idaresi Urfa’daki Hıristiyan halka azami hoşgörüyü göstermiş, İslamın bu tutumu karşısında yerli halk kısa zamanda kendi arzularıyla Müslümanlığı kabul etmiştir.
Emeviler ve Abbasiler zamanında cereyan eden iç ve dış olaylar esnasında Urfa daima İslam imparatorluğunda kalmış, ancak Abbasilerin dağılma yıllarında 1030 yılında Bizans hakimiyetine girmiştir.
Selçuklu Sultanı Melikşah, komutanlarından Emir Bozan’ı Urfa’nın fethine gönderdi. Emir Bozan şehri üç ay sıkı bir şekilde kuşattı. Bu şiddetli kuşatma sırasında dışarıdan yardım göremeyen şehir halkının ileri gelenleri Bozan’ın yanına giderek Urfa’yı ona teslim ettiler (Mart 1087). Böylece Urfa Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Urfa, 1098’de I. Haçlı Seferleri sırasında Prens Baudouin de Boulogne tarafından zaptedilerek Haçlı Kontluğu idaresine girmiştir.
Musul Atabeyi Nurettin Zengi 1144’te Urfa’yı alarak Haçlı Kontluğu idaresine son vermiş, onun bu haraketi II. Haçlı seferlerine başlamasına neden olmuştur.
Eyyübilerden Artuklulara geçen Urfa, Moğol tahribinden sonra Karayülük Osman Bey tarafından Akkoyunlu idaresine geçirilmiş, daha sonra Memlük hakimiyetine girmiş, 1516’da Mercibadık Savaşı neticesinde Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1650 yıllarında Urfa’yı ziyaret eden ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Urfa’dan şu şekilde bahsetmektedir.
“...Nuh tufanından sonra kurulan eski şehirlerden biri de Urfa’dır. Semud kavminden Rohay adında bir hükümdarın yapısıdır. Hz. İbrahim’i bu şehirde Nemrut ateşe attırmıştır. Hz. İsa, buraları Kayseri’nin idaresinde iken, gelip bir kiliseye inmiş. Onun için buraya Deyr’i Mesih derler. Havvariler burada İncil’i gayet hazin bir sesle okurlarmış. Onun için makama "Rehavi" demişlerdir.”
“...Nihayet Emevilerden Muaviye Şam’da iken, asker gönderip burayı Rumlardan alarak İslam ülkelerine katmıştır. Sonra Abbasilerden Me’mun bir sebeple buraya gelip İbrahim Halil Türbesini tamir ettirmişlerdir. Birçok hükümdarın eline geçtikten sonra H.922 tarihinde Yavuz Sultan Selim Mısır’a giderken burasını Hadım Sinan Paşa almıştır.”
“...Kalenin dört tarafı gayya kuyusu gibi uçurum kayalardır. Kale kapısının iç yüzünde bir cami vardır. Urfa camileri hepsi 22 mihraptır. İbrahim Halil Camii, Hasan Padişah Camii, Pazar Camii, Dabbakhane Camii, Ahaveyn Camii ve Çakeri Camii içerisinden İbrahim Halil suyu geçerek havuz ve şadırvanları canlandırır. 67 kadar mahalle mescidi vardır.”
“...Sekiz hamamı vardır. Çarşı ve pazarı toplam 400 dükkandır. İki bedesteni vardır. Saraçhanesi İbrahim Halil nehri kenarındadır...”
XVI. yüzyıl sonlarında Karayazıcı Abdülhalim isyanı nedeniyle çok kanlı olaylara sahne olan Urfa’da karışıklık kısa zamanda bastırılmıştır. 1837 yıllarında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa kenti kısa bir süre elinde tutmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması üzerine Urfa 24 Mart 1919 tarihinde İngilizler tarafından işgal edilmiş, 30 Ekim 1919 tarihinde yine İngilizler tarafından Fransızlara devredilmiştir. 11 Nisan 1920’de Fransızları kesin yenilgiye uğratan Urfalılar bu zaferlerinin anısı olarak TBMM’nin kararıyla 1984 yılında “ŞANLI” ünvanına kavuşmuşlardır.






PEYGAMBERLER ŞEHRİ
Şanlıurfaya ayak bastıktan sonraki birkaç saat içinde buraya neden "Peygamberler Şehri" dendiğini anlıyorsunuz. İnsanlık tarihi ne kadar geriye gidebiliyorsa, bu toprakların tarihide o kadar geriye gidiyor.Paleolitik çağlardan sümerler, Asur'dan Pers'lere Büyük İskenderden Osmanlı'ya kadar o denli çok iz ve kalıntı varki, dünyanın bütün arkeologları bir araya gelseler bile tam anlamıyla bir envanter çıkarmak uzun zaman alır. Ne varki yörenin zenginliklerini ayrıntılarıyla açıklayan ve bir yerli turisti bu hazinenin boyutlarını kavramaya yönlendiren nitelikli bir rehber kitap yok. Ya yabancı kaynaklara başvurmak yada bulunabilecek mütevazi yayınlarla yetinmek gerekiyor. Belki de bu yüzden bu işlevi şehrin ilkokul çağındaki çocukları üstlenmiş durumda. Ziyarete gelmiş biri olduğunuzu anlar anlamaz etrafınızı sarıyorlar ve küçük bir bahşiş karşılığında tarih dersi veriyorlar. Altı yaşında bir çocuğun hazırola geçmiş halde, hiç teklemeden, büyük bir hızla, ezbere şunları söylediğini gözünüzün önüne getirmeye çalışın. :" Kral Nemrut birgün yatağına yatmış. Rüyasında kahini görmüş. Kahin, Kral Nemrut Efendi'ye demişki: Krallığın elden gidiyor. Bu yıl bir çocuk doğacak, senin putperest dinini ortadan kaldıracak, krallığına son verecek. Kral Nemrut, kahine kızmış ama rüyada olduğu için bir şey yapamamış, Krallığını korumak için o yıl doğan bütün çocukları öldürmeye başlamış. Ama annesi Nuna hanım gizlice bir mağarada selamı üzerindne olsun Hazreti İbrahim efendimizi doğurmuş. İbrahim Hazretleri yedi yaşına kadar mağaradan çıkmamış. Sonra büyüyüp baba evine gelince Nemrut'un putlarını parçalamaya başlamış. Gerçek Tanrı'nın putlar olmadığının anlatmış. İste bu bulunduğumuz nokta Kral Nemrut'un Hazreti İbrahim efendinmizi ateşe attığı tepedir. Ama o sırada Allah tarafandan ateşe denmiş ki " Ey ateş, İbrahime karşı serin ol! Ateş İbrahime karşı serin olmuş. Yani suya dönüşmüş. Ateşi yakan odunlar balık haline gelmiş. İste bu balıklı gölün suyudur. işte bunlarda balıklarıdır. Ahan şuraya da hazreti İbrahim düşmüş, orada gül bahçesi olmuştur. Yalanım varsa iki gözüm aksın.
Dünya üzerinde birçok turist çeken özel nokta arasında bazıları akıllara durgunluk vermesiyle anılır. Şanlıurfanın bunlardan biri olmaması için hiç bir sebeb bulamıyorum. Konukevleriyle, kendine özgü eşsiz mutfağıyla, mırrısıyla, tarihiyle, doğasıyla, şaşırtıcı güzellikteki turistik tesisleriyle ve o unuttuğumuz gerçek anadolu insanıyla Şanlıurfa Türkiye'nin en çok turist çeken yerlerinden birisi olmaya hazır bir ilimizdir.
ŞANLIURFA'DA NE NEREDE (birgün gerekebilir)

Hz.Eyyüb Türbesi : Viranşehir ilçesinin 20 Km. ilerisindeki Nebi Köyü'nde. Hanımı Hz.Rahime'nin ve Elyasa Peygamberin türbeleri de aynı yerdedir.

Hz.Şuayb Makamı : Şanlıurfa'nın 85 Km.doğusunda, Harran'a 45 Km.mesafedeki Şuayb Şehri kalıntılarındaki mağara ev peygamberin makamı olarak kabul edilir. Şehirdeki yüzlerce kaya mezarı üzerine evler inşa edilmiştir. Aynı bölgede tufan sonrası Hz.Nuh'un gemisinin indiği yer olduğuna inanılar cudi dağıda bulunmaktadır.

Hz.Musa Kuyusu : Günümüzde yağmurlu köy olarak adlandırılan tarihi soğmatar kenti içinde Hz.Musa'nın kuyusu ve asasının izi olduğuna inanılan iki ziyaret yeri vardır.

Urfa Müzesi : Şehitlik semtindeki müzede arkeoloji ve etnografik eserler sergilenmektedir. Bu eserlerden özellikle neolitik ve kalkolitik çağlara ait buluntular çok ender görülebilenleridir.

Hasan Padişah Camii : 15.Yüzyılda Akkoyunlu Hükümdarı uzun hasan tarafından yaptırılmıştır.

Rızvaniye Camii : Halil-ül Rahman gölünün kuzey kenarını kaplayan 18.yüzyıl yapısı, ahşap kapısı ve bitki süslemeleriyle ünlüdür.

Halil-ül Rahman Camii: 13.yüzyıl yapısı bina en eski camilerden biri. Halil-ül Rahman gölü kıyısındadır.

Eyyubi Medresesi: Ulu Caminin bitişiğindeki, günümüze sadece kitabesi kalmış.12.yüzyıl yapısı. Şu an yerinde 18.Yüzyıl yapısı medrese ve Firuz Bey çeşmesi bulunmaktadır.

Urfa Kalesi : Halil-ül Rahman gölünün güney kanadındaki tepenin üzerinde surlarla çevrili, güney kısmı kanallarla korunan, 3.yüzyılda yapıldığı kaya mezarlarından ve sütunlardaki süryani yazıtlarından anlaşılan, sekiz büyük kapılı kale.

Balıklı Göl : Şanlıurfadaki bu tarihi değerlerin buluştuğu noktadaki, içindeki balıkların kutsal olduğuna inanılan Hz.İbrahim'in ateşe atıldığı yer. Hemen yanında ona inanarak ardından atlayan Zeliha'ya atfedilen Aynzeliha gölü vardır.

Mevlid-i Halil Camii: Halil-ül Rahman gölünün 100 m. kadar ilerisinde, içinde Hz.İbrahim'in doğduğu mağara olduğuna inanılan kovuğu da barındıran osmanlı yapısı.

Eyyüb Peygamber Kuyusu: Peygamberin adıyla anılan semtte bulunan ve 5.Yüzyılda yapılan kuyudaki suyun şifalı olduğuna inanılır.

Geleneksel Urfa Evleri: Kara meydan semtinde Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılan Hacı Hafızlar Evi; Halepli bahçesindeksi

Sakıb'ın köşkü; Haşimiye Meydanın'daki 16.yüzyıl Osmanlı Gümrük hanı; şehirdeki geçmişin mirası mimari eserlerden başlıcalarıdır.

MÜZE ŞEHİR VE PEYGAMBERLER ŞEHRİ:Şanlıurfa, kültür ve medeniyetin dünyaya yayıldığı bölge olarak bilinen ve arkeoloji literatüründe "Bereketli Hilal" olarak adlandırılan topraklar üzerinde kurulmuştur.
Son yıllarda il sınırları içerisindeki Nevala Çori, Şaşkan Höyük ve Göbekli Tepe gibi arkeolojik alanlarda yapılan bilimsel kazılar, Anadolu'nun ilk mimari eserlerinin günümüzden 9000 yıl önce (Neolitik Çağ-M.Ö. 7250-5500) Şanlıurfa'da ortaya çıktığını kanıtlamıştır.
Tarih boyunca zengin kültürlerin harman olduğu bu tarihi kent günümüzde, birer saray güzelliğindeki tarihi evleriyle, sokaklarıyla, hanla-rıyla, hamamlarıyla, camileri ile, çeşmeleriyle, köprüleriyle, kapalı çarşıları ve geleneksel el sanatlarıyla adeta bir açık hava müzesi görünümü verdiğinden "MÜZE ŞEHİR" olarak tanınmaktadır.
Şanlıurfa'nın diğer bir adı da "PEYGAMBERLER ŞEHRİ " dir.
Musevi, Hıristiyan ve Müslü-manlar tarafından tanınan Hz. İbrahim (a.s.) Şanlıurfa'da doğmuştur.
O'nun doğduğu mağara, ateşe atıldığı tepe ve düştüğü yerde oluşan Halil-ür Rahman ve Ayn-Zeliha gölleri her üç dine mensup insanlar tarafından ziyaret edilmektedir.
Eyyüb peygamberin hastalık çektiği mağara il merkezindeki Eyyübiye semtindedirEyyüb peygamberin hanımı Rahime Hatun'un ve Elyasa peygamberin mezarları Viran- şehir İlçemiz yakınındaki Eyyüb Nebi Köyündedir.
Hazreti İsa (a.s.) Şanlıurfa'yı kutsadığına dair bir mektubunu ve yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi resmini (Hagion Mandiilion) Urfa Kralı Abgar Ukkama'ya göndermiştir. Bunun için Hıristiyanlar Urfa'ya " Kutsan-mış Şehir" anlamına gelen "The Blessed City" demek-tedirler.
Dinler tarihi ve inanç turizmi yönünden önemli bir özelliğe sahip olduğu görünen Şanlıurfa; tarihi mimari eserleri, çevresin-deki Harran, Şuayb şehri ve Soğmatar gibi dünyaca ünlü ören yerleri ile tarih ve arkeoloji turizmini sevenlerin de ilgisini çekmektedir.

Hz.İBRAHİM PEYGAMBER
Devrin zalım hü-kümdarı Nemrud’un o yıl doğacak bütün çocukları öldürteceğini söylemesi üzerine annesi Hz.İbrahim’i bir mağarada gizlice doğurdu ve İbrahim 10 yaşına gelinceye kadar bu mağarada yaşadı. Mağa-radan çıkıp baba evine gelen Hz.İbrahim , Nemrud ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, onları kırıp parçalamaya başla-yınca Nemrud tarafından, bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atıldı. Allah tarafından ateşe “Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri verilince ateş su, odunlar da balık oldu. Hz.İbrahim (a.s) bir gül bahçesinin içine düştü.
Hz.İbrahim (a.s)’nın Şanlıurfa’da doğduğu ma-ğara; İbrahim Halilulah’ın makamı (Dergah), düştüğü yer ise Halli-ür Rahman gölü olarak ziyaret edilmektedir.
Hz. EYYUB
Allah Şanlıurfa'da yaşayan Eyyub peygam-beri imtihan etmek için önce malını ve çocuklarını elinden aldı ve daha sonra kendisine ağır bir hastalık verdi. Hasta yattığı ma-ğarada bütün vücuduna kurt düşen Eyyub (a.s.) bütün bunlara rağmen Allah'a ibadetten geri kalmayarak sabır ve şükür gösterdi. Cenab-ı Hak kendisinin bu şükrana karşılık sıhhatini ve malını geri verdi.
Hz. Eyyub bu sebep-ten sabır örneği kabul edilir.
Hz. Eyyub'un hastalık çektiği mağara ve kutsal suyu ile yıkanarak şifa bulduğu kuyu bugün Urfa'nın Eyyub Peygamber semtinde ziyaret edilmektedir.
Hz. Eyyub'un mezarı Urfa'nın Viranşehir İlçesine 20 km. uzaklıktaki Eyyub Nebi Köyü'ndedir. Bu köy bir "Peygamberler Köyü" gibidir. Eyyub Peygamberin Türbesi, hanımı Hz. Rahime'nin türbesi ve Elyasa Peygam- ber'in türbesi buradadır.
Hz. İSA VE URFA
Şanlıurfa'da hüküm süren Osrhoene Krallığı dönemi (M.Ö.132-M.S.244) Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk krallardan olduğu, Hz.İsa ile mektuplaştığı ve Hz.İsa'yı dinini yaymak üzere Urfa'ya davet ettiği bilinmektedir. Bu davet üzerine Hz.İsa yüzünü sildiği mendile çıkan resmini (Agion Mandilion) ve Urfa'yı kutsadığına dair bu mek-tubunu Abgar Ukkama'ya göndermiştir.
Bu nedenle Urfa'ya hıristiyanlar-ca bugün bile "Kutsanmış Şehir” anla mına gelen "Blessed City" denilmektedir.
Hıristiyanlık aleminde kutsal sayılan bu mendilin uzun süre Urfa'yı düşmanlardan koruduğuna inanılmış. M.S. 944 yılında Bizans imparatorunun doğudaki kuvvet lerinin komutanı loannes Kurkuas Urfa üzerine yürüyerek Hz. İsa'nın bu mucize-vi resmini almayı başarmış ve onu büyük bir törenle İstanbul'a götürmüştür
AYNZELİHA VE HALİL -ÜR RAHMAN GÖLLERİ
Hz. İbrahim'in ateşe düştüğü yerde oluşan bu iki göl şehir merkezinin güney batısında yer almaktadır. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman Gölü'dür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atmış ve düştüğü yerde Aynzeliha Gölü oluşmuştur.
RIZVANİYE CAMİİ
Halil-ür Rahman Gölü-nün kuzey kenarı boyunca yer alan bu camii, Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır. Camii avlusunun üç tarafı medrese odaları ile çevrilmiştir.
Rızvaniye Camii, mihrap duvarı boyunca sıralanmış üç kubbesiyle dikdörtgen bir plana sahiptir. Üç gözlü olan son cemaat yerinin üzeri üç kubbe ile örtülü olup doğu ve batıdaki kubbeler yanlara doğru yarım kubbelerle genişletilmiştir.
Caminin inşa tarihinden kalma ahşap kapısı zengin bitkisel süslemelidir.
HALİL - ÜR RAHMAN CAMİİ
Halil-ür Rahman Gölü'nün güney batı köşesinde yer alan bu camii, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelmiş bir külliye halindedir.
Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferüddin Musa'nın emri ile 1211 yılında yılında yaptırıldığı yazılıdır.
ULU CAMİİ
Urfa merkezindeki cami-lerin en eskilerindendir. Ulu Cami, bazı kaynaklardan anla-dığımıza göre eski bir sinagog iken M.S. V. yüzyıl başlarında St.Stephan Kilisesine dönüştü-rülen ve kırmızı renkteki mermer sütunlarının çokluğu nedeniyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırı-lan bir Hıristiyan kilisesinin avlusuna ait duvarlar, bazı sütun ve başlıkları ile halen minare olarak kullanılan sekiz-gen gövdeli çan kulesi bugün ayaktadır.
İnşa kitabesi bulun-madığından caminin ne za-man ve kim tarafından yap-tırıldığı kesin olarak bilinme-mektedir.
Camideki mevcut kitabeler onarım devirlerine ait olup, inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Nurettin ZENGİ tarafından tamir ettirilerek bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii ile benzer bir plan gösteren Urfa Ulu Caminin Zengiler zamanında 1170 -1175 yılla-rı arasında yaptırılmış olabi-leceği tahmin edilmektedir.
KALE VE SURLAR
İbrahim Peygam-berin ateşe atıldığı tepe üzerinde yer alan Şanlıurfa kalesi M.S. 9.yüzyılda yaptırılmıştır. Üzerindeki sütunlar M.S. 240-242 yıllarına aittir. Şehrin etrafını çevreleyen surların Harran kapısı, Bey Kapısı'na ait Mahmutoğlu Kulesi ile yer yer bazı duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar gele-bilmiştir.
GELENEKSEL URFA EVLERİ
Birer saray güzelliğin-deki Urfa evlerinin biçimlenme-lerinde iklimin, kalker taşının, İslami inanışların, birleşik aile hayatının yaşamının tamamını evinde geçiren kadına onun sıkılmayacağı geniş ve ferah bir ortam yaratma düşün-cesinin ve sosyal geleneklerin büyük ölçüde etkisi vardır.
İslam inancının topluma getirdiği aile mahremiyetinin gereği olarak Urfa evleri haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümlü inşa edilmişlerdir.
Ev halkının oturduğu haremlik bölümü kadın misafirlere, selamlık bölümü ise erkek misafirlere tahsis edilmiştir.
KARAKOYUN DERESİ
Karakoyun deresinin tarihdeki adı Deysan ırmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, Şehir içerisinden geçerek Harran ovasında Cüllap ırmağı ile birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır.
Karakoyun deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru Hızmalı köprüsü, Millet köprüsü, Justinan su kemeri, Samsat köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü ve Demir Kapı Köprüsü bulunmaktadır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ANIT ÇEŞMESİ
Urfa şehir merkezinin kuzeyinde, Gaziantep, Diyarbakır, Mardin yolu kavşağındaki park içerisin-dedir. I.Dünya savaşında Çanakkale de savaşan Urfalı askerlerin komutanı Mustafa Kemal Paşa'nın (Atatürk) anısına 1917 yılında Urfa Valisi Nusret Bey tarafından yaptırılmıştır.
HARB-İ UMUMİ ŞEHİTLERİ ABİDESİ
Şehir merkezinde, Hükümet Konağı önündeki kavşaktadır. I. Dünya savaşı-nın bütün cephelerinde sava-şa katılan Urfalı şehit ve gazilerin hatıralarına 1917 yılında yaptırılmıştır
HANLAR
Urfa da Osmanlı döneminden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mencek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa hanı , Millet Hanı ve Barutçu Hanlarıdır.
hira_pc isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Facebook'ta Paylaş


Cevapla

Etiketler
Yok


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı



WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:11 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siz bu Konuyu değerlendirmişsiniz: